© Yeni Arayış

Trump dönemi ABD dış politikası: Bir kültür savaşı olarak Trumpizm

Trump yönetimi, iç siyaseti progresif, liberal, küreselci elitlere karşı bir mücadele olarak çerçevelerken dış politikayı da bu mücadele alanının bir devamı olarak görüyor.

Donald Trump’ın ikinci kez başkan seçildikten sonra izlediği politikalar ABD dış politikasının realizme kaydığı yönünde değerlendirmelere yol açtı. ABD dış politikasındaki gelişmelerin realizm değil, ABD iç siyasetindeki kültür savaşının bir uzantısı olduğunu düşünüyorum. Daha önce bu platformda değerli hocam Ersin Kalaycıoğlu, kültür savaşı (kulturkampf) kavramını ABD iç siyasetini analiz etmek için önemli bir anahtar olarak ortaya koymuştu.

Uluslararası ilişkilerde ülkelerin dış politika davranışları genel olarak iki temel yaklaşım çerçevesinde ele alınır. Bunlardan birincisi olan Realizm, devletlerin güvenliklerini ve etkilerini en üst düzeye çıkarmak için pragmatik davrandığını; güç ve çıkar maksimizasyonunun esas olduğunu ve uluslararası sistemin anarşik bir doğası olduğunu vurgular. Öte yandan İdealizm, değerlere, uluslararası iş birliğine ve kurumların barışı ve demokrasiyi teşvik etmedeki rolüne odaklanır. 2. Dünya Savaşı sonrası Amerikan dış politikası Realizm ve İdealizm arasında gidip gelmiş, stratejik çıkarlara ve küresel koşullara bağlı olarak her ikisinin de unsurlarını harmanlamıştır. Donald Trump’ın ikinci kez başkan seçildikten sonra izlediği politikalar ABD dış politikasının realizme kaydığı yönünde değerlendirmelere yol açtı. ABD dış politikasındaki gelişmelerin realizm değil, ABD iç siyasetindeki kültür savaşının bir uzantısı olduğunu düşünüyorum. Daha önce bu platformda değerli hocam Ersin Kalaycıoğlu, kültür savaşı (kulturkampf) kavramını ABD iç siyasetini analiz etmek için önemli bir anahtar olarak ortaya koymuştu. (1)

Trump yönetiminin radikal göçmen karşıtı söylemleri, iklim değişikliğini inkâr edip fosil yakıt üretimine hız vermesi, kadınları aşağılayıcı açıklamaları, ABD toplumundaki eşitsizlikleri gidermeyi amaçlayan DEI’yi (Diversity, Equity and Inclusion) kaldırması, yerli ve milli değerler vurgusu ve ekonomideki korumacı söylem ve politikaları, ABD’yi küreselleşmeci, liberal ve progresif değerlerden uzaklaştırıyor. Üstelik Başkan Trump ve yardımcısı JD Vance, iç siyaseti progresif, küreselci elitlere karşı bir mücadele olarak çerçevelerken dış politikayı da bu mücadele alanının bir devamı olarak görüyor. Bu yüzden kendisiyle benzer değerleri savunan Vladimir Putin veya Victor Orban gibi aktörlere daha yakın bir tutum sergiliyor. 

Trump'ın "Önce Amerika" (America First ya da Make America Great Again) söylemi ve NATO, Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler gibi kurumlara karşı şüpheciliği hatta saldırganlığı, ABD çıkarlarını önceleyen realist bir bakış açısına işaret ediyor olabilir. Bir ülke liderinin kendi ülkesinin çıkarlarını gözetmesi, bunun için mücadele etmesi elbette ondan beklenen bir davranıştır. Trump da örneğin uluslararası ticarette gümrük tarifelerini arttırarak Amerikalı üreticileri korumak istiyor olabilir. Ekonomik olarak bunun doğru bir yaklaşım olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu. Benim burada vurgulamak istediğim Trump’ın bunu yaparken takındığı savaşçı üslubun arkasında başka bir şey olduğu. Trump yönetiminin dış politika tercihleri realizmden çok ABD siyasetindeki kültür savaşlarını yansıtacak şekilde, küreselleşmeci ve ilerici (progressive) bir vizyona karşı açılmış bir savaş gibi görünüyor. 

ABD yönetiminde Avrupa’da demokrasiye yönelik eleştirilerini dile getiren tek isim JD Vance değil. Avrupa’ya karşı sert sözlerini esirgemeyen bir başka isim de artık gizli başkan diye anılan Elon Musk. Sahibi olduğu X platformunda Almanya seçim kampanyası sürecinde AFD lideri Alice Weidel ile uzun bir söyleşi yapan Musk, Almanya’yı sadece AFD’nin kurtarabileceğini söyledi.

ABD dış politikası ve Avrupa siyaseti

Uluslararası güvenlik konularının tartışıldığı en önemli platformlardan olan ve bu yıl Şubat ayında 61.’si düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda Ukrayna kriziyle ilgili ne söyleyeceği merakla beklenen ABD başkan yardımcısı JD Vance konuşmasının büyük bölümünü demokratik değerler konusunda geri adım attığı ve seçmenlerini dinlemediği iddiasıyla Avrupa'yı eleştirmeye ayırdı. Salondaki herkesi şaşkına çeviren konuşmada Vance, Avrupa Birliği’ne karşı en büyük tehdidin ne Rusya ne de Çin olduğunu, asıl tehdidin Avrupa’da ifade özgürlüğünün devletler tarafından kısıtlanması olduğunu iddia etti.

Almanya’daki kritik genel seçimlerden kısa bir süre önce yapılan bu konuşmada örtülü de olsa aşırı sağcı AFD’ye (Alternative für Deutschland) destek veren Vance, sonrasında Almanya’da bir tabuyu yıkarak partinin genel başkanı Alice Weidel ile bizzat görüştü. Münih konferansındaki konuşmasında Vance, Romanya’da birkaç ay önce dezenformasyon ve yabancı devlet müdahalesi (Rusya) iddiasıyla seçimlerin iptal edilmesinin kabul edilemez olduğunu ve bunun da ifade özgürlüğüne bir darbe olduğunu belirtti (Romanya seçimleriyle ilgili daha önce burada başka bir yazı yazmıştım(2). JD Vance, Birleşik Krallık başbakanı Keir Steirmer’in ABD ziyareti sırasında Oval Ofis’te bu ülkede ifade özgürlüğü konusunda ciddi sorunlar olduğunu iddia ettiğinde ise Başbakan Steirmer ülkesinin ifade özgürlüğü konusunda uzun ve gururlu bir tarihi olduğunu söyleyerek tepkisini ortaya koydu.

ABD yönetiminde Avrupa’da demokrasiye yönelik eleştirilerini dile getiren tek isim JD Vance değil. Avrupa’ya karşı sert sözlerini esirgemeyen bir başka isim de artık gizli başkan diye anılan Elon Musk. Sahibi olduğu X platformunda Almanya seçim kampanyası sürecinde AFD lideri Alice Weidel ile uzun bir söyleşi yapan Musk, Almanya’yı sadece AFD’nin kurtarabileceğini söyledi. Musk’ın Birleşik Krallık’ta Brexit’in mimarı Nigel Farage gibi aşırı sağcı aktörlere destek verdiği de biliniyor. Kısacası, Trump yönetiminin önemli isimleri yaptıkları açıklamalarda geleneksel müttefikleri olan Avrupalı demokratik aktörler yerine aşırı sağcı, küreselleşme karşıtı, popülist ve illiberal aktörlerin yanında yer alıyor. 

Ukrayna Krizi

ABD’nin Avrupa ile arasında oluşan uçurumun en bariz göstergesi Ukrayna ile ilişkiler. Seçim kampanyası sırasında başkan olduktan sonra bu savaşı 24 saatte bitireceğini iddia eden Trump, Rusya’ya neredeyse açık çek vererek Ukrayna’yı yüzüstü bıraktı. Donald Trump’ın Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelensky ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşme diplomasi tarihinde görülmemiş sahnelere yol açtı. Başkan Donald Trump ve yardımcısı JD Vance, Volodimir Zelensky’yi ABD’ye müteşekkir olmamakla suçladı. Kısa bir süre sonra Ukrayna’ya yapılan askeri yardım durduruldu ve istihbarat paylaşımı kesildi. Trump’ın AB ülkelerinin NATO’ya yeterince katkı yapmamalarıyla ilgili eleştirileri haklı olabilir. Belki de Ukrayna krizi Avrupa ülkeleri için bir uyanma çağrısı olacak. Nitekim, bazı Avrupa ülkelerinin kendi savunma kapasitelerini arttırma yönünde önemli adımlar attıklarını görüyoruz. 

Ancak bundan daha öte, Trump'ın Ukrayna'yı destekleme konusundaki isteksizliği, içerideki anti-liberal, güçlü adam hayranlığı ideolojisiyle örtüşüyor. Trump, savaşı Ukrayna’nın başlattığını ve seçimleri ertelediği için Zelensky’nin bir diktatör olduğunu iddia etti. Avrupa’da ve Ukrayna’da ifade özgürlüğü ve demokrasi konusunda sorunlar olsa bile şurası gerçek ki Rusya'da ifade özgürlüğü ve demokrasi çok daha fazla tehdit altında. Buna rağmen Trump, Musk veya Vance’den bu konuda Rusya’ya hiçbir eleştiri gelmedi.

Trump, radikal solun gündemi olarak eleştirdiği bu politikalara karşı “anti-woke” bir gündem ilan etti. Bu gündemin en önemli unsurları arasında LGBT hakları karşıtlığı, göçmen düşmanlığı ve yeşil enerji karşıtlığı (Trump’ın çok sevdiği şekliyle ifade edecek olursak “drill baby drill”) sayılabilir.

‘Woke’ karşıtlığının uluslararasılaşması

Seçildikten sonra 4 Mart’ta Kongre’de yaptığı ilk konuşmada Başkan Trump, Amerika’nın artık “woke” olmayacağı müjdesini verdi. ABD seçim kampanyasına damga vuran bu kavram, orijinal olarak toplumdaki yapısal eşitsizlikleri eleştiren, ilerici, eşitlikçi bir duruşa tekabül ediyor. Ancak Trump kampanyası sırasında bu kavrama neredeyse aşağılayıcı bir anlam yüklendi. Trump, radikal solun gündemi olarak eleştirdiği bu politikalara karşı “anti-woke” bir gündem ilan etti. Bu gündemin en önemli unsurları arasında LGBT hakları karşıtlığı, göçmen düşmanlığı ve yeşil enerji karşıtlığı (Trump’ın çok sevdiği şekliyle ifade edecek olursak “drill baby drill”) sayılabilir. Trump yönetimi, içeride bu değerlere karşı savaşını dış politikasında da bu değerlerin savunucularına yönlendirmiş durumda. Trump’ın Kanada Başbakanı Justin Treadue’ye karşı takındığı düşmanca tavır buna en iyi örnek. Kanada'nın ilerici göç, iklim, toplumsal cinsiyet ve sosyal politikaları Trudeau'yu Trump yönetimi için ideal sembolik bir düşman yapıyor. Üstelik Kanada, ABD’nin komşusu, en önemli ticaret ortaklarından biri, NATO’da müttefiki. İki ülkenin toplumları arasında önemli bir dostluk ve geçişkenlik var. Şubat ayında Gallup tarafından yapılan bir ankete göre Amerikan halkının %89’u Kanada hakkında olumlu düşüncelere sahip. (3) Bu rakam Rusya için %17, Ukrayna için ise %63. Kısacası, Trump yönetiminin Kanada’ya karşı takındığı düşmanca tavır ekonomik çıkar odaklı ve gümrük tarifeleriyle sınırlı değil ve iç siyasetteki liberal-progresif değerlere düşmanlığın bir uzantısı.

Özetle, Trump yönetimi, iç siyaseti progresif, liberal, küreselci elitlere karşı bir mücadele olarak çerçevelerken dış politikayı da bu mücadele alanının bir devamı olarak görüyor. ABD’nin izlediği bu politika müttefikleriyle arasında gittikçe derinleşen bir uçurum yaratıyor olabilir. Ancak, bu politika Trump'ı küresel elitlere, dış etkilere ve "woke" ideolojilere karşı bir savaşçı olarak gören çekirdek seçmenleri arasında kendisine olan desteği güçlendirebilir. Zelensky ile Oval Ofis’te yaşanan skandal kavganın sonunda Trump’ın “reytingler için çok iyi olacak” demesi boşuna değil.
---
1. Amerikan Seçimleri 2024: Kulturkampf á l'Américaine?; https://www.yeniarayis.com/yazi/amerikan-secimleri-2024-kulturkampf-a-lamericaine-8723
2. Romanya’da demokrasi krizi ve dezenformasyon çağında seçimler; https://www.yeniarayis.com/yazi/romanyada-demokrasi-krizi-ve-dezenformasyon-caginda-secimler-9275
3. https://https://news.gallup.com/poll/657125/views-israel-ukraine-mexico-divided-party.aspx

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER