Türkiye’nin asgari ücret gerçekleri (2)
SİYASETTürkiye’de asgari ücret açmazından çıkmanın iki yolu sendikalaşma ve teşmil mekanizmasıdır. Asıl çözüm sendikalaşma ve bu yolla toplu pazarlığın yaygınlaşmasıdır. Bu durum ücretlerin vasıf, meslek veya bölge açısından farklı düzeylerde belirlenmesinin ve genel ücret düzeyinin yükselmesinin yolunu açacaktır.
(İlk yazıyı okumak için buraya tıklayınız.)
Türkiye ve Avrupa arasındaki bu büyük farkın temel nedeni sendikalaşma, toplu iş sözleşmesi kapsamı ve teşmil (genişletme) uygulamalarıdır. Sendikalaşmanın ve toplu iş sözleşmesi kapsamının yüksek olduğu ülkelerde asgari ücretle çalışanların oranı daha sınırlıdır. Avrupa’da düşen sendikalaşma oranlarına rağmen toplu iş sözleşmesi kapsamı nasıl yüksek kalabiliyor? Burada anahtar kavram teşmil mekanizmasıdır.
Sendikalaşma oranlarının Avrupa ülkelerinde gerilediği doğrudur. Ancak toplu iş sözleşme kapsamı gücünü korumaktadır. Çalışanlar sendikalı olmasa da toplu iş sözleşmelerinden yararlanmaktadır. Bunun yolu teşmildir. Teşmil (genişletme) toplu iş hukukunda bir toplu iş sözleşmesinin sendikasız çalışanlara ve işyerlerine uygulanmasıdır. Teşmil uygulaması Avrupa’da çok yaygındır. Öyle ki sendikalaşma oranının yüzde 10’un altında olduğu Fransa’da toplu iş sözleşmesi kapsamı yüzde 90’lardadır.
Teşmil yoluyla çalışanların büyük çoğunluğu sendikaların imzaladığı toplu iş sözleşmelerinden yararlanmakta ve asgari ücret düzeyinden uzaklaşmaktadır. Teşmil AB ülkelerinde yaygın bir biçimde uygulanıyor.
Türkiye’de asgari ücret açmazından çıkmanın iki yolu sendikalaşma ve teşmil mekanizmasıdır. Asıl çözüm sendikalaşma ve bu yolla toplu pazarlığın yaygınlaşmasıdır. Bu durum ücretlerin vasıf, meslek veya bölge açısından farklı düzeylerde belirlenmesinin ve genel ücret düzeyinin yükselmesinin yolunu açacaktır. Ancak sendikalaşmanın artışı zaman alacak uzun ve zorlu bir yoldur. Oysa halen mevzuatımızda yer alan teşmil kurumu işletilerek asgari ücretteki açmaz büyük ölçüde aşılabilir. Teşmil halen kamu görevlileri toplu sözleşmelerinde uygulanmaktadır. Kamu görevlileri toplu sözleşmesi sendikaya üye olsun olmasın bütün kamu görevlileri için uygulanmaktadır.
Öte yandan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 40. maddesi işletilerek özel sektörde teşmil uygulaması yapılabilir. Tuhaf biçimde bu madde yılardır adeta unutuldu. On yıllardır neredeyse uygulaması yok. Hükümet istemiyor sendikalar da talep etmiyor!
Yasaya göre, Cumhurbaşkanı bir sendikanın yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesini, o işkolunda işçi veya işveren sendikaları veya ilgili işverenlerden birinin veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının talebi üzerine, Yüksek Hakem Kurulunun (YHK) görüşünü aldıktan sonra o işkolunun toplu iş sözleşmesi bulunmayan diğer işyerlerine teşmil edebilir. Teşmil ile sendikanın sağlamış olduğu haklar işkolunda diğer çalışanlara da uygulanıyor ve örgütsüz çalışanların da çalışma koşulları ve ücretleri iyileşebiliyor. Ancak AKP hükümetleri yasada var olan teşmil mekanizmasını uygulamıyor. Bu yöndeki başvuruları görmezden geliyor.
2005 yılında Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) basın işkolu için teşmil başvurunda bulundu. Başvuru konusunda YHK olumlu görüş bildirdi ve dosyayı hükümete yolladı. Ancak TGS'nin istemi ile ilgili hükümetten bir sonuç çıkmadı. Bir diğer teşmil girişimi Basisen sendikası tarafından yapılan başvuru üzerine 29 Nisan 2009 tarihinde Resmi Gazete yayımlanan bir kararnameyle Basisen tarafından imzalanan toplu iş sözleşmesinin Finansbank, Fortis ve Denizbank’a teşmil edilmesi oldu. Böylece bu banka çalışanlarının ücret ve sosyal haklarında önemli iyileştirmeler sağlanacaktı.
