Türkiye'nin demokratikleşme paradoksu ve siyasal normalleşme arayışları
KÖŞE YAZILARITürkiye'nin demokratikleşme paradoksu ve siyasal normalleşme arayışları
ERDOĞAN HİÇBİR ŞEYİN ESKİSİ GİBİ OLAMAYACAĞININ FARKINDA
Öte yandan, Erdoğan'ın şu ana kadar muhalefet liderleriyle görüşmemesi, Kılıçdaroğlu’nun buna yanaşmamasının yanı sıra kendisini 'dünya çapında bir lider' olarak konumlandırmak için stratejisiyle de yakından ilgiliydi. Ayrıca kendince muhalefetin yeterli halk desteğine ve siyasi meşruiyete sahip olmadığını ima ediyor ya da en azından güçlü konumdayken muhalefeti iyice köşeye sıkıştırma amacı güdüyordu. Ciddi bir halk desteği arkasındayken ve kendini uluslararası/küresel bir aktör olarak pazarlıyorken dünya lideri, neden “kıytırık” muhalefetle görüşsündü ki? Ancak şimdi durum değişti, özellikle 31 Mart’tan sonra Erdoğan hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının ve olmadığının farkında. Hep 31 Mart’tan sonra Erdoğan’ın sertleşip sertleşmeyeceği konuşuldu durdu. Her ne kadar Erdoğan, yukarı tükürse sakal aşağı tükürse bıyık gibi bir konumda olsa da şu an için sertleşmesi konjonktüre uyan bir tutum değil, ortam müsait değil. Tersine sinyaller yumuşayacağı ve hatta biraz da olsa yumuşadığı yönünde. Şöyle demeyi tercih ederim şahsen: Erdoğan’ın tahammülsüz bir kişilik ve sert mizaçlı biri. Sadece kişilik ve karakter analizi yapıyor olsaydık evet daha da sertleşecek derdim. Ancak unutmayalım ki Erdoğan aynı zamanda oldukça pragmatik biri. Durum neyi gerektiriyorsa ona göre davranabilen, mizacı sert olsa da konjonktür icabı bunu bir kenara bırakabilen biri. Hem ekonomik kriz hem de politik ortam, Erdoğan’ın koltuğunu tehlikede olduğunu, uluslararası alanda ABD ile Batı ile ilişkilerini rayına oturtma çabasına girdiğini ve bu süreci zayi etmek istemediğini gösteriyor. Öyleyse Erdoğan yumuşayacaktır. Ama bunu mutlak bir yumuşama olarak görmek doğru olmaz. Aynı zamanda tabanın konsolide edilmesi lazım, dozunda gerginlik Erdoğan için, onun tabanı diri tutma stratejisi bakımından fena olmaz. Öyleyse önümüzdeki dönem bu konularda zikzaklar izleyeceğiz, demektir. Ayrıca iktidar politikalarındaki son dönem yumuşamaları, yönetim tarzında radikal bir değişiklik olarak değil, giderek kendisi için riskli hale gelen siyasal ortama pragmatik bir adaptasyon olarak görülmelidir.RİSKLİ HALE GELEN SİYASAL ORTAMA PRAGMATİK BİR ADAPTASYON
Ayrıca iktidar politikalarındaki son dönem yumuşamaları, yönetim tarzında radikal bir değişiklik olarak değil, giderek kendisi için riskli hale gelen siyasal ortama pragmatik bir adaptasyon olarak görülmelidir. Ekonomik kriz ve uluslararası ilişkilerdeki zorlukların, Erdoğan'ı daha esnek politikalar benimsemeye ittiği aşikâr. Ancak bu, demokratik bir dönüşüm anlamına gelmemekte; otoriter liderler taktiksel olarak gerilimi azaltabilirler, ancak bu genellikle kendi iktidarlarını korumak içindir. Türkiye'nin gerçek bir demokratik dönüşüme ihtiyacı var ve bu, sadece anayasal değişikliklerle değil, yapılacak bir anayasayı gerçek bir toplumsal sözleşme haline getirmekle ve siyasi kültürde derinlemesine bir değişimle mümkün olabilir. Bu süreçte, hem muhalefetin güçlendirilmesi hem de demokratik kurumların yeniden inşası kritik önem taşımaktadır. Son olarak, eğer AKP kendi başına otoriter bir anayasa yapmaya karar verirse, bu durum Türkiye'nin demokratik standartlarını daha da geriletebilir. Ancak, anayasanın hak ve özgürlükler üzerindeki etkisi sınırlı kalmıştır; daha belirleyici olan mevcut siyasal rejim, uluslararası konjonktür ve Erdoğan'ın siyasi geleceğiyle ilgili kaygılarıdır.İlginizi Çekebilir