© Yeni Arayış

Tabuttaki son çivi

Tabuttaki son çivi

AYM’nin tabutundaki son çivi, 8.Yargı Paketi ile yürürlüğe girdi. Buna göre, geçen yıl iptal edilen Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) 220/6’ncı maddede yer alan, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” fiili tekrar yürürlüğe girdi. Böylelikle mahkemenin fiilen kararlarına uyulmayan, işlevsiz ve gereksiz bir ayrıntı biçimine dönüştürülen imajının hukuken de üstünden silindirle geçilmiş oluyor. Anayasa Mahkemesi (AYM), bütünüyle işlevsiz hale dönüştürüldü. Hala cenaze orta yerde dursa da AYM’nin tabutundaki son çivi, dünkü Resmî Gazetede yayınlanan 8.Yargı Paketi ile yürürlüğe girdi. Buna göre, geçen yıl iptal edilen Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) 220/6ncı maddede yer alan, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” fiili tekrar yürürlüğe girdi. AYM’nin geçen sene, yenilir yutulur olmayan gerekçelerle iptal ettiği bir düzenlemeyi, bu sene bir başka maddenin altına aynen almak, fiilen defalarca tekrarlanan, “AYM ne derse desin, biz işimize gelen kararını uygularız, işimize gelmeyene uymayız” manifestosunun hukuken tekrarlanması anlamına geliyor. Böylelikle mahkemenin fiilen kararlarına uyulmayan, işlevsiz ve gereksiz bir ayrıntı biçimine dönüştürülen imajının hukuken de üstünden silindirle geçilmiş oluyor. Bu saatten sonra, kimsenin ciddiye alması beklenmeyen bir mahkemeye dönüşen eseriyle AKP gurur duyabilir. Esasen, ceza hukukunda örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına herhangi bir suç işlenemez. Geçen sene AYM, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme fiilinin suç sayılmasını, içeriğin belli olmaması, muğlaklık, uygulamanın istismara neden olacağı gerekçesiyle iptal etmişti.

AYM MUĞLAKLIĞI NEDENİYLE İPTAL ETMİŞTİ

Esasen, ceza hukukunda örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına herhangi bir suç işlenemez. En azından medeni ülkelerde böyle muğlak, belirsiz ve içi boş tanımlarla ceza yargılaması yapılmaz. Türkiye’de ise, genelde son 15 yılda, özelde ise 15 Temmuz 2016 sonrasında bilinçli şekilde yaratılan hukuksuzluk ortamında tam da bu biçimdeki, içeriği tam belli olmayan suç tanımlarına ihtiyaç var. Geçen sene AYM, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme fiilinin suç sayılmasını, içeriğin belli olmaması, muğlaklık, uygulamanın istismara neden olacağı ve örgüt üyeliği için gerekli ölçütler sağlanmaksızın örgüt üyesine eş bir yaptırıma tabi tutulması gerekçesiyle iptal etmişti. AYM’deki Hamit Yakut başvurusundan başka, hemen hemen aynı gerekçelerle verilen Işıkırık/Türkiye kararında da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm etmişti. Tam da bu konuda görüş açıklayan ve bireysel özgürlükler ile insan hakları danışmaları konularında en yüksek standardı temsil eden Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu ise özellikle Anayasal kanunilik ve ölçülülük ilkelerine vurgu yaparak, o zamanki TCK m.220/6 düzenlemesinin hukuka aykırılığının altını çizmiş, insan haklarına dayalı hukuk devletlerinde bulunmaması gereken belirsizlikte bir suç tanımı olduğunu tekrarlamıştı. En üst düzeyde yapılan bu değerlendirmelerin belli ki AKP-MHP koalisyon iktidarı için hiçbir kıymeti harbiyesi yok! Ekonomik sorunların, hayat pahalılığının, yüksek enflasyonun, geçim sıkıntısının semtine uğramadığı iktidar mahallesi, varsa yoksa “Devletin bekası” kavramına yaslanmış durumda uzun süredir. “Bayrak inmez, ezan dinmez” söyleminin alıcısı olduğu sürece satacak bir propaganda yalanı olduğunu yıllardır yazan özgür basının sesi soluğu iyice kısıldığı için, yalanın tonu değişse de satışı hiç değişmiyor. Bazen “Devlet elden gidiyor” oluyor, bazen bölünme paranoyası… Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili olan (!) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ise, gerçekte Türkiye dışında yaşayanların dilinde olmayan, mesela “bir İtalyan’ın dünyaya bedel” olduğuna inanıyor, “bir İspanyol’un İspanyol’dan başka dostu olmadığına” kanıyor, “bir İsveçli gibi kuvvetli” sözüne bakarak milliyetçilik iksirinden bir yudum daha alıveriyorlar. Sahi, neden yalnızca Türkçede böyle saçmalıklar var ya da neden sadece Türkiye müfredatında bunlar bizim çocuklarımıza öğretiliyor diye sormaksızın… Elbette, tekil örnekler mutlaka vardır, Yunanistan’da, Ermenistan’da ya da doğudaki ve batıdaki başka coğrafyalarda, kendi kabilesini yüceltip kahramanlaştıran, başkalarını da düşmanlaştıran, yerin dibine sokan bu gibi söylemler; ancak bunlar Türkiye’deki gibi yıllara yayılan ana akım politika haline geldiği zaman, artık demokrasiden değil otoriteryenizmden, totaliterlikten ya da bir noktadan sonra faşizmden söz etmek gerekiyor. AYM’nin tabutundaki son çivi de böylelikle, büyük bir yargı reformu yaptığı iddiasındaki bu iktidarın çıkardığı 8.yargı paketiyle çakılmış oldu.

SON ÇİVİ YARGI REFORMU PAKETİYLE

Nisan ayından itibaren başkanı da değişecek AYM, bütünüyle hükümet kontrolüne girdikten sonra kişi hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından Can Atalay, kadının tek başına kendi soyadını kullanabilmesi ya da TCK m.220/6’daki muğlaklığın Anayasa’ya aykırılığı gibi tartışmalarla çok daha az karşılaşabileceğiz; belki de artık böyle tartışmalarımız hiç olmayacak. O durmuş bir saatin günde iki defa doğruyu göstermesi misali çokça eleştirdiğimiz AYM de, şeklen olmasa bile en azından hukuken tarih olacak. AYM’nin tabutundaki son çivi de böylelikle, büyük bir yargı reformu yaptığı iddiasındaki bu iktidarın çıkardığı 8.yargı paketiyle çakılmış oldu. Helvasını yiyenlere afiyet olup olmadığını yaşayarak göreceğiz, ancak son söz olarak şunu tekrarlamakta fayda var: Gün gelip lazım olunca, ayarını bozdukları kantarla tartılmaktan şikayet etmemek gerekir. Sorunun sebebi olanlar, çözümün parçası olamazlar. https://yeniarayis.com/gunalkursun/8-yargi-paketiyle-gelenler/

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER