Trump gümrük duvarlarını yükseltirken Alexander Hamilton’ı hatırlamak
DIŞ POLİTİKATrump’ın yeni döneminde en çok dikkati çeken husus ülkenin içe kapanmacı ve korumacı bir modeli hayata geçirmeye çalışmasıdır. NAFTA anlaşmasının 2020’de yerini USMCA anlaşmasına bırakmasının ardından Kuzey Amerika’daki “serbest ticaret” düzeni Trump’ı rahatsız etmeye başlamıştır.
Amerikan iktisadi düşüncesinin gelişimi sürecinde ülkenin “kurucu babaları” arasında gösterilen Alexander Hamilton’ın önemli bir yeri bulunmaktadır. Hamilton ismi daha “Federalist Yazılar” kitabı üzerinden daha çok idari meseleler ile anılsa da iktisadi görüşlerinin müdahaleci devlet teorileri içindeki rolünü unutmamak gerekir.
ABD’de bir hayalet dolaşıyor… Alexander Hamilton’ın hayaleti…
Trump’ın yeni döneminde en çok dikkati çeken husus ülkenin içe kapanmacı ve korumacı bir modeli hayata geçirmeye çalışmasıdır. NAFTA anlaşmasının 2020’de yerini USMCA anlaşmasına bırakmasının ardından Kuzey Amerika’daki “serbest ticaret” düzeni Trump’ı rahatsız etmeye başlamıştır. Trump’ın ilk dönemi bu bağlamda neoliberal dünya düzeni bağlamında ironik bir dönemdir. ABD bu döneme kadar neoliberal düzeni inşa eden ve sürdürülebilir olması için Soğuk Savaş döneminde geliştirilen askeri-sınai kompleksi yeni finansal suretlerini devreye sokan bir devlet olmuştur. Ancak Trump’ın ilk dönemi ABD’nin bizzat kendi inşa ettiği sisteme meydan okumaya başladığı bir dönemdir. İronik olan kısmı ise ABD’nin “neoliberal küreselleşme”ye meydan okurken Çin’in bu sistemin gerçekliğine çok daha yakın bir tutum sergilemesidir. Joseph Nye’ın “Çin’in yükselişinden çok Trump’ın yükselişinden endişeliyim” sözleri de neoliberal düzene taraf olanların kaygılarını yansıtması açısından oldukça anlamlıdır. (1)
Bir yandan göçmenlere bir yandan ekonomiye duvarlar örmeye çalışan bu yeni modelin iktisadi ayağı Amerikan iktisadi düşüncesinin erken dönemlerini hatırlatmaya başladı. Zira Trump’ın neoliberal düzen ile yaşadığı problemi çözmek için gümrük duvarlarını ve serbest ticareti hedef alan erken dönem yaklaşımlarının bugünlerde meyvesini verdiği görülmektedir. USMCA neredeyse boşa düşüren gümrük tarifeleri çıkışı Trump’ın ilk dönemde ortaya koyduğu bu yeni yaklaşımın bir sonucu olarak görülebilir. Bu da Trump’ın ekonomik görüşlerinin temelinde yatan fikirlerin yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır. (2) Buna göre Trump’ın ekonomiye dair görüşlerinin belirlenmesinde esas kavram “İthal İkameci Sanayileşme”dir. Türkiye’deki devletçilik tecrübesinde de kullanılan bu kavramın ABD’deki kökenlerinin anlayabilmek için biraz daha geriye gitmekte fayda var.
Amerikan iktisadi düşüncesinin gelişimi sürecinde ülkenin “kurucu babaları” arasında gösterilen Alexander Hamilton’ın önemli bir yeri bulunmaktadır. Hamilton ismi daha “Federalist Yazılar” kitabı üzerinden daha çok idari meseleler ile anılsa da iktisadi görüşlerinin müdahaleci devlet teorileri içindeki rolünü unutmamak gerekir. Zira Amerikan’ın kuruluş sürecindeki siyasi bağımsızlık aynı zamanda bir iktisadi bağımsızlık meselesi olduğu için İngiltere’ye karşı ulusal ekonominin dinamiklerinin en kısa sürede güçlendirilmesine ağırlık verilmiştir. İngiltere’ye karşı bağımsız bir devlet kurabilmenin en kritik noktası olan bağımsız bir ekonomi modeli inşa edebilmenin yolu ise ekonomiyi ayakta tutan ana sektörlerin Amerikan girişimcileri eliyle geliştirilmesinden geçmekteydi. Bu nedenle ithalata bağımlılıktan kurtulabilmek için ihtiyaç duyulan sektörlerin ABD’li muadillerinin kurulması kaçınılmazdı.
“Infant Industry" (Bebek endüstri olarak çevrilir) olarak bilinen ve henüz emekleme aşamasında olan endüstrilerin ithal bağımlılığa karşı geliştirilmesi ve bu sayede de ulusal ekonominin güçlendirilmesi talep edilmişti. Hamilton’ın görüşleri daha sonra Almanya’da Freidrich List’in öncülüğünde liberal ekonomi düşüncesine karşı geliştirilen “milli iktisat” düşüncesinin de temellerini oluşturmaktadır. List’in ABD günlerinde karşılaştığı ve tanıştığı Hamilton’dan öğrendiği fikirler Alman siyasi birliğinin sağlanması sürecini inşa eden “milli iktisat” düşüncesinin de önünü açmıştır. Asimetrik iktisadi gücün baskısına karşı bağımsız bir iktisadi modelin geliştirilmesine duyulan ihtiyaç ABD ve Almanya örneklerinin farklı dönemlerdeki kader ortaklığını temsil etmektedir. Hatta “milli iktisat” düşüncesinin İttihat ve Terakki’den Atatürk dönemi devletçilik politikalarına uzanan seyri de iktisadi düşünce tarihi açısından ayrıca dikkate değerdir.
Amerikan korumacılığının liberal düzene karşı “iktisadi milliyetçilik” temelinde yükselişi ABD’nin gücü tesis ettikten sonra geliştirdiği yayılmacılığı için bir zemin hazırlamıştır. Önce “Monroe Doktrini” bir izolasyon olarak sunulmuş ancak ilgili dönem Latin Amerika’daki hegemonya inşası ile sonuçlanmıştır. Ekonomik gücünü ulusal ölçekte güçlendiren ABD’nin 1945 sonrası iktisadi araçlarıyla başta Kıta Avrupa üzerinde uygulamaya çalıştığı baskı ve farklı ulusal ekonomiler üzerinde kurmaya çalıştığı denetim İngilizlere atfedilen “merdivenin tekmelenmesi” eleştirisinin bir tekrarı idi. Merdivenin teklenmesine dair metafor ise korumacı bir iktisadi modeli kendisine rehber alan ülkelerin bu gelişim sürecini hegemonik arzularını tesis edecek seviyeye getirene kadar ilerletmesidir. Önce İngiltere’nin sonrasında da ABD’nin bu tavrı ikili ilişkilerdeki asimetriyi ve bağımlılık ilişkisinin sürdürülebilir olması ile ilgilidir.
ABD ekonomisinin elbette Hamilton vizyonuna tamamen dönmesi ne siyasi olarak ne de iktisadi olarak mümkündür. Karşılıklı bağımlılık sürecinin “eşitsiz ve bileşik gelişim” temelinde vücut bulduğu neoliberal düzen içinde korumacı yaklaşımın elbette sınırlı bir biçimde uygulama alanı bulacağı ifade edilebilir.
HAMİLTON VİZYONUNA TAMAMEN DÖNMEK MÜMKÜN DEĞİL
Bugünkü yaklaşımın Hamilton’ı hatırlatması, gümrük duvarlarının yükseltilmesi ve 30 yıllık serbest ticaret deneyimini hiçe sayan bir söylemin ortaya çıkması sayesindedir. Öte yandan ABD’nin Trump ile uygulamak istediği ekonomi politikalarının geleceğine dair bir öngörü yapmak bu yazı bağlamının dışındadır. Trump’ın neoliberal düzenden duyduğu rahatsızlık, “Make America Great Again” cümlesini slogan eden ve oldukça rijit bir şekilde ifade edilen güç fetişizmi, ulusal ölçeğin merkeze alındığı ve tek taraflı kazanımlara odaklanan bencillik, “karşılık bağımlılık” duygusunun Trump’ta yarattığı muhtemel güçsüzlük hissine karşı “işbirliği” fikrinden daha çok “rekabet”i gündeme getirmesi yeniden “korumacılık” düşüncesinin popülist bir temelde yeniden inşa edilmesini beraberinde getirmiştir.
ABD ekonomisinin elbette Hamilton vizyonuna tamamen dönmesi ne siyasi olarak ne de iktisadi olarak mümkündür. Karşılıklı bağımlılık sürecinin “eşitsiz ve bileşik gelişim” temelinde vücut bulduğu neoliberal düzen içinde korumacı yaklaşımın elbette sınırlı bir biçimde uygulama alanı bulacağı ifade edilebilir. Ayrıca Amerikan yeni korumacılığının sürdürülebilir bir model olmaktan ziyade toplam gücü yeniden tesis edecek bir araçsallığa karşılık geldiği de düşünülebilir.
Son olarak Trump’ın tüm bu gelişmelerde esas dönüştürücü aktör gibi görünmesine rağmen kendisinin bir başlangıç mı yoksa bir sonuç mu olduğu, öte yandan Trump’ın bu çıkışlarının ve mevcut düzene karşı geliştirdiği eleştirel tavrın neoliberalizmin dönemsel bir krizi mi yoksa yapısal bir krizi mi olduğu soruları da güncel durumu anlamak açısından cevaplanmayı bekleyen önemli sorular olarak karşımızda durmaktadır. Gümrük tarifleri ile ilgili açıklanan öteleme meselesini bir geri adım olarak değil bir taktiksel hamle olarak görmek daha doğru olacağı gibi Trump’ın ilk döneminden beri geliştirdiği bu yaklaşımı tartışmak için bir engel oluşturmayacağını da tespit etmek gerekir.
----
1. Bu konuya dair kapsamlı bir analiz için bkz. Klevis Kolasi, “ABD Dış Politikasının Eleştirel Politik Ekonomisi: ABD Hegemonyasının Toplumsal Kaynakları”, (ed.) Faruk Yalvaç, Yelda Erçandırlı, Eleştirel Uluslararası Politik Ekonomi 2: Bölgesel Dinamikler, Ankara, Nika Yayınevi, 2021, ss. 23-54.
2. Roger W. Ferguson Jr., “The Intellectual Origins of Trump’s Economic Policies”, 24.02.2025, https://www.cfr.org/article/intellectual-origins-trumps-economic-policies
İlginizi Çekebilir