Üzüm üzüme bakarak kararıyor mu?
SİYASETErdoğan’ın ve ortağının yaratmak istedikleri algı bu. “DEM parti ve Kürtler Türkiye'yi açıkça tehdit eden, alçak terör eylemlerini öven şehir eşkıyalarıdır” (ki bunlar bizim “düşmanlarımızdır”). İşte CHP de onlarla birlikte Türkiye’yi (yani Erdoğan’ı) eleştirerek “teröre” hizmet eden bir parti haline geliyor. Yani “üzüm üzüme bakarak kararıyor”.
İlginç günlerden geçiyoruz velhasıl. İktidarın küçük ortağından en önemli sorunumuz olan “Kürt sorunu” ile ilgili bir açıklama geliyor “Hah şimdi galiba bir çözüm süreci başlayacak!” diye düşünmeye başlıyorsunuz, öte yandan iktidarın büyük ortağından öyle zehir zemberek bir açıklama geliyor ki “Bu hükümetle asla olmaz!” düşüncesine kapılıyorsunuz. Sahiden ne yapılmak isteniyor dersiniz?
Bu soruya çeşitli cevaplar üretmek mümkün. Benim cevabım da kayyum atamalarına Ahmet Özer’den başlanmış olması ile ilgili bir varsayıma dayanıyor. Geçen hafta da yazmıştım Ahmet Özer’in Kürt olması ve DEM Parti ile CHP’nin “kent uzlaşısı” çerçevesinde başkan seçilmiş olması, Erdoğan’ın yeniden seçilebilmesi için gerekli gördükleri CHP’nin “terörle iltisaklı” bir parti olduğu algısını yaratabilmek için büyük bir kilit noktaydı. Başlangıcı da öyle yaptılar.
Nitekim bu adımdan sonra doğal olarak olanlar oldu. Özgür Özel ve dört belediyesine kayyum atanan DEM parti eşbaşkanları ve Ahmet Türk etrafında bir yakınlaşma oldu. Tam da Erdoğan’ın istediği gibi. Çok geçmeden Çankaya köşkünde yapılan kabine toplantısı ardından Erdoğan şunları söyledi: “Sayın Genel Başkanı (Özgür Özel) Ankara'da vatan, millet, bayrak, Cumhuriyet edebiyatı yapıyor, aynı kişi ertesi gün bakıyorsunuz ülkenin bir başka köşesinde Türkiye'yi açıkça tehdit edenlerle, alçak terör eylemlerini övenlerle ve şehir eşkıyalarıyla aynı otobüsün üzerinde korsan miting düzenliyor” (…) bu parti giderek ittifak ortaklarının rengini alıyor. Nitekim bu benzerlik siyaset diline ve üslubuna da yansımıştır, yani ataların deyimiyle üzüm üzüme bakarak kararıyor”.
Erdoğan’ın ve ortağının yaratmak istedikleri algı bu. “DEM parti ve Kürtler Türkiye'yi açıkça tehdit eden, alçak terör eylemlerini öven şehir eşkıyalarıdır” (ki bunlar bizim “düşmanlarımızdır”). İşte CHP de onlarla birlikte Türkiye’yi (yani Erdoğan’ı) eleştirerek “teröre” hizmet eden bir parti haline geliyor. Yani “üzüm üzüme bakarak kararıyor”.
Eğer yukarıda yaptığım bu varsayım doğruysa o zaman önümüzdeki günlerde içeride bazı terör eylemlerinin yoğunlaşacağını söylemek çok yanlış olmaz. Çünkü kayyum atamaları DEM ve CHP arasında iktidarın yaratmak istediği algı için yeterli güçte değil. Bu nedenle de kimden nasıl gelir orasını bilemeyiz ama ben bir vatandaş olarak yukarıda altını çizmeye çalıştığım algının her iki partinin de oylarının düşmesi sonucu verecek bazı kötücül eylemlere konu olabileceğini düşünüyor ve bundan korkuyorum. (Bu duygu ve düşüncemi de buraya koymuş olayım).
Kötücül eylemler derken “CHP, terörist DEM partiye benziyor ey ahali görüyor musunuz!” algısı için başka konular da devreye sokulmaya başlandı. Ahmet Özer’e “Terörün finansmanı” çerçevesinde yeni bir dava açarak Ekrem İmamoğlu’na; yapılan konserlerden büyük çıkarlar sağladığı iddiasıyla Mansur Yavaş’a gözden düşürücü algılar yaratmak için operasyonlar devreye alındı. Bu gidişin daha nerelere varacağını hep birlikte göreceğiz.
İşin ilginç yanı aynı toplantıda Erdoğan’ın söylediği şu sözler: “Milletin boğazından kısarak ödediği vergilerden belediyeye tahsis edilen helal kaynağın bölücü terör örgütünün haramzadelerine hizmet etmesine asla müsaade etmeyiz".
Ama Erdoğan belki de öncü bile olabilir bir toplumu kutuplaştırarak yönetmek konusunda. Nitekim en son örnek de Amerikan seçimleri oldu. Trump da bu başarısını Amerikan toplumunu kutuplaştırarak sağladı.
ERDOĞAN ÖNCÜ OLABİLİR AMA KUTUPLAŞTIRARAK YÖNETMEDE
Yahu iyi de asıl “Milletin boğazından kısarak ödediği vergilerden belediyeye tahsis edilen helal kaynağı” kendi kişisel çıkarları için kullananların tarafınızdan “atanan kayyumlar” olduğu mahkeme kayıtlarında değil mi? Ama anlaşılan Sayın Erdoğan’ın Türkiye’nin gerçekleriyle ilişkisi bu kadar.
Ama Erdoğan belki de öncü bile olabilir bir toplumu kutuplaştırarak yönetmek konusunda. Nitekim en son örnek de Amerikan seçimleri oldu. Trump da bu başarısını Amerikan toplumunu kutuplaştırarak sağladı. Erdoğan da iktidara geldiğinden bu yana çeşitli dozlarda kutuplaştırma taktiğini uyguladı ve 20 küsur yıldır da ülkeyi yönetiyor. Oysa “kutuplaştırma” kaçınılmaz olarak “çatışma” üreten bir siyaset tarzıdır. Bu da yalnızca sosyal olarak değil ekonomik olarak da ülkelerin aleyhine işler. Nitekim işliyor da. Türkiye ekonomisinde bir türlü dikiş tutmaması da bu yüzden.
Doğrusu Erdoğan için de Trump için de bu yıllar sonun başlangıcı yılları. Ya bu ülkelerde faşizm yerleşecek ya da yeni bir demokrasi ortaya çıkacak. Yaşayarak göreceğiz.
İlginizi Çekebilir