© Yeni Arayış

Yalçınkaya kararının anlamı

Artık her Avrupa Birliği toplantısında dile getirilen Kavala ve Demirtaş kararlarına eklenen bir karar daha oluşuverdi. Elbette bu kararın yalnızca Kayseri’deki bir mahkemenin kararıyla oluştuğunu kimse zannetmiyor. Belli ki devletin yüksek katlarında düşünüldü, taşınıldı ve bu karar alındı. Bu yeni mecrada Türkiye’yi iyi bir şey beklemiyor.

Geçtiğimiz hafta 12 Eylül’ün yıldönümünde Kayseri Adliyesi’nde görülen karar duruşmasında Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) geçen sene verdiği Yalçınkaya kararına uymayarak eski kararında ısrar etti. Özellikle 15 Temmuz sonrası yargı pratiği düşünüldüğünde, Türk yargısının bu dosyadaki kararı merakla bekleniyordu. Elbette yalnızca Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’nin almadığı bilinen bu kararla Türkiye, AİHM kararlarına uymayacağını ilan etmiş oldu. Şüphesiz bu durumun ekonomik, hukuki ve siyasi sonuçları olacaktır, ancak bu noktaya giden yolu kısaca hatırlamakta fayda var.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararları ilan ettiği Hudoc adlı bir veri tabanı var. Mahkemenin verdiği tüm kararlar, bu veri tabanında yayınlanıyor. Yanı sıra, AİHM kararlarının uygulanmasına ve infazına ilişkin bir de Hudoc-Exec adlı bir başka veri tabanı daha var. Meraklıları Avrupa Konseyi’nin internet sitesinden girerek her iki veri tabanına da ulaşabilirler. Türkiye’nin uymadığı AİHM kararları, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin denetimi altına alınıyor ve her üç ayda bir yapılan toplantılarda sorgulanarak ele alınıyor. İfade özgürlüğünden adil yargılanma hakkına, haksız gözaltılardan dinsel azınlıklara çok değişik konularda toplam 9 başlıkta 28 karar var ki, Türkiye bu kararlara uymuyor. Aslında tümü de son derece hukuki ve yüksek standartları gösteren ve kimileri tekil dava, kimileri ise birbirine benzeyen grup davaları kapsayan bu 28 karar, adeta Türkiye’nin “kırmızı çizgilerini” temsil ediyor. Örneğin Alevilere zorunlu din dersi dayatması ve cemevlerinin ibadethane statüsünün kabul edilmemesine yönelik İzettin Doğan ve diğerleri/Türkiye kararı, Kuzey Kıbrıs’ta yerinden edilen Kıbrıslı Rumların mülkiyet hakkına yönelik Xenides-Arestis/Türkiye kararı, ev içi şiddete karşı yetkililerin yeterli önlem almaması ve şikâyet mekanizması yetersizliğine ilişkin Opuz/Türkiye kararı ile artık tüm Türkiye’nin ezbere bildiği hukuk kurallarının açıkça yanlış veya dayanaktan yoksun yorumlanmasına ilişkin Kavala, Demirtaş ve Yüksekdağ kararları, bu kategoride yer alıyor.

Kayseri’de ikamet eden bir öğretmen olan Yüksel Yalçınkaya hakkında AİHM, By-lock programının salt telefondaki varlığının örgüt üyeliğini tek başına ispata yetemeyeceğine değindiği kararını 2023 Eylülünde açıklamış ve yargılamanın yenilenmesine hükmetmişti. Kayseri’de yapılan yargılamada, AİHM’in ortaya koyduğu kriterlerin hiçbirine riayet edilmeksizin, ilk karar aynen tekrar edildi.

İLK KARAR AYNEN TEKRAR EDİLDİ

İşte Türkiye’nin uymadığı 28 grupta toplanan AİHM kararlarına geçtiğimiz hafta 29.eklendi. Kayseri’de ikamet eden bir öğretmen olan Yüksel Yalçınkaya hakkında AİHM, suçun manevi unsurunun nitelikli şekilde analiz edilmesi gerekliliğine, özelleştirmek gerekirse terör örgütü üyeliği suçunun yalnızca kasten işlenebileceğine, kastı ortaya koyan çok nitelikli bir delillendirme bulunması gerekliliğine, bunun yanı sıra By-lock programının salt telefondaki varlığının örgüt üyeliğini tek başına ispata yetemeyeceğine, yazışma içeriklerinin de mutlaka incelenmesi gerektiğine, bu şartlara riayet etmeden verilen mahkumiyet kararının ise ta Sümerlerden bu yana hukuk sistemlerinde bulunan 4 bin yıllık bir hukuk ilkesini, “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesini ihlal edeceğine değindiği kararını 2023 Eylülünde açıklamış ve böylelikle de Yalçınkaya hakkındaki yargılamanın yenilenmesine hükmetmişti. Kayseri’de yapılan yargılamada, AİHM’in ortaya koyduğu kriterlerin hiçbirine riayet edilmeksizin, ilk karar aynen tekrar edilerek adeta önceki kararda direnildi.

