Yanan otelin hatırlattığı şeyler: Turizm, hukuk ve medya
SİYASETİstifa yaşanan acının büyüklüğü karşısında bireyin kamuya yardımcı olması, yeni bir yolun denenmesi için aradan çekilmesine yönelik bir jesttir aynı zamanda.
Otel sahipleri çok sayıda kolaylık ve teşvikten yararlandı. Turizmi kollayan bu ekonomi politik kültür içinde ne merkezi yönetim ne de yerel yönetimler mevzuatın tam anlamıyla hakkını vermiyor. Tüm eksikliklerine rağmen otelleri açık tutmak ilan edilmemiş bir devlet politikası. Yanan otel trajik bir örnek. Peki diğer otellerde her şey yerli yerinde mi?
Bolu Kartalkaya’daki otel yangını yüreğimizi dağladı. Ölen insanlar ve parçalanan aileler toplumda büyük bir üzüntü dalgasına yol açtı. Bilançonun çok ağır olduğunun ortaya çıktığı saatlerde, henüz cenazeler toprağa verilmemişken ciddi bir siyasi ahlak tartışması başladı. Bir ucu hukuk, diğer ucu medya olan bir düzlemde Bolu Belediyesi ve Turizm Bakanlığının karşı karşıya geldiği ve birbirini suçladığı bir tartışma zeminine tanıklık ettik. Polemikleri tekrar etmeden ve tüm taraflara karşı bir adım geri çekilerek meseleyi bir de biz irdeleyelim.
Önce millet olma bilinci ve yas kültürüne dair bir hatırlatma yapmak gerekir. Otel yangınının enkazı ortadayken, binadan hala dumanlar yükselirken Kartalkaya’da kış turizmi devam etti. Diğer oteller açıktı. Şüphesiz ki çok sayıda insan rezervasyonunu iptal ederek Bolu’dan ayrıldı. Ama pistlerde hala kayak yapanlar vardı. Yorumcuların bazılarına göre otelden cenazeler çıkarken kayak yapanlar aslında yabancı turistlerdi. Belki de gerçekten de öyledir. Ama her durumda manzaranın hiç de hoş olmadığını söylemek gerekir. Ortak acı en az ortak sevinç kadar toplumun esasıdır. Trajediler karşısında bir araya gelmek kolektif kültürün vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu bağlamda Kartalkaya’nın bir köşesinde aileler ağlarken diğer köşesinde kayak yapılması birlik ve yas kültürü için hiç de iyi olmadı.
Türkiye bir turizm ülkesi. Bu nedenle turizm üzerindeki denetimlerde her zaman eksik ve yetersiz kalıyor. Hiç denetim yapılmıyor, kurallar ve kanunlara uyulmuyor demek haksızlık olur. Ama turizmle ilgili işletme haberlerinin neredeyse tamamının eksik veya yanlış yapılan şeylerle, işgal edilen kıyılarla, kesilen ormanlarla veya fahiş fiyat politikasıyla ilgili olması tesadüfi değil.
TÜRKİYE BİR TURİZM ÜLKESİ
Mevzuatla ilgili bir hatırlatmayla tartışmamızı ilerletelim. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bolu Belediyesi ve Bolu İl Özel İdaresinin bu süreçte ne kadar kusurlu olduğuna yönelik bir tartışma sürüp gitmekte. Genelde basında görüşlerini açıklama şansını yakalayanlar, Tanju Özcan ve Mehmet Nuri Ersoy gibi, kendi kurumlarını aklayan ve sorumluluğu diğer kurumların üzerine yıkan bir dizi belge açıkladılar. Kanunlar, KHK’lar ve yönetmelikler havada uçuştu. Herkes kendi haklılığını mevzuatın bir kısmından tutarak kanıtlamaya çalıştı.
Bu mevzuat karmaşası ve karşılıklı suçlama kültürü içinde kesin olan şey ise bu ülkede turizmin ayrıcalıklı konumuyla ilgili. Ülke son yarım asırdır hizmetler sektörü ağırlıklı bir gelişim gösterdi. Turizm bahsi geçen kalkınmanın lokomotif nitelikte sektörü. Devlet aygıtının kapitalizmle olan kader bağı turizme sağlanan kolaylıkları siyaset üstü bir yasaya dönüştürdü. Neredeyse tüm ormanlar, koylar, sit alanları turizme açıldı. İnşaat izni verilmemesi gereken yerlere inşaat yapıldı. Otel sahipleri çok sayıda kolaylık ve teşvikten yararlandı. Turizmi kollayan bu ekonomi politik kültür içinde ne merkezi yönetim ne de yerel yönetimler mevzuatın tam anlamıyla hakkını vermiyor. Tüm eksikliklerine rağmen otelleri açık tutmak ilan edilmemiş bir devlet politikası. Yanan otel trajik bir örnek. Peki diğer otellerde her şey yerli yerinde mi? Bir an için merkezi devlet ve yerel yönetimlerin ellerindeki denetim yetkisini sonuna kadar kullandığını düşünün. Tüm oteller her türlü hizmet ve koşul bakımından denetlensin mesela. Sizce kaç otel ayakta kalır ve hizmetlerine devam edebilir? Kişiler ve kurumlar arası polemikleri bir kenara bırakalım. Burada yapısal bir sorun veya durum var. Türkiye bir turizm ülkesi. Bu nedenle turizm üzerindeki denetimlerde her zaman eksik ve yetersiz kalıyor. Hiç denetim yapılmıyor, kurallar ve kanunlara uyulmuyor demek haksızlık olur. Ama turizmle ilgili işletme haberlerinin neredeyse tamamının eksik veya yanlış yapılan şeylerle, işgal edilen kıyılarla, kesilen ormanlarla veya fahiş fiyat politikasıyla ilgili olması tesadüfi değil.
Son olarak birbirini istifaya davet eden aktörlerin durumuyla ilgili bir hatırlatma yapmak yerinde olabilir. Biz de siyasi ahlak kişilerin öncelikle kendilerini bağlayan değerlendirme kıstasları, değer ve erdemlerini değil, karşı tarafı sıkıştırmak için kullanılacak araçsal bir söylemi ifade eder. İnsanlar ahlakı düşünmeye kendilerinden değil karşı taraftan başlar. Bu nedenle kimse istifa etmez. Herkes rakibini ahlaksızla suçlayarak istifaya davet eder. Tabii her bir kamp kendi adamına sahip çıktığı için bu karşılıklı suçlama pratiği bir süre sonra kör bir dövüşe dönüşür. Bu arada bir siyasetçi veya bürokratın istifa etmesi için suçlu olması gerekmez. İstifa yaşanan acının büyüklüğü karşısında bireyin kamuya yardımcı olması, yeni bir yolun denenmesi için aradan çekilmesine yönelik bir jesttir aynı zamanda. Siyasetin doğa durumu koşullarında yapıldığı ülkemizde ise istifayla sonuçlanacak siyasal bir erdem örneği bulmak çok zor. Herkesin tek bir amacı var: Büyük mücadeleler sonucu elde ettiği koltuğunu kimseye kaptırmamak
İlginizi Çekebilir