Ancak bu üç banka hükümetin teşmil kararnamesine karşı adeta meydan okudu ve uygulamadı. Hükümet kararnameyi uygulamayan bankalara karşı hukuksal işlem başlatmak yerine, banka çalışanlarına inanılmaz bir kazık attı. 3 Temmuz 2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan yeni bir kararname ile bankacılıktaki teşmil kararnamesi geri çekildi. Böylece finans kapitalin fendi AKP hükümetini yenmiş oldu. AKP döneminde bu iki başarısız girişim dışında teşmil uygulaması olmadı. AKP mevzuatta olmasına ve kamuda uygulanmasına rağmen özel sektörde teşmil uygulamasından kaçınıyor. Bunu görmezden geliyor. Sendikalar da maalesef ısrarcı olmuyor.
Oysa teşmil tıpkı kamuda olduğu gibi özel sektörde de yaygınlaştırılabilir. Ücret düzeyi toplu iş sözleşmelerinin teşmili yoluyla belirlenebilir. Böylece asgari ücret girdabı ve ücretlerin asgari ücrete yakınsaması tehlikesi bertaraf edilebilir. Sendikalar asgari ücret girdabından çıkmak için, ücret düzeyini yükseltmek için teşmil uygulamasında ısrarcı olmalı ve Cumhurbaşkanlığına başvurmalıdır. Asgari ücrette küçük bir iyileştirme için özel görüşmeler yapmak yerine daha kapsamlı bir yol olan teşmil gündeme alınmalıdır.
Ulusal ve merkezi devlet yapısına sahip ülkelerde istisnai örnekler dışında bölgesel asgari ücret uygulanmıyor. Bölgesel asgari ücret üniter devlet yapısına sahip ülkelerde anayasal kurallar ve eşitlik ilkesi açısından da ciddi sorunlara yol açabilir. Bölgesel asgari ücret hem hukuksal hem de sosyal sakıncalar yaratır.
BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET TUZAĞI!
Bölgesel asgari ücret uygulaması Uluslararası Para Fonu (IMF) ve çeşitli işveren örgütleri tarafından uzunca bir süredir savunulan bir konu. Şimdi bu koroya MÜSİAD da katıldı. MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı geçtiğimiz günlerde bölgesel asgari ücreti yeniden gündeme getirdi. Sendikalar ve sosyal politika alanında çalışan bilim insanlarının önemli bir bölümü bu öneriye karşı çıkıyor.
Türkiye’de bölgesel asgari ücret 1951-1974 arasında uygulandı ve 1974’te terk edildi. Bölgesel asgari ücret konusu 50 yıl önce vazgeçilen bir uygulamadır. Türkiye bu yöntemi denemiş ve vazgeçmiştir. 1974 yılında Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki CHP-MSP Koalisyon Hükümeti döneminde bölgelere göre asgari ücret uygulamasından vazgeçilerek ulusal ölçekli tek bir asgari ücret tespit edildi.
Dünyada bölgesel asgari ücret uygulaması eyalet sistemine sahip sınırlı sayıda ülkede (ABD, Kanada, Hindistan, Çin gibi) söz konusudur. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde bölgesel asgari ücret uygulaması yoktur. Hatta eyalet sistemine sahip Almanya bölgesel asgari ücret sistemi değil ulusal asgari ücret sistemi uyguluyor. Ulusal ve merkezi devlet yapısına sahip ülkelerde istisnai örnekler dışında bölgesel asgari ücret uygulanmıyor. Bölgesel asgari ücret üniter devlet yapısına sahip ülkelerde anayasal kurallar ve eşitlik ilkesi açısından da ciddi sorunlara yol açabilir. Bölgesel asgari ücret hem hukuksal hem de sosyal sakıncalar yaratır.
Öte yandan bölgesel asgari ücret önerisi asgari ücretin tanımıyla ve özüyle çelişen bir öneridir. Asgari ücret, bir ülkedeki en düşük ücrettir. Onun altı olamaz. Bu anayasaya ve eşitlik ilkesine aykırı olur. Bölgesel asgari ücret mevcut asgari ücret çıtasının çok altına inilmesine ve gelir dağılımı adaletsizliğinin artmasına yol açabilir, bölgeler arası gelir uçurumunu derinleştirici sonuçlar doğurabilir.
Öte yandan bölgesel asgari ücret tartışması dipsiz kuyudur. Bölgelerin hangi esasa göre belirleneceğinin yanı sıra metropoliten kentlerde aynı kent içinde bile ciddi yaşam maliyeti farkı söz konusudur. Örneğin, İstanbul’da Sultanbeyli ile Şişli, aynı yaşam maliyetine sahip değil. Aynı şekilde Ankara’da Çankaya ile Sincan’da da yaşam maliyeti oldukça farklıdır.
Aynı şekilde sektörel ve mesleki asgari ücret tartışmaları da nafile tartışmalardır. Asgari ücret sistemi ücret farklılıklarını düzenleme amacı gütmez. Asgari ücretin amacı ücretlerin en alt düzeyini korumak ve en az ücret düzeyini piyasaya bırakmamaktır.
Bölgesel asgari ücret tartışmaları gündeme getirilirken “İstanbul’da ve Anadolu’da yaşam maliyeti aynı değil” iddiası ileri sürülüyor. Ancak burada istenen İstanbul’da asgari ücretin daha yüksek olması değil tersine Anadolu kentlerinde asgari ücretin daha düşük olmasıdır. Nitekim bu öneriyi yeniden gündeme getiren hükümete yakın işveren örgütü MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı “Anadolu’da asgari ücretin üçte ikisine çalışmak isteyenler var” diyor.
Bölgesel asgari ücret tartışması büyük kentlerde daha yüksek asgari ücret ödemek için değil tersine küçük kentlerde daha düşük asgari ücret ödemek için yapılıyor. O yüzden bölgesel asgari ücret asgari ücreti düşürme manevralarından biri olarak ele alınmalıdır. Bu tuzağa ilkesel olarak karşı çıkmak gerekiyor.
Asgari ücretin ortalama ücret olmasının yarattığı çeşitli sorunların çözümü asgari ücreti parçalamak değil asgari ücreti sosyal bir koruyucu alt sınır olarak güçlendirmek, kapsamını daraltmak, bölgeye, işe, mesleğe ve sektöre göre daha yüksek ücretleri ise toplu pazarlıkla veya teşmil yoluyla saptamaktır. Çözüm sendikaları güçlendirmek ve toplu sözleşme kapsamını toplu pazarlıkla veya teşmille yaygınlaştırmaktır. Diğer yollar dipsiz kuyudur, tuzaktır ve sorunları daha ağırlaştırır.
KOMİSYONUN SADECE ADI VAR!
Asgari ücret için günlerdir merakla beklenen tarih belli oldu Asgari Ücret Tespit Komisyonu 10 Aralık 2024’te Çalışma ve Sosyal Güvelik Bakanlığında toplandı. İkinci toplantı 16‘ta. Kamuoyunda Komisyonun yeni asgari ücreti belirlemek için toplanacağı kanaati yaygın. Sanılıyor ki Komisyon toplanacak, Komisyonun 15 üyesi çatır çatır müzakere edecek ve bu müzakereler sonunda 2025 asgari ücreti belirlenecek. Aslında bu yaygın kanaatin çok haklı bir temeli var. Türkiye’de asgari ücret üç taraflı bir mekanizma olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirlenmesi kanun hükmü. Asgari ücretin Komisyon tarafından belirlenmesi gerekir. Ancak kazın ayağı öyle değil!
Asgari ücret Anayasa’nın “Ücrette adalet sağlanması” başlıklı 55. maddesiyle Anayasal güvenceye alınmış bir sosyo-ekonomik hak. İş sözleşmesiyle çalışan bütün işçileri kapsayan asgari ücretin miktarı 4857 sayılı İş Kanununa göre Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararı ile belirlenir. Karar Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer. Komisyon kararları kesin olup değiştirilemez ve itiraz edilemez.
Dünyada farklı asgari ücret tespit yöntemleri var. Bunlardan biri asgari ücretin hükümet tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi, ikincisi hükümet ve sosyal taraflar arasında müzakere yoluyla (üçlülük ilkesi) belirlenmesi ve son olarak da ulusal ve sektörel toplu iş sözleşmeleri yoluyla asgari ücret tespiti. Asgari ücretin üçlü müzakere ile belirlenmesi dünyada en yaygın asgari ücret tespit yöntemi.
Türkiye’de 1950’lerden bu yana asgari ücret üç taraflı (işçi, işveren, hükümet) bir yöntemle belirleniyor. 75 yıldır asgari ücret (başlarda yerel komisyonlar ve ardından ulusal düzeyde bir komisyon tarafından) belirleniyor. Bu nedenle asgari ücretin günümüzde de Komisyon tarafından belirleneceği kanaatinin çok yaygın.
Geçmişte gerçekten de asgari ücret komisyonlar tarafından belirlendi. Kuşkusuz hükümetlerin ağırlığı oldu. Çoğu kez asgari ücreti hükümet-işveren ittifakı belirledi. Ancak asgari ücret fiilen Komisyonda tartışıldı ve Komisyonda kabul edildi. Geçmişte Komisyonda asgari ücret müzakere edilirdi. TÜİK (eski DİE) Komisyona asgari ücret tespitine yönelik harcama tutarlarını sunardı ve bunlar üzerinde kamuoyunda da tartışmalar olurdu. Hatta Komisyon müzakereleri çok zor geçerdi. Öyle ki 1969 yılında asgari ücret Komisyonun 11 ay 27 gün süren 37 toplantısı sonunda saptanabilmişti.
Asgari Ücret Tespit Komisyonunda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor. İşçi ve işveren temsilcileri en çok üyeye sahip üst işçi ve işveren örgütleri tarafından (işçi temsilcilerini Türk-İş ve işveren temsilcilerini ise TİSK) saptanıyor.
Komisyona DİSK ve Hak-İş katılamıyor. Böylece işçilerin önemli bir bölümünün Komisyonda temsili engelleniyor. Komisyon kararları kesin nitelikli olduğu için Asgari ücret tespit sürecinde toplu pazarlık sürecinde olduğu gibi uyuşmazlık prosedürü işlemiyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapısı 2018’e kadar hep iş kanunları ile saptandı. Asgari ücret iş kanunları ile düzenlendiği için bunu saptayacak komisyonun da İş Kanunu içinde yer alması kanun yapma tekniği ve yasama kalitesi açısından bir zorunluluk. Ancak 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla başkanlık rejimine geçilmesi sırasında sessiz sedasız bir biçimde Asgari Ücret Tespit Komisyonu ile ilgili önemli bir değişiklik yapıldı.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 10 Temmuz 2018’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) ile İş Kanunu kapsamından çıkarılarak Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı içine alındı. 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 522. maddesinin (f) bendi ile Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı içindeki idari kurul, konsey ve komisyonlar arasına alındı. Böylece Komisyon doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmış oldu.
Oysa Asgari Ücret Tespit Komisyonu 4857 sayılı İş Kanunu’nda açıkça düzenlendiği için konunun Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 104. maddesine göre mümkün değildi. Komisyon’un Cumhurbaşkanlığına bağlanması için dolambaçlı ve muvazaalı bir yol izlendi. Önce 2 Temmuz 2018 tarih ve 700 sayılı KHK’nin 145. maddesi ile Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na ilişkin İş Kanunu’nun 39. maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırıldı ve ardından Komisyon 1 sayılı CBK ile yeniden düzenlendi.
Komisyonun neden İş Kanunu sistematiği dışına çıkarıldığına ilişkin bir gerekçe kamuoyu ile paylaşılmadı. Bu konuda işçi ve işveren taraflarının görüşü alınmadı. Asgari Ücret Tespit Komisyonunun Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içine alınması Cumhurbaşkanı’nın tek başına komisyonun yapısının değiştirmesine olanak tanıyor. Komisyon İş Kanunu kapsamında kalsaydı değişiklikler TBMM tarafından kanunla yapılabilecekti. Oysa şimdi Komisyonun yapısı, komisyonun toplam üye sayısı, tarafların temsil oranı ve Komisyona kimlerin katılabileceği Cumhurbaşkanı tek başına belirleyebilir. Cumhurbaşkanı isterse Komisyona 10 hükümet temsilcisi atayabilir. Komisyonun bileşiminin idari bir kararla değiştirilmesi doğrudan asgari ücret tespitine müdahale anlamına geliyor.
Sorun sadece Komisyonun adeta bir idari vesayet altına alınması değil. Fiilen işlevsiz hale gelmesidir. Son yıllarda Komisyon toplantıları da işlevsiz hale gelmiş durumda. Asgari ücret Komisyonda müzakere edilmemekte, Komisyon toplantıları prosedürel, biçimsel toplantılara dönüşmektedir. Asgari ücret hükümet tarafından uygulanan ekonomi politikasına ve dönemim siyasal ihtiyaçlarına göre belirlenmektedir. Seçim dönemiyse hükümet asgari ücret konusunda oldukça bonkör davranabilmektedir. Örneğin AKP hükümeti kaybettiği Haziran 2015 seçimlerinin tekrarı olan Kasım 2015 seçimlerini almak için enflasyon yüzde 8 iken asgari ücrete yaklaşık yüzde 30 zam yapmıştır. Aynı şekilde seçimler nedeniyle 2022 ve 2023 yıllarında asgari ücret yılda iki kez artırılmıştır.
Sendikalar tarafından toplu iş sözleşmeleriyle belirlenen asgari ücretler sektörel asgari ücret olsun. Kamu kesimi çerçeve protokolü (toplu iş sözleşmesi) ile belirlenen en az işçi ücreti de ülke çapında asgari ücret olsun. Devlet özel sektör işçisiyle kamu işçisi arasında ayrım yapamayacağına göre kamu kesimi en az işçi ücreti genel asgari ücret olarak uygulansın.
BAŞKA BİR ASGARİ ÜCRET SÜRECİ!
Dolayısıyla asgari ücretin komisyonda pazarlıkla belirlenmesi uygulaması çoktan rafa kaldırılmış durumdadır. Prof. Dr. Mesut Gülmez’in vurguladığı gibi Komisyon fiilen lağvedilmiştir. Hatta öyle ki bazı dönemlerde Komisyon üyelerinin bir bölümü asgari ücreti televizyonlardan öğrenmiştir. Asgari ücret tespit sürecinin ve Komisyonun kadük hale gelmesi ülkedeki rejimim karakteristiğinin bir diğer örneğidir. Kurumların ve kuralların rafa kaldırıldığı ve her şeyin idari bir kararla belirlendiği başkanlık rejiminde asgari ücret tespit sürecinin de iğdiş edilmesi şaşırtıcı değil.
Şaşırtıcı olan ortada bir Komisyon varmış, Komisyon müzakeresi ve Komisyon iradesi olacakmış gibi davranmaktadır. Artık gerçek bir Komisyon süreci yoktur. Komisyon kağıt üzerinde kof bir mekanizmadır. Komisyon müzakereleri nafiledir. Komisyon toplanıp sohbet edecektir. Çay kahve içecektir. Ancak asgari ücretin ne olacağına karar vermeyecektir. Komisyon sadece asgari ücret kararını imzalayıp Resmi Gazete’de yayımlanmasını sağlayacaktır. Hatta yakın geçmişte olduğu gibi henüz resmi Komisyon kararı yokken asgari ücreti ilan edilecek. Komisyon üyeleri de ilan edilen bu asgari ücreti imzalayacaktır.
O yüzden sanki bir müzakere varmış, sanki Komisyon varmış oyununa son vermek gerekir. Madem hükümet asgari ücreti tek başına belirliyor Komisyona ne gerek var! Bu oyuna son vermenin ve asgari ücreti toplu iş sözleşmeleriyle ve teşmil yoluyla belirlemenin vakti geldi de geçiyor. Sendikalar tarafından toplu iş sözleşmeleriyle belirlenen asgari ücretler sektörel asgari ücret olsun. Kamu kesimi çerçeve protokolü (toplu iş sözleşmesi) ile belirlenen en az işçi ücreti de ülke çapında asgari ücret olsun.
Devlet özel sektör işçisiyle kamu işçisi arasında ayrım yapamayacağına göre kamu kesimi en az işçi ücreti genel asgari ücret olarak uygulansın. Sendikaların bağıtladığı toplu iş sözleşmeleri de farklı sektörler ve bölgeler arasında farklılaşmayı sağlamış olsun.
Komisyon asgari ücret için artık nafile mekanizmadır. Artık başka bir asgari ücret tespit yöntemine ihtiyaç var. Sendikaların teşmil ve toplu iş sözleşmesinde ısrarcı olması lazım.
Meraklısı için not: Asgari ücret tartışmaları hakkında daha fazla detay için DİSK Araştırma merkezi için hazırladığımız Asgari Ücret Araştırması 2025’e bakılabilir: https://arastirma.disk.org.tr/?p=12242
İlginizi Çekebilir