© Yeni Arayış

Yemek yapmanın dayanılmaz cazibesi

Yemek yapmanın dayanılmaz cazibesi

Marcel Rouff’un romanından uyarlanan filmin merkezinde eksiksiz bir 19.yüzyıl mutfağı var. Mutfağın merkezinde kocaman bir kuzine soba sürekli yanıyor. Hiç sönmeyen ateş pişiriyor, haşlıyor, kızartıyor, kaynatıyor, tütsülüyor, ısıtıyor, yakıyor. Besinler kuzinenin mucizesiyle şekil değiştiriyor ve yenden tanımlanıyor. İnsanlar üçe ayrılır. Yemek yapanlar, yemek yapmayanlar ve yemek yapmaya aşık olanlar. Birilerinin beni eleştirirken yemekle olan ilişkimden bahsettiğini duymuştum. Evet yemekle olan ilişkimin tutkulu olduğunun farkındayım. Aşk tutkuyla kadimdir. Ve bu keyfi kategoride üçe ayrılan insan grupları arasında kendi yerimin 3. kompartımanda olduğuna kuşku duymuyorum. Etler, balıklar, sebzeler, meyveler, otlar, şaraplar insanlığın avcı toplayıcılıktan tarım krallığına geçmesinden sonra şekil değiştirdi. Besin zinciri; bir masanın etrafında toplanmanın, birlikte yeme içmenin keyfini yaşamanın vesilesine dönüştü. Bu sorular üzerine bir kez daha kafa yormama vesile olan ve beni yemek yapmaya bir kez daha aşık eden filmin Türkçe adı o kadar uyduruk ki söylemeye dilim varmıyor: Şeflerin Aşkı…. İngilizcesi Taste of Things (Şeylerin Tadı) da orjinalin yerini tutmasa da bizim sinema ithalatçılarımızın hayal gücü kıtlığına göre nispeten dişe dokunuyor.

ŞEFLERİN AŞKI

İnsan homo economicus olduğu kadar homo magirastır da. Yemek yapan ilk insan kimdi? Yemeğin tarihi, sosyolojisi ve ekonomisi üzerine söylenen ve söylenecek çok fazla söz olduğuna kuşku yok. Vızır vızır işleyen motosikletlerin bagajında gezen karın doyuran paketler bu sosyolojide nereye düşüyor? Bu sorular üzerine bir kez daha kafa yormama vesile olan ve beni yemek yapmaya bir kez daha aşık eden filmin Türkçe adı o kadar uyduruk ki söylemeye dilim varmıyor: Şeflerin Aşkı…. İngilizcesi Taste of Things (Şeylerin Tadı) da orjinalin yerini tutmasa da bizim sinema ithalatçılarımızın hayal gücü kıtlığına göre nispeten dişe dokunuyor. Filmi çekenlerin filme verdikleri isim ise Dodin Bouffant’ın Tutkusu (La Passion du Dodin Bouffant). İngilizler neden orijinal isimden kaçtılar bilinmez ama bizimkilerin aşklı meşkli adın filmi biraz daha ilgi çekici kılacağını düşündüklerine şüphe duymuyorum. İsmi değiştirme yetkisi bende olsa bu filme tereddütsüz “Yemek Pornosu” derdim. Zaten filme dair İngilizce yorumlarda da tanımlamalar arasında bu yer alıyor. Pornografiyi insanlar daha çok seks yapmak için izliyorlarsa bu filmi de izlerken insanın aklına yemekten başka hiçbir şey gelmiyor. 1877-1936 arasında yaşamış İsviçreli yazar Marcel Rouff’un romanından uyarlanan filmin merkezinde eksiksiz bir 19.yüzyıl mutfağı var. Mutfağın merkezinde kocaman bir kuzine soba sürekli yanıyor. Hiç sönmeyen ateş pişiriyor, haşlıyor, kızartıyor, kaynatıyor, tütsülüyor, ısıtıyor, yakıyor. Besinler kuzinenin mucizesiyle şekil değiştiriyor ve yenden tanımlanıyor. Bozulmamış saf halleriyle besinler karşımızda soyunuyor. Etler, balıklar, av hayvanları, yakındaki bostandan toplanan sebzeler, otlar, dağlardan gelen mantarlar ve suyu icat eden Tanrıya karşı insanın cevabı olan: Şaraplar. Filmin merkezinde Türkçe isme kaynaklık eden iki aşçı var. Evin sahibi aşçıların ustası erkek olan. Usta aşçının aşçısı ise kadın olan. 20 yılı aşkındır aynı mutfağı ve bazı geceler de aynı yatağı paylaşıyorlar.  Ama şeflerin birbirine aşklarının ötesinde bir yemek aşkları var. Marcel Rouff’un biri öncülü diğeri çağdaşı olan 2 önemli gastronomi uzmanına ithaf ettiği roman kurgusal başkahramanının aşçılık meziyetlerine bir övgü ve dönemin en özel yemek ve şaraplarının bir seçkisi niteliğinde.

DÖNEMİN EN ÖZEL YEMEK VE ŞARAPLARININ BİR SEÇKİSİ

Fransız-Vietnamlı yönetmenin yaratıcılığının eseri film bir görsel gastronomi şöleni olmanın ötesine geçiyor. Kimi sahnelerinde bir 19. Yüzyıl resim sergisi izliyor hissine kapılıyorsunuz. Marcel Rouff’un biri öncülü diğeri çağdaşı olan 2 önemli gastronomi uzmanına ithaf ettiği roman kurgusal başkahramanının aşçılık meziyetlerine bir övgü ve dönemin en özel yemek ve şaraplarının bir seçkisi niteliğinde. Yemek yapanlarla, yemek yapmaya aşık olanlar arasındaki farkı anlatıyor bu film. Yemek yapmaya aşık olmadan da yemek yapabilirsiniz ama yaptığınız besinin midede yer kaplayan karbon atomlarından fazlası olmasını beklememelisiniz. Yemeğin mideyi dolduran moleküllerin ötesine geçmesi için işin içine tutkunun, aşkın ve onun da üzerinde pornografik bir bağın girmesi gerekir. Çoğu insan yemekle olan ilişkisinde ben şu yemeği, salatayı, tatlıyı vs. yi çok güzel yaparım der. Bu onun o yemekle kurduğu bağdır aslında. Bunu elinizi attığınız her yemek için söyleyebiliyorsanız o zaman bu filmde anlatılan hikayenin parçasısınız demektir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER