Tarikat: Maneviyat yolu mu? Hakimiyet yolu mu?
FELSEFEBireyin, maneviyat için şeyhe ve tarikata ihtiyacı yoktur. Şeyhler ve tarikatlar, insanların maneviyat dünyalarını ve tecrübelerini gasbeden korsanlardır. İnsan, dilediği şekilde aklına ve vicdanına uygun şekilde maneviyatını tecrübe edebilir. Maneviyatın kapıları, bütün insanlara açıktır. Maneviyat, tarikatların ve şeyhlerin tekelinde değildir.
Tarikatlar, Allah’a götüren yollar değil, saltanata ve hakimiyete giden yollardır. Bir tarikata mensup olan müridler, şeyh denilen kişiye iradelerini teslim etmiş kişilerdir.
İnsanlık tecrübesinin ürünü olan dinler, kendilerine özgü tarihsel ve sosyal şartlar dahilinde meydana gelmiş, değişmiş ve kendi içlerinde teolojik, mistik, siyasal ve kurumsal olarak farklılaşmışlardır. Bütün dinler, dini kaynaklar, kurumlar ve kalıplar, insani tecrübeden kaynaklanmışlardır.İnsanlık tecrübesi sayesinde bütün dinlerin vatanı, yeryüzüdür. Yeryüzünde başlayan, gelişen ve değişen dinler, kendi içlerinde mezhepler, tarikatlar ve cemaaatler meydana getirmişlerdir. Hiçbir din, homojen ve tek tip değildir. Dinin içinde varolan tarikatlar, mezhepler ve cemaatler, kurumsal üst dinin kendisini oluşturan farklı dinler olarak yapılanmakta ve işlevlerini yerine getirmektedirler.
Dinler, mezhepler, tarikatlar, varlığın akıl dışı ve ötesi bir manası ve gayesi olduğunu iddia ederek insanları kendilerine bağlamaktadırlar. Aklın devre dışı bırakılması, aslında maneviyatın ve ahlakın devredışı bırakılması anlamına gelmektedir. Varlığın gayesi ve manası, ancak akılla, bilgiyle, düşünmeyle, emekle anlaşılabilir ve yaşanabilir. Aklı reddeden, sinikleştiren ve etkisizleştiren bütün dinler, tarikatlar, cemaatler ve mezheplerin birer maneviyat yolu olmadığını, insanlar üzerinde hakimiyet kurmak isteyen hegemonik yapılar olduğunu söyleyebiliriz.
Dini esaslar konusunda otorite olarak kabul edilen imam, fakih, şeyh, halife, kutub, müçtehid gibi ünvanlara sahip kişiler, ortaya koydukları kurallar ve kararlarla maneviyat alanını belirlemekte ve insanların ruhsal, bireysel ve sosyal dünyaları üzerinde kendilerine bir hakimiyet alanı oluşturmaktadırlar.
Dinler, mezhepler, tarikatlar ve cemaatler, insanlar üzerinde hakimiyet kurmak için inanç, ahlak, akide ve ilişkiler konularında doğmalar, kurallar, emirler ve nehiyler koyarlar. Bir mezhep imamını takip etmenin veya bir tarikat şeyhine mürit olmanın zorunlu kabul edilmesi, bu yapıların insanlar üzerinde tahakküm kurma amacının bir sonucudur. Dini esaslar konusunda otorite olarak kabul edilen imam, fakih, şeyh, halife, kutub, müçtehid gibi ünvanlara sahip kişiler, ortaya koydukları kurallar ve kararlarla maneviyat alanını belirlemekte ve insanların ruhsal, bireysel ve sosyal dünyaları üzerinde kendilerine bir hakimiyet alanı oluşturmaktadırlar.
Yol anlamına gelen tarikatlar, kendilerinin İnsanları Allah’a götüren yüce yollar (turik-i aliyye) olduklarını iddia etmektedirler. Tarikatlar, Allah’a götüren yollar değil, saltanata ve hakimiyete giden yollardır. Bir tarikata mensup olan müridler, şeyh denilen kişiye iradelerini teslim etmiş kişilerdir. Mürid, zaten iradesini devreden kişi demektir. Mürit, şeyhim irademdir demektedir.İradesi olmayanın maneviyatı ve ahlakı yoktur.
Bireyin, maneviyat için şeyhe ve tarikata ihtiyacı yoktur. Şeyhler ve tarikatlar, insanların maneviyat dünyalarını ve tecrübelerini gasbeden korsanlardır. İnsan, dilediği şekilde aklına ve vicdanına uygun şekilde maneviyatını tecrübe edebilir. Maneviyatın kapıları, bütün insanlara açıktır. Maneviyat, tarikatların ve şeyhlerin tekelinde değildir. Maneviyatın bireyin özgün tecrübesi olmaktan çıkarılması sonucu şeyhler ve tarikatlar başta olmak üzere birçok hegemonik yapı, bu alan üzerinde hakimiyet iddiasında bulunarak hegemonik mücadele vermektedirler, Tarikatlarda hakimiyet, şeyhler öldükten sonra oğullarına veya kardeşlerine geçmektedir. Şeyh öldükten sonra oğullar ve kardeşler arasında çıkan post kavgası, ekonomik, sosyal, dini, kurumsal, ekonomik ve siyasal kaynaklar üzerinde verilen saltanat ve hakimiyet mücadelesinin bir sonucudur. Tarikatlarda Allah’a dost olmak değil, posta sahip olmak hedeftir. Tarikatlarda, maneviyat yoktur, saltanat ve hakimiyet vardır.
Tarikatlar, insani, ahlaki ve manevi tecrübenin önünde en büyük engeli oluşturmaktadırlar. Tarikatlar, kendi dışlarında Allah’a giden yol olmadığını iddia ederek, bütün insani gelişim kapılarını kapatmaktadırlar. Şeyhi olmayanın şeyhinin şeytan olduğunu iddia eden tarikatlar, müridin gassalın elindeki ölü gibi şeyhe teslim olmasını dayatmaktadırlar. Bireyin maneviyat tecrübesi için, şeyhe de tarikata da ihtiyacı yoktur. Tarikatlar, manevi olgunlaşma yolu olmadıkları gibi, şeyhler de maneviyat mimarları değildir. Tarikatlarda marifet ve hakikat adına hiçbir şey yoktur. Aşk, hoşgörü ve hikmet değerlerini istismar eden tarikatlarda fanatizm, cehalet ve menfaat hakimdir. Tarikatlar, yanılsamalar, yanılgılar ve yalanlar üzerine kurulu hegemonik yapılardır. Tarikatlar ve şeyhler, insani, ahlaki ve manevi gelişimi durduran, donduran ve öldüren karanlık mağaralardır. Şeyhi olanın şeyhi şeytandır. Şeytani yollarla değil insani, özgürlükçü ve bireysel yollarla maneviyat tecrübe edilebilir
İlginizi Çekebilir