Bu durum, bir anlamda Türkiye’de ilk defa yaşanıyor, zira gerek Kavala gerek Demirtaş gerekse de diğer kararlarda mahkemeler, AİHM kararından sonra en azından şekilsel olarak uyum göstermişler, ancak yapılan yargılamalarda ortaya konan “yeni bazı hususlar” gerekçesiyle, yani farklı gerekçelerle aynı sonucu sağlayan kararlar verilmişti. Yalçınkaya davasında ise hiç de yeni bir nokta tartışılmamasına rağmen aynı kararda ısrar edildi. Böylelikle Türkiye açıkça AİHM yargılamalarına karşı tavır aldığını ortaya koydu.

Evrensel hukuk yerine “yerli ve milli hukukun” tercih edileceğine yönelik işaretler bir süredir, Can Atalay, Kavala, Demirtaş davaları ile Ayhan Bora Kaplan, Dilan Polat ve diğer mafya yargılamalarda kendini gösteriyordu. Yalçınkaya kararıyla birlikte Türkiye, başka bir kategoriye de adım atmış oldu. Bu kategori, medeni dünyadan ayrılan, çağdaş hukuk sistemlerini değil paranın ve gücün hegemonyasını ifade eden “hukuk devleti dışı sistemler” kategorisi.

Aslında Kayseri’deki yargılama, Türkiye’nin ayağına kadar gelen çok büyük bir fırsatı da temsil ediyordu. Bu karara uyum gösterse Türkiye, kerhen de olsa AİHM kararlarına uyum gösteren ülke kategorisinden ayrışmayacak, en azından şekilsel anlamda çağdaş bir hukuk sistemi içinde ülke muamelesi görmeye devam edebilecekti. Ne yazık ki ayağına gelen bu fırsatı göremeyen sistem, yalnızca tepmekle kalmadı, bu fırsata adeta röveşata attı. Bu kararla birlikte son aylarda düşme eğilimi gösteren Türkiye’nin kredilendirme risk priminin tekrar yükselişe geçeceği kolaylıkla öngörülebilir. Sayın ekonomi bakanı yurt dışında Türkiye’ye yatırım çekebilmek için didinirken, içeride Türkiye ortaya koyduğu bu pratikle adeta “lütfen bana yatırım yapmayın” diyor gibi! Hiçbirisi de zekâ yoksunu olmayan yabancı yatırımcılar, kendini hukuk sistemiyle bağlı saymayan bir ekonomide ne kadar risk alınması gerektiğini hesaplayabilecek tecrübeye sahipler. Siyaseten ise, artık her Avrupa Birliği toplantısında dile getirilen Kavala ve Demirtaş kararlarına eklenen bir karar daha oluşuverdi.

Yalçınkaya kararının etkileri, çok daha başka noktalarda kendini gösterecektir. Vize sorunlarından ikili ticarete, yargısal işbirliği alanlarından hukuki yardımlaşmaya kadar pek çok alanda Avrupa ile ilişkilerin daha da zayıfladığına tanık olacağız.

AVRUPA İLE İLİŞKİLERİN DAHA DA ZAYIFLADIĞINA TANIK OLACAĞIZ

Elbette bu kararın yalnızca Kayseri’deki bir mahkemenin kararıyla oluştuğunu kimse zannetmiyor. Belli ki devletin yüksek katlarında düşünüldü, taşınıldı ve bu karar alındı. Bu karardan sonra kısa ve orta vadede ekonominin yönünü izleyeceğiz ancak uzun vadede Türkiye’nin istikametinin aydınlık bir nokta olmadığını sanırım herkes görebiliyordur. İktidarın belli bazı konuları hukuku tamamen devre dışı bırakarak adeta bir inat alanına dönüştürmesi ve yanlışta bile isteye ısrar etmesi, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ilgilendiriyor. Türkiye giderek medeni milletler sisteminden uzaklaşıyor ve hukuk dışı bir alana taşınıyor. Bu yeni mecrada Türkiye’yi iyi bir şey beklemiyor.

Yalçınkaya kararının etkileri, çok daha başka noktalarda kendini gösterecektir. Vize sorunlarından ikili ticarete, yargısal işbirliği alanlarından hukuki yardımlaşmaya kadar pek çok alanda Avrupa ile ilişkilerin daha da zayıfladığına tanık olacağız. Türkiye hızla Rusyalaşırken, bu sonuçtan memnun olan kesimlerin ellerini ovuşturması, olası bir iktidar değişikliğine kadar devam edecek, ancak bu olsa bile hukuk kurumunda yaşanan tahribat öylesine büyüyor ki, onarmak maalesef on yılları alacak; belki de hiçbirimiz onarıldığını göremeyeceğiz. Her durumda, çocuklarımızın daha düzgün bir hukuk devletinde yaşayabilmesi için umutla gerçek hukuku talep etmeye devam etmemiz gerekiyor. Başka çaremiz yok…

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER