Yeni anayasa için yol haritası: Anayasal olmayan anayasacılık
HUKUKAnayasal olmayan anayasacılık ifadesinden kastımız; hukukun üstünlüğüne (Anglo Sakson hukukundaki kavramla rule of law) yani hukuk devletine (Kara Avrupası hukukundaki söyleyişle state of law) aykırı olan eylemler ve düzenlemelerle yapılan faaliyettir. En bariz örneklerden birisi Rusya’da görülen başkancı sistemde olduğu gibi başkanın görev süresi sona ermeden önce meclisin sürekli olarak ilgili düzenlemeyi değiştirerek başkana yeni bir dönem hediye etmesidir.
Devlet veya siyasi iktidar güçlerinin sınırlandırılarak ferdi hürriyetlerin korunmasına anayasacılık denilmektedir. Anayasacılıkta gaye bireylerin olabildiğince özgürlüğünün sağlanması aynı zamanda siyasal iktidarların da kuvvetinin frenlenmesidir. Bilinenin aksine anayasacılık bu topraklarda 1808 tarihli Sened-i İttifak’tan çok daha önce vardı; hatta anayasal yargı denetimi yani ilk derece mahkeme kararlarının en üst norm olan anayasaya tabi kılınması Divan-ı Mezalim kurumuyla Türk-İslam devletlerinde kadıların kararlarının yüksek bir yargı organı eliyle düzeltilmesiyle yüzyıllar önce vardı.
Başkanı sultan olan bu kurumda son söz hukuku en iyi bilenlerin kararlarıyla alınarak anayasaların anayasası olan Kuran’a (bu tabir ilk defa tarafımızca anayasa hukukunda kullanılmıştır) göre yapılmaktaydı. Ülkemizdeki anayasa kitaplarında bilebildiğimiz kadarıyla anayasal yargı denetimi maalesef 1961 anayasasından sonra kurulan Anayasa Mahkemesi ile başlatılmaktadır. Kara Avrupası hukukuna Anglo-Sakson hukuk sisteminden alınan anayasal yargı denetimi, Anglo-Sakson hukuk sistemine ise Selçuklu-Osmanlı geleneğinden esinlenerek geçmiştir. İşin gerçeği yargısal denetim (judicial review) denilen bu kurum yüzyıllardır bu topraklarda uygulanmaktaydı. Mankutlaştırılmış aydınlarımızın Tanzimattan beri her şeyinin kökünü Batı’da arama hastalığı maalesef bu alanda da tekrar tekrar nüks etmektedir.
Anayasal olmayan anayasacılık ifadesinden kastımız; hukukun üstünlüğüne (Anglo Sakson hukukundaki kavramla rule of law) yani hukuk devletine (Kara Avrupası hukukundaki söyleyişle state of law) aykırı olan eylemler ve düzenlemelerle yapılan faaliyettir. En bariz örneklerden birisi Rusya’da görülen başkancı sistemde olduğu gibi başkanın görev süresi sona ermeden önce meclisin sürekli olarak ilgili düzenlemeyi değiştirerek başkana yeni bir dönem hediye etmesidir. Veya yapılan anayasal düzenlemelerde ucu açık ifadeler kullanarak yürütmenin sürekli olarak görevde kalabilmesini sağlamaktır. Fakat bu noktada dikkat edilmesi gereken meselelerden birisi yumuşak kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemlerde başbakan sürekli seçilerek görevde kalabilmekteyken, sert kuvvetler ayrılığına dayalı olması gereken başkanlık hükümet sisteminde başkan neden sadece iki dönem görevde kalabilmektedir? Bilindiği üzere yeryüzünde saf başkanlık sistemine sahip hükümet modeli sadece ABD’de bulunmaktadır, gerçi onun da geleceği yakında Başkan Trump ile çok farklı mecralara evrilmeye namzet gözükmektedir (London ve Washington ilişkisi bu meselenin özü olsa gerek).
ABD başkanlık hükümet modeli, Westminster Parlamento hükümet modeline (Londra’nın merkezinde Birleşik Krallık parlamentosunun bulunduğu yerden adını alan) bir tepki olarak çıkmıştır. Seçilenin ömür boyu görevde kalıp, kral veya kraliçe gibi olmaması ve tebasına özellikle koyacağı vergilerle zulmetmesini engel olmak için tasarlanmıştır. İlginçtir ki günümüz dünyasında vergi konusunda halkına karşı en acımasız uygulamalara sahip olan ülkelerin başında ABD gelmektedir. Şunu da ifade etmiş olalım ki; esasında parlamenter hükümet modellerinde de sürekli seçilen başbakanlar da anayasacılığı öldürmektedir. Çünkü sürekli seçilerek görevde kalan kişi, belli bir süre sonra çevresinde oluşturduğu yöneticiliğin etkisiyle veya karizmasıyla kendisini sınırlayan düzenlemelerden kurtulmak isteyerek toplumu en iyi kendisinin yönettiği kanaatine ulaşmaktadır.
Neticesinde çevresinde de sürekli olarak bu işi en iyi onun yaptığını fısıldayan sistemden en üst şekilde nemalananların olması da kaçınılmaz bir durum olarak ortaya çıktığında artık oligarşik iktidarın veya nepotizmin sahneye çıkması an meselesidir. Sonuçta bu sistemin adının başkanlık, başkancı, parlamenter veya İslam cumhuriyeti, sosyalist cumhuriyet, vb. olması neticeyi değiştirmemektedir. Bundan daha ilginç olanı ise günümüz demokrasilerinde kuruluş tarihi eski pek çok siyasi partilerde aynı handikapları yaşamaktadır. Bu anlamda ABD’deki Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti, Birleşik Krallık’taki İşçi Partisi ve Muhafazakar Parti, Türkiye’de ise CHP’yi bu minvalde örnek olarak sayabiliriz.
Anayasal cumhuriyetlerde halk yani millet ideolojisini alacağı yeri kendisi seçer. Bunu eğitim yoluyla devlet, insanlara empoze edemez. Eğer böyle bir yöntem seçilirse, o zaman ilk soru şu olacaktır? Kimin ideolojisi verilmelidir ve buna kim karar verecektir? Haliyle her iktidar değiştiğinde bu ideoloji de değişecektir.
HALK YANİ MİLLET İDEOLOJİSİNİ ALACAĞI YERİ KENDİSİ SEÇER
Anayasacılığı zehirleyen diğer bir mesele ise indoktrinasyondur. Yani otoritenin veya egemen güçlerin halka ideoloji dayatmasıdır. Anayasal cumhuriyetlerde halk yani millet ideolojisini alacağı yeri kendisi seçer. Bunu eğitim yoluyla devlet, insanlara empoze edemez. Eğer böyle bir yöntem seçilirse, o zaman ilk soru şu olacaktır? Kimin ideolojisi verilmelidir ve buna kim karar verecektir? Haliyle her iktidar değiştiğinde bu ideoloji de değişecektir. Liberal demokrasilerde ideolojiler eşit görüldüğünden okullarda verilen sivil eğitimde (civic education) hiç bir ideolojiye öncelik verilmemektedir. Bu teoride böyle olsa da uygulama da hiçte bu şekilde gerçekleşmediği görülmektedir. Fakat biz biliyoruz ki; ideoloji dayatanlar, günü geldiğinde kendilerine de ideoloji dayatılacağını unutmamalıdır!
Türkiye’de anayasa hukukunda doğru zannedilen ve sıklıkla yazılan yanlışlardan biri de Anglo Sakson hukukunda özellikle Birleşik Krallık’ta (İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’dan oluşur) yazısız anayasal bir sistemin olduğu, oysa ki Birleşik Krallık’ta yazılı olan anayasal konvansiyonlar ve geleneklerden oluşan bir anayasal sistem vardır. Anayasal konvansiyonları, Osmanlı döneminde çıkarılan kanunnamelere benzetebiliriz.
Anayasal olmayan anayasacılık; iktidarın kişiselleştirilmesine de dayanabilir. Çünkü, kişiselleştirilen iktidarlar adaletsizlikler ve haksızlıklar için en güzel ortamların hazırlanmasına neden olurlar. Siyasette bizim adam felsefesine sahip ve onu hayatının merkezine almış bunca siyasetçinin olduğu bir yerde anayasal olmayan anayasacılık faaliyetlerinin yoğun olması da kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Anayasal olmayan anayasacılıktan kurtulmanın yegane ve ilk şartı olarakta; hukuk fakültelerinde verilen pozitivist hukuk anlayışına dayalı, sorgula(t)mayan eğitim anlayışından kurtularak ilk adımı atabileceğimizin kanaatindeyim. Daha kendi içerisinde adaleti tesis edemeyen kurumlar, bir ülke de adaleti tesis edecek fertleri nasıl yetiştirebilir ki!?..
İlginizi Çekebilir