Trump ve yeni dünya düzensizliği
DIŞ POLİTİKAABD başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray ofisinde Ukrayna başkanı Volodymyr Zelensky ile yaşadığı tartışma kazara ortaya çıkmadı. Aksine, önümüzdeki dört sene boyunca nasıl bir dış politika hedeflediğini herkese -özellikle de Cumhuriyetçi Parti elitlerine göstermesi için- planlıbir şekilde sahnelendi.
Trump’ın bu yaptıklarının uluslararası hukuka aykırı olduğunu herkes biliyor. ABD Ukrayna’nın bağımsızlığı sonrasında -nükleer füzelerden arınma karşılığında- toprak bütünlüğünü garanti eden anlaşmayı Rusya ile birlikte imzalamıştı. Trump için bu anlaşmaların bir önemi yok. Tek kriter güç.
ABD başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray ofisinde Ukrayna başkanı Volodymyr Zelensky ile yaşadığı tartışma kazara ortaya çıkmadı. Aksine, önümüzdeki dört sene boyunca nasıl bir dış politika hedeflediğini herkese -özellikle de Cumhuriyetçi Parti elitlerine göstermesi için- planlı bir şekilde sahnelendi.
İçe kapanma veya küreselleşme
ABD dış politikasındaki içe kapanmacı ve küreselci eğilimler arasında gerilimin yüzyılı aşan bir tarihi var. Başkan Woodrow Wilson’ın 1918’de Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzeni hakkında ilan ettiği 14 prensip küreselci eğilimin en önemli yansımalarındandı. Wilson, Dünya Milletler Ligi kurulmasını önermişti. Fakat bu örgüt kurulduğunda ABD senatosu üye olmayı bile reddetti. ABD içe kapanmacı bir refleks göstermişti.
İçe kapanması için Amerikalıların kendilerine özgü sebepleri var. Bunların başında iki okyanus ile çevrilmiş olmaları ve sadece Kanada ve Meksika ile sınır paylaşmaları gelmekte. Bu coğrafi konum Amerika’ya güvenlik sağlıyor. Dahası hem Avrupa hem de Asya’dan uzak olması anlamına geliyor. Diğer bir sebep de ABD’nin büyük bir federasyon olması. ABD’nin toprakları İngiltere’nin yaklaşık 40 katı büyüklüğünde ve federasyonu içinde 50 eyalet var. Amerikalılar için sadece kendi ülkelerini öğrenmek yeterli bir meşgale. Dünyanın geri kalanını bilmek, oraları gezmek çok da şart değil.
Tüm bu şartlara rağmen 2. Dünya Savaşı’ndan günümüze ABD küreselleşmeci bir dış politika izledi. ABD önce Japonya ve Almanya’yı mağlup etti, sonrasında Sovyetler Birliği’ne karşı küresel bir kuşatma politikası güttü. Bu dönemde Amerikan ekonomisinin petrol bağımlılığı ve dünyanın yüzde 40 üretimine ulaşan şirketlerinin yeni pazarlara açılma ihtiyacı küreselleşmeci politikaları şart kıldı.
Sovyetler’in dağılımı sonrasında, ABD’nin küresel siyasetinde komünizm ile mücadelenin yerini terör ile mücadele aldı. 11 Eylül saldırıları sonrasında, George Bush yönetimi Irak ve Afganistan’ı işgal etti. Barack Obama yönetimi bu iki işgali hata olarak görse de küreselleşmeci politikalara devam etti. Trump ilk döneminde “önce Amerika” sloganını ortaya attı ama pratik bir değişim ortaya koymadı. Ardından gelen Joe Biden yönetimi Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı Batı bloğunu kendi liderliği etrafında yeniden harekete geçirdi.
Trump’ın ABD siyasetinde ne kadar başarılı olacağı belli değil. Ama belirli olan şu: ABD liderliğinde dünya düzeni bizzat ABD başkanı tarafından lağvedildi. Yeni dünya düzensizliğine hoş geldiniz!
Yurtta kavga, dünyada kavga
Trump tam da bu noktada Ukrayna’ya desteği kesip Rus yanlısı bir söylem ile hem ABD’yi Batı bloğundan koparmak hem de ABD’nin dünya düzenini koruyucu küresel vizyonunu sona erdirmek istiyor.
Trump’un iki savaş alanına yönelik tavırları tutarlı bir şekilde güçlünün zayıfı ezmesinden yana. Gazze’de İsrail'in bile açıkça söyleyemediği şekilde Filistinlileri oradan çıkarıp atmayı öneriyor. Ukrayna’da ise Rusya’nın bile iddia edemeyeceği şekilde Zelensky’i halk desteği olmayan bir diktatör olmakla ve savaşı başlatmakla suçluyor.
Trump’ın bu yaptıklarının uluslararası hukuka aykırı olduğunu herkes biliyor. ABD Ukrayna’nın bağımsızlığı sonrasında --nükleer füzelerden arınma karşılığında-- toprak bütünlüğünü garanti eden anlaşmayı Rusya ile birlikte imzalamıştı. Trump için bu anlaşmaların bir önemi yok. Tek kriter güç.
Trump kısa dönemde istediği her şeyi yapabilecek güce sahip. Kongre’deki Cumhuriyetçiler ve Yüksek Mahkeme’de çoğunluğu elde tutan muhafazakar hakimler yeni seçilmiş Cumhuriyetçi bir başkana karşı gelmek istemezler. Peki uzun vadede Trump’un başarılı olma şansı var mı? Üç nokta şansını zayıflatıyor.
Birincisi, Trump toplumun yarısının oyu ile geldi ve şu an popülaritesi anketlere göre yüzde 50’nin altına inmiş durumda. Ekonomiye yönelik iki girişiminden birisi gümrük kotalarını artırmak, diğeri göçmenlerin önemli kısmını ülkeden çıkarmak. Bu politikalardan her ikisi de fiyat artışı ve enflasyona yol açacak. Trump fiyatları düşürme vaadi ile geldi ve Amerikalılar başka toplumlar gibi ekonominin kötüye gidişini tolere etmezler.
İkincisi, Trump’un uluslararası siyasette Rusya ve İsrail dışında dostu yok. Kanada gibi en güvenilir komşusunu ve Avrupalı müttefiklerini bir ay içinde yabancılaştırmayı başardı. Dış politikadaki yalnızlaşmanın Amerikan şirketlerine ekonomik maliyeti olacak. Bir yandan küresel düzenin ekonomik kaymağını yerken, diğer yandan bu düzeni yıkmak olanak dışı. Tesla’nın Avrupa’da düşen satışları ve son bir aydır sürekli düşen hisse senetleri kötü gidişatın başladığının habercisi.
Üçüncüsü, Trump dış politikada bu riskleri iç politikada kargaşa yaşandığı bir dönemde alıyor. Tasarruf yapma iddiası ile yeni bir ajansın başına geçirdiği Elon Musk federal hükûmet çalışanlarını büyük sayılarda işten çıkarıyor ve bürokratları hemen her gün aşağılıyor. Bu da Trump yönetiminin “yurtta kavga, dünyada kavga” istediği imajını oluşturuyor.
Trump’ın ABD siyasetinde ne kadar başarılı olacağı belli değil. Ama belirli olan şu: ABD liderliğinde dünya düzeni bizzat ABD başkanı tarafından lağvedildi. Yeni dünya düzensizliğine hoş geldiniz!
İlginizi Çekebilir