© Yeni Arayış

Tanpınar'a Huzur Yok 51. Bölüm: Şeytanın şeceresindeki kuru dal

Romanlarıma müspet bir autocritique [özeleştiri] muhtevası kazandırma gayesi taşıyordum. Roman ferdin ve cemiyetin kendini tanıma niyetinin kaydı ve delilidir. Tamam da kimin umurunda? Görünen o ki Ruslar’ın. Bir kısım KGB mensubu, profesyonel tecessüsle hayatımı ve eserimi didiklemekle kalmayıp, vücudumu delik-deşik edecek.

Sen bezmimize geldiğin akşam seher olmaz,

Aşkın beni sermest ediyorken keder olmaz.

Ölsem de senin uğruna canım heder olmaz,

Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz.

[Suzinak şarkı- Güfte, Beste: HASAN ÂLİ YÜCEL, 1897-1961]

Cumhuriyet’in kaderini tezyin eden adama, Türkiye’deki herkesin dostu, benim de can ciğer arkadaşım Hasan Âli Yücel’e hızlıca bir mektup yazdım, zira hâlimi en iyi onun anlayacağını biliyordum. Mamafih beni mahva sürükleyenlerin, ona da musallat olmaları muhtemeldi…

Hayatımızı sadece coğrafyada değil zamanda da yeniden kuruyoruz. 

Hasan Âliciğim,

Bu mektubu sana bir sırrımı, daha doğrusu derdimi açmak niyetiyle yazıyorum…

Şahsiyet kazanmaya çabalarken dertlerimizi sır kabında saklamayı gözetiyoruz da, müşfik bir cemiyet içinde yaşama imkanı bulunca dertleri açık etme rahatlığına eriyoruz belki? Cemiyetle, dostlarımız sayesinde irtibat kuruyoruz. Kendi namına söylersem, benim Türkiye’yle, milletle sıhhatli bir bağ kurma gücüne kavuşmamı sağlayan üç-beş kişiden biri sensin.

Her devrin beşeriyeti ayrıdır, malum. Bizler medeniyetimizi, milletimizi, kendimizi, hayatımızı sadece coğrafyada değil zamanda da yeniden kuruyoruz. Ve bu yeni hayatımıza, yeni benliğimize intibak etmenin yolunu da eserlerle arıyoruz… Senin, aziz dostum, muasır yaşamın inşasına temel teşkil edecek edebî eserleri Türkçe’ye kazandırma teşebbüsün, tam da bu itibarla behemehal derin bir mana taşıyor.

Benim derdim… elâleme imtiyaz, mükafat, rüçhaniyet [üstünlük] gibi görünüyor besbelli.

Yârenin [arkadaşlar] alakasından mahrum kalırken, ağyarın cinai iltifatına mazhar oldum!

Yaşım altmışa dayandı, hâlâ kitaplarımın tab’ı [basım] için imkan arıyorum. Hal böyleyken, beni uzaktan izleyenler, eserlerimle Türkiye’ye istikamet vereceğimi, irtifa kazandıracağımı hesaplıyorlar. Senin anlayacağın, yarenin [arkadaşlar] alakasından mahrum kalırken, ağyarın [yabancılar] cinai dikkatine ve stratejik iltifatına mazhar oldum.

Romanlarıma müspet bir autocritique [özeleştiri] muhtevası kazandırma gayesi taşıyordum. Roman ferdin ve cemiyetin kendini tanıma niyetinin kaydı ve delilidir. Tamam da kimin umurunda? Görünen o ki Ruslar’ın. Bir kısım KGB mensubu, profesyonel tecessüsle hayatımı ve eserimi didiklemekle kalmayıp, vücudumu delik-deşik edecek. Türkiye’nin tarih ve edebiyat sayfalarından silecekler beni mirim… Ölüm korkunç, zira gerçek mi, değil mi bilemiyoruz. Varoluşumuz, aynı zamanda yokoluşumuz Âli. Ebediyet bizi hiçleştirecek… Bu da ayrı bir bahis.

Sözü nereye getireceğim: Ecelim gelmeden, miadım dolmadan beni eserimle, bilhassa romanlarımla beraber imha ederlerse, bilmelisin ki bu Rus işi bir suikasttır.

 

Ebediyet bizi hiçleştirecek…

Paranoyaya kapıldığımı düşünmekte mazursun azizim. Haddizatında delirmek hakkımızı, dostlarımızın yanında kullanmak uygun düşer. Senin karşına deli kılığında çıkmaktan sakınamıyorum. Lakin bu hâli bilirsin; senin yoluna da birçok engeller kondu, tuzaklar kuruldu Âli, meramımı anlarsın… Tarihin uçurumuna vakitsiz itilirsem, eserimin külleri unutuş karanlığına savrulursa, ismim Şeytan’ın şeceresindeki [soyağacı] bir kuru dalda telin [lanetleme] ibaresine tahavvül [dönüşmek] ederse… Bütün bu mazarrat [zarar] tablosuna şerh koy, olur mu?..

Mektuba bu minvalde devam ederek “Sayfa doldu, azizim… ‘Sen mert bir adamsın, sana duyduğum itimadın karşılıksız olmadığına da itimadım tam; namütenahi muhabbetle kucaklarım yazabiliyorum anca, arkasını sen tamamla” diye bitirip imza attım.

Tefrikanın tüm bölümlerini okumak için yukarıdaki görsele tıkla ☝️

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER