Tahir Elçi kararının anatomisi
HUKUK
Tahir Elçi kararının anatomisi
Bu dava boyunca devlet dedi ki, ben istemezsem yaprak düşmez; ben istemezsen hiçbir delil toplanamaz, toplansa bile hiçbir işe yaramaz. Yalnızca ben istersem bir faili meçhul cinayet aydınlanır, ben istemezsem, sonsuza kadar faili meçhul olarak kalır. Demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları açısından ne hazin bir durum! Hayatını cezasızlıkla mücadeleye adamış, faili meçhul davalarında ömrünü geçirmiş bir hukukçu ve insan hakları aktivistinin öldürülmesine ilişkin dava, faili meçhul bırakılacak.
Türkiye’nin en önemli barolarından biri olan Diyarbakır Barosu’nun o zamanki başkanı Av. Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır’ın öneli kültürel miraslarından biri olan Dört Ayaklı Minare’nin önünde, o dönem devam eden hendek sürecini ve çatışmaları eleştiren, kültür varlıklarının zarar görmesini kabullenmeyen, barış talebini haykıran düşüncelerini açıklarken öldürüldü.
Öldürüldüğü gün itibariyle yalnızca Diyarbakır Barosu başkanı değildi elbette; benim o dönem başkanlığını yürüttüğüm İzmir merkezli İnsan Hakları Gündemi Derneği’nin Diyarbakır Temsilcisi’ydi, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin kurucularından biriydi, İnsan Hakları Derneği’nin üyesiydi ve 90’lı yılların özellikle o ilk yarısının kör karanlığında yaşanan köy yakmalar, faili meçhul cinayetler, yaygın ve sistematik işkencelerin mücadelecisi, adalet talep edeni geri çevirmeyen bir hukuk ve insan hakları şövalyesiydi.
Yeri gelince kim olduğuna hiç bakmaksızın yanlışı söyleyiverirdi; hayatı boyunca da öyle yaptı. Gerek örgüte gerek devlete, hak ihlalinin faili her kimse ona, “dur” derdi. Bölge coğrafyasında barış talebi söz konusu olduğunda hem örgüte hem devlete, nalına da mıhına da vurabilen nadir isimlerden biriydi.
28 Kasım’dan bir buçuk ay öncesine gidelim. 16 Ekim’de CNN TURK’te Ahmet Hakan’ın programında karşısında oturan ve kendini “milliyetçi” olarak tanımlayan, o dönem MHP’li, sonradan Zafer Partili birinin kışkırtmasıyla, “PKK terör örgütü değildir” deyiverdi ve olanlar oldu. Tahir Elçi’yi tanıyan herkes aslında “PKK sadece bir terör örgütü değildir; soruna salt askeri yöntemlerle yaklaşmak yanlıştır, arkasında büyük bir halk desteği bulundurmaktadır” demek istediğini biliyordu. “PKK, terör örgütü̈ değildir. PKK’nin bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan, toplumda çok ciddi bir desteği olan siyasal bir harekettir” sözlerini biraz da bu açıdan değerlendirmek gerekiyordu. Elbette kimse böyle yapmadı; hatta Ahmet Hakan “sabahı bile bekleyemeden” ilk linç yazısını döşendi, neredeyse tüm havuz basını da onu takip etti. “Skandal sözler”, “Kanlı terörün Elçisi”, “Yaptıklarının hesabını verecek” başlıkları birbirini izledi.
Hakkında adeta ışık hızında bir soruşturma başlatıldı. 20 Ekim’de Diyarbakır Barosu’ndaki odasında, çağrılsa her türlü ifade vermeye gidebileceği halde, medyanın önünde gözaltına alındı. Büyük bir medya şovuyla ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Günler sonra anlaşıldı ki, bir yerlerde saklı radara girmiş, o gün savcılıktan serbest bırakılsa da bazı çevrelerin ayranı kabarmış, dişleri bilenmiş, organizasyon başlamış.
Balıkçılarbaşı’ndaki iki sivil polis, rahat adımlarla gelip önlerinde duran taksinin kapısını açtıkları anda, arkada oturan militan oturduğu yerden tetiğe peş peşe basar. İki polis de oracıkta yere yıkılırlar. Sonradan görüntülerde izleyince, ister istemez “yem yapıldıkları” duygusu edinilen iki masum polis memurunun babasız kalan eşleri ve çocukları için hala bazı vicdanlar burulur.
***
28 Kasım 2015 tarihinde, bir gün önce Diyarbakır Kadın Doğum Hastanesi’nin önünde “eylem koyan” ve iki polisi vuran iki militan, gece kaldıkları evden sessizce çıkarak bir taksiye binerler. İkisi de silahlıdır, ancak Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube’nin elemanları haberlidir ve taksiyi takibe alırlar. Zaten taksinin içindeki militanlardan birinin telefonu altı aydır dinlenmektedir. 11 kilometrelik yol boyunca, devam etmekte olan “hendekler süreci” olarak bilinen, uçan kuşa kimlik sorulan dönem dolayısıyla yolda bulunan (Genel Bilgi Toplama) GBT noktalarından defalarca durdurulmadan geçerler. Emniyet güçlerinin müdahale edebileceği onlarca uygun nokta böylece aşılır. Diyarbakır Suriçi bölgesinde, şehrin merkezi konumundaki Balıkçılarbaşı mevkiine yaklaşılırken, polis telsizinden “şüpheli şahıslar var, bir gidip bakın” tarzı anons duyulur. Anonsta, bilindiği halde kişilerin silahlı ya da tehlikeli olabilecekleri uyarısı geçmez.
Balıkçılarbaşı’ndaki iki sivil polis, rahat adımlarla gelip önlerinde duran taksinin kapısını açtıkları anda, arkada oturan militan oturduğu yerden tetiğe peş peşe basar. İki polis de oracıkta yere yıkılırlar. Sonradan görüntülerde izleyince, ister istemez “yem yapıldıkları” duygusu edinilen iki masum polis memurunun babasız kalan eşleri ve çocukları için hala bazı vicdanlar burulur.
Koşmaya başlayan militanlardan silahı çalışmayan arkadaki, silahını bir başka polise dönerek fırlatır. Tahir Elçi ve Baro mensuplarının açıklama yaptığı Dört Ayaklı Minare’nin sokağına girerler. Amaçları, Mutahhar Camii ve Surp Griagos Kilisesi yönünden hendeklerin bulunduğu tarafa kaçmaktır. Zaten Tahir Elçi’yi korumak bir yana, bir güvenlik sorunu olarak gören etraftaki sivil polislerin tümü silaha sarılır. Gözle kulakla sayılamayacak kadar çok, 178 kurşun ateşlenir. Olayda bir tek güvercinler ölür.
Duruşmada başka pek çok ilginçlik de yaşanmıştır. Örneğin, Soruşturma aşamasında; “Tahir Elçi cinayetinin PKK tarafından planlandığı ve ölüme yol açan atışın, militanlar tarafından yapıldığına” dair beyanları olan tanıklar, mahkemede alınan ifadelerinde önceki beyanlarını kabul etmemişler, baskı ve zor ile ifade vermeye zorlandıklarını söylemişlerdir.
***
Olaydan hemen sonra, haber ajanslara yıldırım hızıyla düşmüştür. Basının ve kameraların önünde gerçekleşen olayın görüntüleri medyada dönmeye başlar. Elçi’nin ailesi, dostları, meslektaşları, ülkedeki tüm insan hakları savunucuları için ise zaman durmuştur. Derhal soruşturma başlar. Öyle ya, savcılık olaya el koymuştur.
Soruşturma dört sene devam ettikten ve dosyaya neredeyse hiçbir delil girmedikten sonra, Tahir’in dostları, o soruşturmanın göstermelik bir maske olduğuna kanaat getiriler ve tümünü açık kaynaklardan elde ettikleri ve tümü savcılıkta da bulunan belgelerle Londra merkezli Adli Mimari (Forensic Architeture-FA) adlı bağımsız adli tıp kuruluşuna müracaat ederler. Kuruluş, dünya çapında yaptığı modelleme analizleriyle tanınmaktadır ve Londra Üniversitesi’nin içinde kurulmuş durumdadır.
FA, her kurşun sesinin tıpkı parmak izi gibi ayırt edilebilen, birbirinden farklı bir ses çıkardığı gerçeği ile, önce bilgisayar ortamında olayın gerçekleştiği mekânın modelini çıkarır. Daha sonra eldeki video görüntülerinden ayrıştırarak kimin olay anında tam olarak nerede durduğunu model mekâna yerleştirir. Bundan sonra ise, silah seslerini ayırt ederek kimin silahından hangi andan merminin çıktığını modelleyecek şekilde bir çalışma yapar, zira tam Tahir Elçi’nin vurulma anı, hiçbir görüntü kaydında bulunmamaktadır.
Vardıkları sonuç çok ilginçtir: Önde koşan iki militanın isteseler dahi Elçi’yi vuramayacakları, buna karşın olayın gerçekleştiği mekânda bulunan ve silahını kullanan çok sayıda polisten sadece üçünün açısal olarak Elçi’nin vurulduğu noktayı görebildikleri ve vurulma anında silah ateşledikleri biçiminde görüş açıklar. FA, bu görüşünü çok daha kolay anlaşılabilen bir videoya da çevirir. Meraklılar, hala Youtube üzerinden Forensic Architeture, Tahir Elçi gibi anahtar kelimelerle arama yaparlarsa söz konusu 26 dakikalık rapor-videoyu izleyebilirler.
Ancak bu video yayınlandıktan sonra, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianame yazarak davayı açar; daha doğrusu zorunda kalır. Cinayetin üstünden 4,5 yıl geçmiştir. İddianamede, FA raporundaki üç polis hakkında “bilinçli taksirle öldürmeden” üç yıldan dokuz yıla, militanlardan biri hakkında da “iki polis memurunu öldürme”, “bir polis memurunu öldürmeye teşebbüs etme” ve “Tahir Elçi’yi olası kastla öldürme” suçlamalarından üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istenir. Diğer militanın yapılan incelemede bir başka çatışmada öldüğü tespit edilmiştir.
Davanın ilk celsesinin yapıldığı 21 Ekim 2020 tarihinin üstünden 4,5, Elçi’nin öldürülmesinin üstünden ise 9 yıllık bir süre geçer.
Arada gerçekleşen on celsede mahkeme, itinayla sayın Türkan Elçi ve avukatlarının önünde bir duvar örer. Soruşturma evresinde toplanmayan delillerin tümünün, şimdi kavuşturma evresinde toplanması talepleri birer birer reddedilir. Öyle ki, ilk on celsece yanlış saymadıysam 39 farklı kez soruşturmanın genişletilmesi (tevsi-i tahkikat) talebinde bulunan avukatların tüm talepleri reddedilir; 12 Haziran 2024’deki son celsede “bir şey kırk defa söylenirse olurmuş derler” diyerek yapılan kırkıncı talep de reddedilir. Tam kırk kez avukatların taleplerini reddederek bu alanda erişilmesi zor bir redddiye rekoruna erişen mahkeme heyeti, savcılığı tüm celseler boyunca yaptığı tek talebi derhal kabul eder.
Tahir Elçi’nin öldürüldüğü 28 Kasım 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan ve halihazırda Gelecek Partisi Genel Başkanı olan Ahmet Davutoğlu, 12 Eylül 2021 tarihli Diyarbakır ziyareti sırasında “Tahir Elçi siyasi bir suikasta kurban gitti” açıklamasında bulunmuştur. Tahir Elçi cinayetiyle ilgili gerek cinayetin işlendiği gün gerekse de soruşturma sürecinde Adalet Bakanlığı, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ile Emniyet ve Jandarma İstihbaratı tarafından bilgilendirilen dönemin Başbakanı’nın konuya ilişkin yaptığı bu açıklamanın gerçek bir bilgi veya görgüye dayanıyor olma ihtimali nedeniyle, 16 Eylül 2021 tarihinde Davutoğlu’nun duruşmada tanık olarak dinlenilmesi talep edilmiştir. Ancak Mahkemece, 12 Ocak 2022 tarihli duruşmada, Ahmet Davutoğlu’nun tanık olarak dinlenilmesi talebinin Elçi’nin ölümüyle ilgili doğrudan bilgi ve görgüsü olmadığı için reddedilmesine karar verilmiştir. 15 Haziran 2022 tarihli bir sonraki duruşmada, katılan vekillerinin ısrarlı talep ve itirazları sonucu Ahmet Davutoğlu’nun tanık olarak dinlenmesine karar verilmişse de Savcılık tarafından 19 Eylül 2022 tarihinde yapılan itiraz üzerine Mahkeme, aynı gün, duruşma gününü beklemeden ve oy çokluğu ile, Davutoğlu’nun tanık olarak dinlenmesi yönündeki ara kararından rücu etmiştir.
Duruşmada başka pek çok ilginçlik de yaşanmıştır. Örneğin, Soruşturma aşamasında; “Tahir Elçi cinayetinin PKK tarafından planlandığı ve ölüme yol açan atışın, militanlar tarafından yapıldığına” dair beyanları olan tanıklar, mahkemede alınan ifadelerinde önceki beyanlarını kabul etmemişler, baskı ve zor ile ifade vermeye zorlandıklarını söylemişlerdir.
Mesela, 14 Temmuz 2021 tarihli 3. celsede; tanıklardan biri ifadesinde “Karakolda baskı altında olduğum için susma hakkımı kullandım. Tahir Elçi’nin vurulmasıyla ilgili benim ne böyle teşhisim ne de ifadem var. 48 gün boyunca işkence gördüm...Kesinlikle böyle bir ifadem yok ve teşhis yapmadım. Kabul etmiyorum.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Bir diğer tanık, “cinayet tarihinde cezaevindeydim, bazı hareketleri nedeniyle arkada koşan militandan gıcık kaptım, onun öldürdüğüne dair ifade verdim.” demiştir. Üçüncü tanık ise, Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nden SEGBİS aracılığıyla dinlenerek; “...Savcı ve polisler bana, ‘Elçi’nin öldürüldüğüne dair ifade ver seni bırakacağız. Yoksa seni infaz edeceğiz’ dediler. Ben de korktum. İnandım. Bana ‘imzalayacaksın’ dediler. Ben de ifadeyi okumadan imzaladım. Tahir Elçi’nin kim olduğunu, nerede olduğunu bilmiyorum. Ben mahkemeye de gelip her şeyi anlatmak istiyorum...” demiştir.
