Türkiye-Suriye: Normalleşme ne kadar mümkün?
DIŞ POLİTİKATürkiye-Suriye: Normalleşme ne kadar mümkün?
TARAFLARIN BİRBİRLERİNDEN BEKLENTİLERİ VAR
Ancak Esad da Erdoğan’a yalvarmadı, Türkiye de Suriye’ye yalvarmadı. Konjonktür ikisini de normalleşmeye zorluyor o kadar. Bugüne kadar normalleşme ile ilgili daha istikrarlı adım atan taraf Suriye oldu, AKP iktidarının söylemleri ve tavrı ise gelgitler yaşadı. İki tarafın da birbirlerinden beklentileri var. Bu “normalleşme” denilen şey zaten Erdoğan’ın tarif ettiği gibi bir şey değil. “Ailecek görüşüyorduk tekrar görüşürüz” gibi sözler ile tarif edilecek kadar basit de değil. “E iyi ya işte normalleşelim, Suriye ekonomisine, siyasi hayatına, bölge istikrarına katkımız olur” zevzekliği ile geçiştirilecek bir durum hiç değil. Onbinlerce insanın hayatını kaybettiği bir süreçten, okulları, hastaneleri, mahalleleri, altyapısı yanmış, insanları kaçmış ya da kaçırılmış, tecavüzler, kafa kesmeler, cinayetler, toplu katliamlar yaşamış travmatik bir ülkenden ve toplumdan ve insanların açlık ile boğuştuğu tamamen çökmüş bir ekonomiden bahsediyoruz. Bunların sorumlusunun kimler olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Gelişmiş sömürgenler de dahil, kötülüğün, anti demokratik uygulamaların olmadığı bir ülke yok. Siz hangi ülkeyi karıştırırsanız yukarıda saydıklarımızın o ülkede yaşanmasının önüne geçilemez. Olan oldu. Esad bundan önceki bir röportajında kendisine “Erdoğan ile el sıkışır mısınız?” Sorusu sorulduğunda “istemem ama halkımın yararı için bağrıma taş basar yaparım” minvalinde cevap vermişti. Şimdi tam da bu düşünce ile hareket ediyor Esad. Ancak beklentileri var ve bu beklentiler yeni değil. Daha önceki normalleşme görüşmelerinde Suriye’nin kırmızı çizgileri olarak masaya gelmişti. - Türkiye Suriye’deki askeri varlığına son versin Türkiye terör örgütlerine destek vermeyi bıraksın. Suriye’nin terör örgütü olarak gördüğü örgütler ÖSO’dan modifiye Suriye Milli Ordusu (SMO) adı verilen ve çoğu cihatçı yapıda çok sayıda bileşeni barındıran oluşum. Türkiye’nin sevk ve idaresinde, eğitimi, silah birikimi, ordulaşma çalışmaları ise tamamen Türkiye tarafından yapılıyor. Yani Türkiye şu anda Suriye’de bir orduya sahip. Sadece öyle de değil. Bu yapılanmanın sivil kanadı da var. Fırınlar, okullar, sivil yerel idareler, fakülteler gümrükler vs. Daha özeti bir orada ikinci bir Golan yaratıp ayrı bir devlet kurmuşuz. Geriye ilhak kalmış. Hala da böyle bir niyet vardır kim bilir. İşte Türkiye bütün bu çerçeve içinde SMO’yu terör örgütü olarak görmüyor. Buna karşılık Suriye de Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü SDG - YPG’yi terör örgütü olarak görmüyor. Böylece daha ilk anda iki taraf arasında uçurum olduğu görülüyor. Türkiye’nin Suriye’den beklentisi Suriye’nin SDG-PYD ile savaşması. Ama bölgede ABD de var ve ABD Türkiye’nin NATO müttefiki olmasının yanı sıra önemli bir silah tedarikçisi. Mesela son F-16 satışını hatırlayalım. Türkiye ABD ile karşı karşıya gelemediği için Suriye’den beklenti halinde, Suriye ise önce Türkiye’nin adım atması gerektiği ve İdlib tarafı ile bazı operasyonlar ile hakim olduğu bölgelerden çekilmesini ve böylece hakimiyeti kendisine bırakmasını istiyor. “Sıra daha sonra Kürt-Amerikan hakimiyet bölgesine gelsin” diyor. Şimdi yeniden bir canlanma, canlandırma çabası var gibi duruyor. Rusya’nın duruma müdahil olması elbette kaçınılmaz bir durumdu ve halen de öyle. Ancak “çerçeve ne şekilde çizilecek, iki tarafı da memnun edecek bir durum çıkacak mı ortaya” sorusunun cevabı tam bir muamma.TAM BİR MUAMMA
Bu öncelikler ve Kürt meselesine yaklaşımdaki farklar daha önce sorun oluşturmuştu ve süreç başka iç ve dış etkenlerin de etkisi ile unutulmuştu. Şimdi yeniden bir canlanma, canlandırma çabası var gibi duruyor. Rusya’nın duruma müdahil olması elbette kaçınılmaz bir durumdu ve halen de öyle. Ancak “çerçeve ne şekilde çizilecek, iki tarafı da memnun edecek bir durum çıkacak mı ortaya” sorusunun cevabı tam bir muamma. Suriye tarafının daha net olduğu söylenebilir, ancak Erdoğan’ın kafasında ne gibi hesaplar var, belli değil. Bu netleştiği takdirde Suriye’nin daha somut bir süreçten söz edileceği kuşku götürmez. Ancak güvensizlik ve belirsizliğin hala hüküm sürdüğünü de inkar edemeyiz.İlginizi Çekebilir