Türkiye’de herkesin ötekisi: Engelliler
SİYASETKürsüde engelli bir aday, mecliste bastonuyla yürüyen bir vekil, tekerlekli sandalyesiyle kürsüde konuşan bir temsilci hâlâ “alışılmadık görüntüler” gibi algılanıyor. Oysa bizim yerimiz tam da orası: kararların alındığı yerler, temsilin olduğu masalar.
Engellilik hâli, bu sistemin “istenmeyen” görüntüsü olarak kabul ediliyor. Kürsüde engelli bir aday, mecliste bastonuyla yürüyen bir vekil, tekerlekli sandalyesiyle kürsüde konuşan bir temsilci hâlâ “alışılmadık görüntüler” gibi algılanıyor. Oysa bizim yerimiz tam da orası: kararların alındığı yerler, temsilin olduğu masalar. Ama artık susmayacağız. Çünkü temsil hakkı lütuf değil, anayasal bir hak. Ne yazık ki bu ülkede engelliler herkesin ötekisi.
Bu ülkede engelli olmak, yalnızca bir sağlık sorunu ya da farklılık değil çoğu zaman görünmezlik, dışlanmışlık ve yok sayılmak anlamına geliyor.
Engelliler, toplumun tüm katmanlarında “öteki” haline gelmiş durumda. Heryerde listenin en sonunda.
Eğitimde, istihdamda, sosyal hayatta, şehir planlamasında, adalette, siyasette…
Her yerde ama hiçbir yerde gibiler.
Bir anne olarak, son onbeş yılımı bu görünmez duvarları yıkmak için harcadım.
Bir birey olarak, hakkım olanı istemeye kalktığımda hep “sabret” denildi. Sizi anlıyoruz, çok haklısınız, çok doğru söylüyorsunuz. Ama sonuç değişmedi.
Bir yurttaş olarak, bu ülkenin bir parçası olmaya çalıştıkça, kapılar yüzüme kapandı.
Bu ülke gençleri için kota koyuyor, kadınları siyasete davet ediyor, bazı toplumsal gruplara hatta farklı partilerden geçenlere bile popülerlik adına hemen yer açılıyor.
Parti programlarında “eşitlik” yazıyor. Kongre kürsülerinde “temsilde adalet” deniyor.
Ama iş kadrolara, kotalara, temsiliyet mekanizmalarına gelince engelliler yok.
POLİTİK SAĞLAMCILIK ENGELLİLERE GEÇİT VERMİYOR
Engelliler sadece bir “sosyal yardım nesnesi” değil.
Onlar bu toplumun, bu ülkenin özgür bireyleri.
Ve temsil hakkı istiyorlar. Karar alma mekanizmalarında yer almak, seslerini duyurmak, kendilerini savunmak istiyorlar.
Bu toplumun yüzde 12’si engelli bireylerden oluşuyor. Aileleriyle beraber bir parti kursalar iktidara aday olacak kadar kalabalık bir grup.
Onlar sadece “yardım edilen” değil, hak sahibi, eşit yurttaşlar. Ancak siyasi aktörler engelli temsiline yaklaşırken hâlâ “lütuf” duygusuyla hareket ediyor. Politik sağlamcılık sözlerde değil ama eylemlerde açıkça görülüyor. Sözde eşit yurttaş denilen engelliler karar mekanizmalarında yer bulamıyor.
Sağlamcılık, sadece bireyler arası ilişkilerde değil; artık doğrudan politika alanını da sarmış, zehirli bir sarmaşık gibi.
Siyasetten uzak tutuldukça sesimiz duyulmuyor.
Mecliste olmadıkça politikalar bizi kapsamıyor.
Sokakta olmadıkça şehir bizim olmuyor.
Medyada olmadıkça görünmezliğimiz sürüyor.
ARTIK YETER DEME ZAMANI
Siyasetin dili, karar alma süreçleri, aday belirleme yöntemleri, kimin “temsil edilmeye değer” görüldüğünü belirleyen bakış açısı…
Hepsi sağlam bedene, sağlam zihne, güçlü sese, güçlü imaja ve popüler olana odaklanıyor.
Siyaset hâlâ “sağlıklı, güçlü, dayanıklı, engelsiz” olmayı bir yeterlilik göstergesi olarak görüyor.
Karizmatik görünmek, uzun konuşmalar yapmak, kampanya koşullarına “dayanıklı” olmak gibi ölçütler öne çıkarılıyor.
Engellilik hâli, bu sistemin “istenmeyen” görüntüsü olarak kabul ediliyor.
Kürsüde engelli bir aday, mecliste bastonuyla yürüyen bir vekil, tekerlekli sandalyesiyle kürsüde konuşan bir temsilci hâlâ “alışılmadık görüntüler” gibi algılanıyor. Oysa bizim yerimiz tam da orası: kararların alındığı yerler, temsilin olduğu masalar.
Ne acıdır ki, bu önyargı solundan sağına tüm siyasi yelpazeyi kuşatmış durumda.
Ama artık susmayacağız. Çünkü temsil hakkı lütuf değil, anayasal bir hak.
Katılım, bize yapılan bir iyilik değil, demokrasinin gereği.
Ve görünür olmak, bir rica değil, var olmanın ta kendisi.
Yıllardır söylüyoruz:
Bu ülkede engelliler herkesin ötekisi.
Ama artık bu ötekiliği kabul etmiyoruz. Etmeyeceğiz.
İlginizi Çekebilir