Bir diğer tanık ise, daha sonra, 17 Ağustos 2021 tarihinde Diyarbakır Barosu Başkanlığı’na bir mektup yazmış ve gözaltına alındığı 3 Mart 2016 tarihinde, ağır işkence ve kötü muamelelere maruz kaldığını, bulunduğu yere Diyarbakır Adliyesi’nde görev yapan mektupta verdiği isimde bir Cumhuriyet Savcısı’nın geldiğini ve “Tahir Elçi cinayetini militanlara mal etmem için ifade verme hususunda dayatmada bulunduğunu”, aynı savcı tarafından öldürülmekle tehdit edildiğini, istediği şekilde beyanda bulunulması durumunda serbest bırakılacağı vaadinde bulunulduğunu ifade edilmiştir. Aynı savcının, “korkma, şerefim ve namusum üzerine seni bıraktıracağım. Bu olayları PKK’nin üzerine yıkmamıza yardımcı ol. Avukat gelirse bu konuşmalardan bahsetme senin de avukatın da başı ağrır, yoksa hiç kurtulamazsın.” dediğini belirtmiştir. Mektubun sonunda tanık, Tahir Elçi olayına ilişkin görgü ve bilgisinin bulunmadığını açık bir şekilde ifade etmiştir. Diyarbakır Barosu Başkanı Av.Nahit Eren, 12 Ocak 2022 tarihli celsede bu mektubu mahkemeye sunarak; bahse konu Savcı ve dosyanın soruşturma aşamasında etkin bir soruşturma yürütmeyen diğer bir Savcı hakkında soruşturma açılması için Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) şikayette bulunulmasını ve re’sen Savcılığa suç duyurusunda bulunulmasını talep etmiş, ancak Mahkeme heyetince bu talep de reddedilmiştir. Bu nedenle; ilgili savcılar hakkında ayrıca avukatlar tarafından HSYK’ya yapılan şikâyet ise, geçtiğimiz hafta “soruşturma açılmasına yer olmadığı” kararıyla karşılanmıştır. Adı geçen savcılardan biri, şu an bir başka ilin Başsavcı vekilliğine terfi ettirilmiş durumdadır.
Bu dava boyunca devlet dedi ki, ben istemezsem yaprak düşmez; ben istemezsen hiçbir delil toplanamaz, toplansa bile hiçbir işe yaramaz. Yalnızca ben istersem bir faili meçhul cinayet aydınlanır, ben istemezsem, sonsuza kadar faili meçhul olarak kalır.
***
Aradan geçen dokuz yılın sonunda, iki gün evvelki karar duruşmasında mahkeme heyeti, yargılanan üç polis memurunun, tıpkı savcılık mütalaasına uygun olarak beraatlerine hükmetti.
Kararın, bir dostun kaybını akılda tutarak yine de profesyonelce avukatlık mesleğinin gereğini yapmaya çalışan meslektaşlarım üzerindeki etkisini tahmin edebilirsiniz. İşte size kameralar önünde işlenmiş bir cinayet davasının anatomisi… Bununla birlikte, topluma ne mesaj verilmeye çalışıldığına da bakmak lazım.
Bu dava boyunca devlet dedi ki, ben istemezsem yaprak düşmez; ben istemezsen hiçbir delil toplanamaz, toplansa bile hiçbir işe yaramaz. Yalnızca ben istersem bir faili meçhul cinayet aydınlanır, ben istemezsem, sonsuza kadar faili meçhul olarak kalır.
Demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları açısından ne hazin bir durum! Hayatını cezasızlıkla mücadeleye adamış, faili meçhul davalarında ömrünü geçirmiş bir hukukçu ve insan hakları aktivistinin öldürülmesine ilişkin dava, faili meçhul bırakılacak.
İzin veremeyiz. Tahir’in manevi mirası ve bu ülkenin barışçıl, demokratik ve insan haklarına dayalı bir devlet düzeni talebinde olan yurttaşları buna izin vermezler. Bu toprakların yaşanılır bir hale dönüşmesi için uğraşan, çalışan, didinen kitleler bu büyük haksızlığa ses yükseltmek zorundalar.
Hem Tahir Elçi’nin çocuklarının hem kendi çocuklarımızın yüzüne bakabilmek için…