© Yeni Arayış

Tanpınar’a Huzur Yok 14. Bölüm: Cinai bir tesadüf

Tanpınar’a Huzur Yok | 14. Bölüm | Cinai bir tesadüf

İnsanın kendi talihini bütün vuzuhuyla görmesi kadar korkunç ne olabilir?

ABDULLAH EFENDİ’NİN RÜYALARI

“Sakın kıpırdama! Kanun namına teslim ol! Etrafın sarıldı! Silahını at! Eller yukarı! Kaçamazsın! Tutuklusun!..”

Ahmet Hamdi Tanpınar, insan külünden yapılma bir heykelin mefluç gölgesi gibi donup kalmıştı.

Bir uçurum başında birdenbire gözleri açılan bir adamın ürpermesiyle doluydu. Keşmekeşin aksisedalarının [yankı] bakiyesini [kalan] duyuyordu…

***

Profesör parabellumu şöminenin üstünden alıp salona adım atarak Bahtiyar Kont’un yerde yatan cesediyle karşılaştığı anda evi zaptiyeler basmıştı. Üniformalılar, bilardo masasında dağılan toplar gibi ortalıkta koşuştular. Silahlarını ona doğrulttular. Nizami hatta otomatik hareketlerle yürütüyorlar harekatı. Lakin besbelli dehşete kapılmışlar; içlerinde korkunun rüzgarı esiyor. Gözünü kan bürümüş dev bir canavarı zaptetmeye çalışıyorlar sanki. Başmüfettiş Fatin Fantom, şimdiye dek rastladığı en şık maznuna [zanlı] temkinli adımlarla yaklaşıyor. [Kabul, söyledikleri kadar var; maktul, katil zanlısından daha yakışıklı]: “Telaşa mahal yok beyefendi. Tabancayı yavaşça yere bırakınız. Sizi temin ederim herşey yoluna girecek.” Fatin Fantom zırvalıyordu.

Ne yoluna girecek?

Tetkikler neticesinde, Bahtiyar Kont’u öldüren kurşunların parabellumdan çıktığı anlaşılacaktı. Silahta kimin parmak izleri var? Tanpınar’ın. Onlarca polis, tabancayı onun elinde görmüştü. Bir şahitler ordusuna, maktulün tepesinde dikilirken yakalanmıştı. Taammüden adam öldürmek suçundan… kuvvetle muhtemel ki asılarak idam edilecekti!

Tanpınar tesadüfün tuzağına mı düşmüştü, yoksa biri ona tezgah mı kurmuştu? Belki de asıl maksat Bahtiyar Bey’i öldürmekti?..

Romancı, mesleğinin verdiği alışkanlıkla tüm ihtimalleri göz önüne alıyor, bilhassa en vahim neticeleri düşünüyordu.

Ahmet Hamdi Tanpınar, insan külünden yapılma bir heykelin mefluç gölgesi gibi donup kalmıştı. Bir uçurum başında birdenbire gözleri açılan bir adamın ürpermesiyle doluydu. Keşmekeşin aksisedalarının bakiyesini duyuyordu…

Amir Fantom ve müsellah [silahlı] memurların baskın vermesinin sebebi, Kamuran Korat ve Suavi Vasıf Beyleri katlettiği şüphesiyle Bahtiyar Kont’u tevkif etmekti [tutuklamak].

Gelgelelim cinayet zanlısı cartayı çekmiş. Fatin Bey gönlünü kaptırdığı Nastasya Flippovna’nın “ömrümde onun kadar yakışıklı bir adama hiç rastlamadım” diye methettiği Bahtiyar’ın cesediyle karşılaşmaktan mahrem bir memnuniyet duyuyordu.

Binaenaleyh, kâtile sempatiyle yaklaşıyor: “Haydi, bu elim [acıklı] vakayı beraberce kutla_ pardon, kapatalım yani.” Fatin Bey, masumları tutuklayıp, mazlumları tartaklayan, rastgele ateş açan polislerden değildi. İnsana itimat telkin eden bir tarzı vardı. Namlular ile Tanpınar’ın arasına girip meseleyi tatlı dille çözmekte kararlıydı. Şairimiz ise dehşet içinde, görmeyen gözlerle bakıyordu.

Parabellum, taş kesilmiş elinden düşüverdi. Polisler, hızla atılarak onu kollarından yakalayıp kelepçelediler.

Ah…

Güya bugün hayatının kadınıyla tanışacaktı. Ömrünün vehimlerle dolu devrini geride bırakıp huzuru, saadeti, aşkı tadacaktı. Evdeki hesap tutmamıştı, çarşıda kıyamet kopmuştu zira. Sahi, Nermin Mermi nerelerdeydi? Şu vakitlerde yalıyı teşrif etmesi [şereflendirme] gerekmiyor muydu?

Fatin Bey, masumları tutuklayıp, mazlumları tartaklayan, rastgele ateş açan polislerden değildi. İnsana itimat telkin eden bir tarzı vardı. Namlular ile Tanpınar’ın arasına girip meseleyi tatlı dille çözmekte kararlıydı.

***

Nezarethane duvarına zincirle bağlı oturağa tek başına ilişmiş arpacık kumrusu gibi düşünen kıpırtısız adamın kafasının içindeki kum fırtınası gitgide şiddetleniyordu.

Cevapsız binlerce soru birbirine çarparak saçılıyor. Parmaklıklara bakarken “En iyi ihtimalle hapishane mezarlığına gömüleceğim” diye düşündü. Şanslı biri sayılmazdı. Elindekileri hep zor yoldan kazanmıştı. Fakat bu defa kader sille vurmanın ötesinde, öldüresiye hücum ediyordu. Bahtiyar Kont… kısa zamanda ‘en iyi dost’ makamına terfi eden o tertemiz adam katledilmişti.

Bu vahşet kimin işi?

Ne için, neden, nasıl?..

Nermin Mermi… şiirsel bir dille tarif edilen dilber. Onun bu kanlı hadiseyle bir alakası var mıdır? Tefekkürle, sanatla, eser verme gayretiyle geçirdiği senelerden sonra, ahir ömründe ismi kanla mı lekelenecekti?.. O gece Tanpınar’ın gözüne uyku girmedi. Arada bir dalıyordu fakat uyuyamıyor, şuuru donuyordu.

Ani bir seslenişle irkildi: “Ahmet Hamdi Tanpınar!”

Polis, elindeki demir halkaya geçirilmiş kocaman anahtarlardan biriyle nezarethanenin kapısını açtı ve “Şöyle buyurun” diyerek koridorun sonundaki odayı gösterdi. Yazar önde, zaptiye arkada yürüdüler. Odada, Fatin Fantom, şüpheliyi ayakta karşıladı. Uykusunu almış, tıraş olmuş, gayet zinde görünüyor. Kahverengi takım elbisesi de tiril tiril. “Hoşgeldiniz” dedi gülercesine “oturun lütfen.”

Parmaklıklara bakarken “En iyi ihtimalle hapishane mezarlığına gömüleceğim” diye düşündü. Şanslı biri sayılmazdı. Elindekileri hep zor yoldan kazanmıştı. Fakat bu defa kader sille vurmanın ötesinde, öldüresiye hücum ediyordu.

“Hoşbulduk.” Tanpınar masanın berisindeki koltuğa geçti. Bu hürmetkar tavrın nedeni ne acaba? Başmüfettiş tanıyor muydu yazarı? “İsminiz, Agah Hayri Tandoğan değil mi?” Bu polis amirinin muhatabını tanımadığı anlaşıldı. Tamam da, niye böyle hâlinden memnun görünüyor? Ve mevkisine yakışmayan bir gaflet ve hamakat içinde çam deviriyor?

“Hayır. Tanpınar adım. Ahmet Hamdi Tanpınar.”

“Müşerref oldum beyefendi.”

Tokalaştılar.

Zaptiye, zanlının elini samimiyetle sıkıyordu.

“Eminim ki, Bahtiyar Kont’u öldürmek için kendinizce haklı sebepleriniz vardı. Olabilir. İnsanlık hâli. Şimdi bana herşeyi en ince teferruatına kadar anlatmanızı istirham ediyorum.”

Tefrikanın tüm bölümlerini okumak için yukarıdaki görsele tıkla ☝️

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER