© Yeni Arayış

Yasayı geri çek...

100 milyar dolarlık rantın % 1’ini Türkiye sokaklarını dolduran köpeklere harcasaydınız. Parayı köpeklere de ait olan şehirlerden kazandınız. Köpekleri öldürerek şehirlerden kazıyacaksınız. Bu size adil geliyor mu? Az yeseydiniz de yarattığınız ranttan herkes nasiplenseydi. 21. yüzyılda toplama kampı ve gaz odasında köpek öldüremezsiniz.

Marmara Depreminden sonra kendisini Barajlar Kralı unvanıyla andığımız mühendis kökenli siyasetçi Süleyman Demirel duruma dair “Maalesef Altımız Çürükmüş” tespitinde bulunmuştu.

Meslekten inşaat mühendisi olmasına karşın Türkiye tektoniğine dair farkındalık kazanması için 40 bin kişinin kaybolduğu bir depreme gerek olmuştu.

Demirel bir soğuk savaş politikacısıydı. Tedrisatını o dönemde almıştı ve en büyük derdi komünizmle mücadele ile geçmişti. Plan komünistlerin işiydi ve bize tabii ki plan değil pilav lazımdı.

Demirel’in ve Marmara Depreminin üzerinden çeyrek yüzyıl geçti. Bu çeyrek yüzyılın içinde Türkiye tarihinde görülmemiş bir inşaat furyası hayatımıza damga vurdu.

1999 depreminden hemen sonra uygulanan Derviş Planı Babacan ve Şimşek teknokratlığında hayata geçerken ülkenin yeni Demirel’i bir inşaat mühendisi değildi ama soğuk savaşla ve anti komünizmle olan ilişkisi ondan aşağı değildi. Anti komünizmin esas olarak bir İslam savaşı olduğunun farkındaydı. Ilımlı İslam soslu, disiplinli iktisat içinde Türkiye kısa bir sürede önce makro dengelere ardından da inşaat ekonomisini fonlayan bir siyasal modele geçti.

İNŞAAT EKONOMİSİNİ FONLAYAN SİYASAL MODEL

Hatta inşaat seferberliğinin bir boyutu da Kentsel Dönüşüm kavramı ile izah edilmekteydi.  İnşaat rantları görülmemiş boyutlara ulaşırken evinizin depreme karşı güvenilir olması da bunun bir çıktısı olarak yeme de yanında yat tadındaydı.

1999 depreminden hemen sonra uygulanan Derviş Planı Babacan ve Şimşek teknokratlığında hayata geçerken ülkenin yeni Demirel’i bir inşaat mühendisi değildi ama soğuk savaşla ve anti komünizmle olan ilişkisi ondan aşağı değildi. Anti komünizmin esas olarak bir İslam savaşı olduğunun farkındaydı. Ilımlı İslam soslu, disiplinli iktisat içinde Türkiye kısa bir sürede önce makro dengelere ardından da inşaat ekonomisini fonlayan bir siyasal modele geçti.

İnşaat ekonomisi Türkiye gibi yapı stoğu zayıf bir ülke için yanlış bir model değildi. Ama Erdoğan gibi ideolojik takıntıları olan, halkına dair bir yaşam tarzı tasavvuru olan birisi için çok paraya sahip olup istediği gibi bir ülke kurmak için daha iyi bir şans olamazdı.

Kimsenin yüzüne bakmadığı başarısız belediye başkanı prototipi olan Nurettin Sözen’in Park Otel’in inşasını engellemek için gösterdiği Don Kişotvari mücadele hafızalarda silinirken AKP/Erdoğan siyasi projelerini gerçekleştirmek için onlarca yüzlerce değil binlerce Park Otelin imar planını onaylıyordu.

Gazeteci Hazal Ocak’ın bizzat TOKİ raporlarına dayalı olarak yayımladığı emsal “ihaneti” haberi 2018 öncesi rakamlarla 76 projede 240 milyar TL yani 100 milyar doları aşan haksız rantı bize gösteriyordu. Şehrin siluetini bozan projelerin tamamı aslında rant ihanetinin dolaysız neticesiydi.

Nurettin Sözen çoktan gündemden düşmüş Park Otel bu rant piramidinin yanında lego oyuncağına dönüşmüştü.

Aylin Seçkin’in Ganimet Ekonomisi dediği tam da bu durumu göz önüne sermektedir.Bütün bu olup biten en azından 1999’da Demirel’in “Altımız Çürükmüş” nidasıyla kesişse ve gerçekten ülke inşaat rantıyla iktidarın fantezilerini tatmin ederken deprem tehdidinden uzaklaşsa yine de mazur görülebilirdi.

Hazal Ocak haberinde yer alan 100 milyar dolarlık haksız imardan sağlanan kaynak nerede? Bu kaynak neden bekleyen depremler için kullanılmadı? Bu soruları sormak için aslında bu ülkede yaşayan iki ayaklı canlıların imkanı ve fırsatı var. Onlar bunun hesabını seçim sandıklarında sorabilir ve soruyorlar.

100 MİLYAR DOLARLIK HAKSIZ İMARDAN SAĞLANAN KAYNAK NEREDE?

Türkiye Edirne’den Hakkari’ye inşaat projelerinin altında betonla ezilirken 6 Şubat 2023 depremiyle 1999’un dejavusunu birebir hatta bazı yönleriyle daha da ağır yaşadı.

1999’da depreme karşı çaresiz kalan iktidarın bahanesi vardı. Onların 24 sene önce yaşanmış örnekleri yoktu ama 2023’te depremi yaşayan AKP/Erdoğan’ın önünde açık ve net bir örnek vardı. Hatay Depremini öngörmek, depremin sonuçlarından halkının daha az etkilenmesi için plan oluşturmak 1999’dan sonra ülke yönetimine soyunan her iktidarın tercihi değil mesuliyetiydi.

Yukarıda alıntıladığımız Hazal Ocak haberinde yer alan 100 milyar dolarlık haksız imardan sağlanan kaynak nerede? Bu kaynak neden bekleyen depremler için kullanılmadı?

Bu soruları sormak için aslında bu ülkede yaşayan iki ayaklı canlıların imkanı ve fırsatı var. Onlar bunun hesabını seçim sandıklarında sorabilir ve soruyorlar.

Son Belediye seçimlerine bakıldığında bu sorunun sorulduğu ve iktidarın halk nezdinde güvenini yitirdiği açık. Ama demokrasiden uzak geçen 20 yıldan ve mutlak güç zehrinden dolayı hala erken seçimle iktidar devri olmuyor. Satranç değil tavla seven ve 6 kapıdan zarla çıkacağını sanan bir iktidar için erken seçimle meşruiyet güncellemek iyimser bir beklenti.

Peki bu ülkede sadece insanlar mı yaşıyor?

Bu ülkenin eko sisteminde yer alan taşın toprağın ağacın ve dört ayaklıların bu ülkenin kaynaklarında payı yok mu?

Siz tek celsede 100 milyar dolar ekstra rant yaratıp bunu tüketeceksiniz ve kentlerinizde yaşam alanı bulamayan köpeklere isterseniz ötenazi olabilirsin diyeceksiniz.

21.yüzyılın çeyreği biterken köpek toplama kampları ve gaz odaları hayal ediliyor. Üstelik buna bir de ötenazi adı altında olabilecek en grotesk adlandırma yapılıyor. Ötenazinin köpeklerle ne ilgisi olabilir. Siz önce ötenazinin manasını öğrenin.

100 milyar dolarlık rantın %1’ini Türkiye sokaklarını dolduran köpeklere harcasaydınız. Parayı köpeklere de ait olan şehirlerden kazandınız. Köpekleri öldürerek şehirlerden kazıyacaksınız. Bu size adil geliyor mu?

Az yeseydiniz de yarattığınız ranttan herkes nasiplenseydi. 21. yüzyılda toplama kampı ve gaz odasında köpek öldüremezsiniz. Başka çare arayın ya da sahneyi artık bırakın. 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER