© Yeni Arayış

Toplumda şiddetin nedenleri ve önlenmesi için bilinmesi gerekenler 

Toplumda şiddetin nedenleri ve önlenmesi için bilinmesi gerekenler 

Şiddet, toplumların karşılaştığı ciddi bir sorundur ve birçok farklı faktörden kaynaklanabilir. Ancak, şiddetin önlenmesi için psikolojik, sosyolojik ve kültürel düzeyde yapılabilecek birçok şey vardır. Duygusal becerilerin geliştirilmesi, toplumsal normların değiştirilmesi, ekonomik destek programlarının artırılması ve şiddeti kınayan bir kültürün oluşturulması, şiddetin azaltılması için atılabilecek adımlardan sadece birkaçıdır.  Şiddet, toplumların karşılaştığı en yaygın ve zararlı sorunlardan biridir. Fiziksel, duygusal veya psikolojik olarak zarar gören bireylerin sayısı her geçen gün artmakta ve bu durum toplumların sağlıklı gelişimini engellemektedir. Şiddetin nedenleri oldukça karmaşıktır ve psikolojik, sosyolojik ve kültürel faktörlerden kaynaklanabilir. Bu makalede, toplumda şiddetin kökenlerini ve nasıl önlenebileceğini inceleyeceğiz.

1. ŞİDDETİN KAVRAMSAL TEMELLERİ

A. Sigmund Freud ve Psikanaliz Açısından Şiddet A.1. İd, Ego ve Süperego:

İd: İçgüdüsel dürtüler ve arzuların kaynağıdır, hayvani dürtülerin kaynağı olarak ta adlandırılır. İd, anında tatmin arayan ilkel güçlerle çalışır. Şiddet, bu ilkel dürtülerin bir dışavurumu olabilir. Ego: Gerçeklik ilkesine göre hareket eden ve id ile süperego arasında denge sağlamaya çalışan yapıdır. Mantıklı yönümüzü temsil eder. Ego, id’in şiddet içeren dürtülerini kontrol altında tutmaya çalışır. Ancak bu tümden engelleme şeklinde değildir. Hem id’in hem de Süperego’nun dürtülerinin tolumun gerçekleri ile uyuşacak, kabul edilebilir tarzda dışa vurumuna imkan verir. Süperego: Toplumsal ve ahlaki değerleri temsil eden yapıdır. Süperego, şiddet içeren dürtülerin bastırılmasına yardımcı olur, ancak bu bastırma aynı zamanda içsel çatışmalara yol açabilir.

A.2. Thanatos (Ölüm Dürtüsü):

Freud, insan davranışlarını açıklarken iki temel dürtüden bahseder: Eros (yaşam dürtüsü) ve Thanatos (ölüm dürtüsü). Thanatos, yıkıcı ve agresif davranışların kaynağı olarak görülür. Ölüm dürtüsü, bireyin kendi varlığını sona erdirme veya tahrip etme eğilimini temsil eder. Bu dürtü, bilinçdışı bir seviyede işleyerek bireyi yıkıcı, agresif ve kendine zarar verme davranışlarına yönlendirebilir. Thanatos, sessiz, sürekli ve yıkıcı bir enerjiyi temsil eder. Bu dürtü, geri dönme arzusu (ilkel, cansız bir duruma geri dönme) ve entropi (düzensizlik ve kaos yaratma) eğilimindedir. Eros, yapıcı ve koruyucu güçleri temsil eder. Thanatos, ölüm dürtüsü ise yıkıcı ve tahrip edici güçleri temsil eder. Freud, bu iki dürtünün insan psikolojisinde sürekli bir mücadele içinde olduğunu ileri sürer.

Eros ve Thanatos Arasındaki Çatışma:

Eros: Yaşam dürtüsü, bireyin hayatta kalma, üreme, sevgi ve yaratma arzularını içerir. Eros, yapıcı ve koruyucu güçleri temsil eder. Thanatos: Ölüm dürtüsü ise yıkıcı ve tahrip edici güçleri temsil eder. Freud, bu iki dürtünün insan psikolojisinde sürekli bir mücadele içinde olduğunu ileri sürer. Bu çatışma, bireyin hem kendi iç dünyasında hem de dış dünyayla olan ilişkilerinde kendini gösterir.

Ölüm Dürtüsünün Belirtileri ve Etkileri

1.Kendine Zarar Verme Davranışları: Birey, bilinçdışı bir şekilde kendine zarar verme, intihar eğilimleri veya riskli davranışlar sergileyebilir. Bu davranışlar, ölüm dürtüsünün dışavurumları olarak yorumlanabilir. 2.Öfke ve Şiddet: Ölüm dürtüsü, sadece bireye yönelmez; aynı zamanda dışa dönük olarak da ortaya çıkabilir. Agresif ve şiddet içeren davranışlar, ölüm dürtüsünün başka bir ifadesidir. 3.Yıkıcı Eğilimler: İnsanlar, zaman zaman var olan düzeni bozma, kaos yaratma veya mevcut durumu yok etme eğiliminde olabilirler. Bu yıkıcı eğilimler, ölüm dürtüsünün etkilerinden biridir. Bebeklik döneminde yaşanan kaygı, hayal kırıklığı ve öfke, içsel nesne ilişkileri yoluyla dış dünyaya yansıtılabilir. Bu projeksiyon, şiddetin kaynağı olabilir. Örneğin, çocuklukta yaşanan reddedilme veya ihmal, ileriki yaşlarda şiddet eğilimlerine dönüşebilir.

B. Melanie Klein ve Nesne İlişkileri Teorisi Açısından Şiddet

Melanie Klein, şiddeti anlamak için erken çocukluk dönemindeki nesne ilişkilerinin önemini vurgular. Nesne ilişkileri, bireyin içsel dünyasında geliştirdiği ve dış dünyaya yansıttığı, başkalarıyla (nesnelerle) olan duygusal ve sosyal bağları ifade eder. Bu ilişkiler, bireyin ilk bakıcıları (genellikle anne) ile olan etkileşimlerinden türetilir. Bebeklik döneminde yaşanan kaygı, hayal kırıklığı ve öfke, içsel nesne ilişkileri yoluyla dış dünyaya yansıtılabilir. Bu projeksiyon, şiddetin kaynağı olabilir. Örneğin, çocuklukta yaşanan reddedilme veya ihmal, ileriki yaşlarda şiddet eğilimlerine dönüşebilir. Çocuk, içsel olarak deneyimlediği kötü ve tehlikeli duyguları dış nesnelere yansıtarak kendini korumaya çalışır. Bu projeksiyon, dış dünyada tehlikeli ve düşmanca olarak algılanan nesnelere yönelik şiddet davranışlarını tetikleyebilir.  Lacan, dilin simgesel düzenin temelini oluşturduğunu belirtir. Dil aracılığıyla bireyler toplumsal kurallar ve normlarla bağlanır. Ancak, dilin yetersiz kaldığı veya travmatik deneyimleri ifade edemediği durumlarda, bu deneyimler şiddet olarak dışavurulabilir.

C. Lacan'ın Bakış Açısı

Jacques Lacan, şiddeti bireyin bilinçdışı dinamikleri, dil, simgesel düzen ve toplumsal yapı arasındaki etkileşimler üzerinden analiz eder. Şiddet, bireyin simgesel düzenle olan çatışmalarının, dilin yetersizliğinin ve gerçek düzende yaşanan travmaların bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Lacan, dilin simgesel düzenin temelini oluşturduğunu belirtir. Dil aracılığıyla bireyler toplumsal kurallar ve normlarla bağlanır. Ancak, dilin yetersiz kaldığı veya travmatik deneyimleri ifade edemediği durumlarda, bu deneyimler şiddet olarak dışavurulabilir. Lacan, "Baba’nın Adı" kavramı ile yasa ve toplumsal düzenin temsili olan otorite figürünü ifade eder. Bu otorite figürüyle olan çatışmalar, bireyde şiddetli tepkilere yol açabilir. Baba’nın Adı'nın reddedilmesi veya eksikliği, bireyin simgesel düzenle uyum sağlamasında zorluklar yaratabilir ve bu durum şiddetle sonuçlanabilir.

2.ŞİDDETİN PSİKOLOJİK TEMELLERİ

Öfke ve Stres Yönetimi: Öfke ve stres, şiddetin temel nedenlerinden biridir. Bireylerin öfke ve stresle başa çıkma becerilerinin yetersiz olması, şiddet eğilimini artırabilir. Stres altında olan veya öfke yönetiminde sorun yaşayan bireyler, çevresine karşı saldırgan davranışlar sergileyebilirler. Travma Geçmişi: Çocuklukta yaşanan travmalar, ilerleyen yaşlarda şiddet eğilimini artırabilir. Özellikle fiziksel veya duygusal istismara maruz kalan çocuklar, travmatik deneyimlerin etkisi altında kalabilirler ve bu da şiddetin bir çözüm olarak algılanmasına neden olabilir. Empati Eksikliği: Empati, başkalarının duygularını anlama ve onlara karşı anlayışlı olma yeteneğidir. Empati eksikliği olan bireyler, başkalarının duygularını anlamakta zorlanır ve empati eksikliği, şiddet eğilimini artırabilir.

3.SOSYOLOJİK FAKTÖRLER

Ekonomik Zorluklar: Ekonomik zorluklar, şiddetin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynar. Yoksulluk, işsizlik ve gelir eşitsizliği gibi ekonomik faktörler, bireylerde stres ve öfke düzeyini artırabilir ve şiddet eğilimini artırabilir. Aile İçi Şiddet: Aile içi şiddet, toplumda şiddetin yaygın bir şekilde görüldüğü bir alanı oluşturur. Çocukların aile içinde şiddete maruz kalması, ilerleyen yaşlarda şiddet eğilimini artırabilir ve şiddeti kabul edilebilir bir davranış biçimi olarak algılamalarına neden olabilir. Toplumsal Normlar ve Değerler: Toplumun normları ve değerleri, bireylerin davranışlarını şekillendirir. Şiddeti meşru gören veya hoşgörüyle karşılayan toplumlarda, şiddet eğilimi daha fazla olabilir. Bu nedenle, toplumsal normların ve değerlerin değiştirilmesi şiddetin azaltılmasında önemli bir adım olabilir. Bazı kültürlerde şiddet, onur ve itibarın korunması için gereklilik olarak görülebilirken, diğer kültürlerde şiddet kesin bir şekilde reddedilir. Dinî liderlerin şiddeti kınayan ve barışçıl çözümleri teşvik eden mesajlar vermesi, şiddetin azaltılmasında önemli bir rol oynayabilir.

4.KÜLTÜR VE DİNİN ETKİSİ

Kültürel Normlar: Her kültürde şiddetin farklı bir algısı vardır. Bazı kültürlerde şiddet, onur ve itibarın korunması için gereklilik olarak görülebilirken, diğer kültürlerde şiddet kesin bir şekilde reddedilir. Kültürel normların değiştirilmesi, şiddetin azaltılmasında önemli bir rol oynar. Dinin Rolü: Din, birçok toplumda insanların davranışlarını etkileyen önemli bir faktördür. Din, şiddeti kınayabilir veya şiddeti meşru görebilir. Dinî liderlerin şiddeti kınayan ve barışçıl çözümleri teşvik eden mesajlar vermesi, şiddetin azaltılmasında önemli bir rol oynayabilir.

Şiddetin Önlenmesinde Neler Yapılmalı?

Şiddetin önlenmesi için çeşitli stratejiler geliştirilmelidir. Bu stratejiler arasında: Duygusal becerilerin geliştirilmesi ve öfke yönetimi eğitimleri, Empati eğitimi ve insanların duygularını anlamalarını sağlama, Toplumsal normların ve değerlerin değiştirilmesi ve şiddeti kınayan bir kültürün oluşturulması, Ekonomik destek ve yardım programlarının geliştirilmesi, Aile içi şiddetin önlenmesi için destek hizmetlerinin artırılması gibi stratejiler bulunmaktadır. Son dönemlerde özellikle psikoloji ve psikolojik danışmanlık alanındaki tabiri caizse merdiven altı nitelikte eğitim veren üniversitelerden tutun da İlahiyat fakültelerinin Manevi danışmanlık adı altında bilimsel gerçeklerden uzak uygulamaları psikolojik destek hizmetlerine olan itibarı zedelemekte ve hizmet kalitesini düşürmektedir.

SONUÇ

Şiddet, toplumların karşılaştığı ciddi bir sorundur ve birçok farklı faktörden kaynaklanabilir. Ancak, şiddetin önlenmesi için psikolojik, sosyolojik ve kültürel düzeyde yapılabilecek birçok şey vardır. Duygusal becerilerin geliştirilmesi, toplumsal normların değiştirilmesi, ekonomik destek programlarının artırılması ve şiddeti kınayan bir kültürün oluşturulması, şiddetin azaltılması için atılabilecek adımlardan sadece birkaçıdır. Ancak daha da önemlisi bu hizmetlerin profesyonel kişiler tarafından sunulması ve takibinin yapılmasıdır. Maalesef son dönemlerde özellikle psikoloji ve psikolojik danışmanlık alanındaki tabiri caizse merdiven altı nitelikte eğitim veren üniversitelerden tutun da İlahiyat fakültelerinin Manevi danışmanlık adı altında bilimsel gerçeklerden uzak uygulamaları psikolojik destek hizmetlerine olan itibarı zedelemekte ve hizmet kalitesini düşürmektedir. Bir an önce liyakat ve bilimsel kriter doğrultusunda “Yetkinlik, güvenin temelidir." İlkesi doğrultusunda,  işi ehline vermek  gerekmektedir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER