Superman Spiderman’le Batman’e karşı
SPORBağış Erten’in bir yazısı üzerine çeşitlemeler: Maviler ve Yeşiller yalnız değildi. Beyaz’lar da vardı.
Bağış Erten’in Oksijen’de Fener-Galatasaray derbisinin ağır havasını dağıtmak için yazdığı yazıyı keyifle okudum. Kendisini yıllardır takdirle izlerim.
Fenerbahçe ve Galatasaray birer futbol takımı değil de başka kavramlar olsa ne olurdu diye sormuş.
Fenerbahçe’yi Cumhuriyet’e Galatasaray’ı Saltanat’a benzetip açılışı yapmış. Oradan dizi dünyasına geçip Ezel-Kurtlar Vadisi, Succession-Game of Thrones Kızıl Goncalar-Kızılcık Şerbeti kutuplarını işaretlemiş. Oğuz Atay’ın kitabı olsalar biri Tutunamayanlar diğeri Tehlikeli Oyunlar olurdu diyerek devam etmiş. Fener 90’ların popu Galatasaray 80’lerin nostaljisi iken sofrada birincisi salata ikincisi türlü olarak yer almadaymış. Futbolun efsaneleri arasında ilkini Messi’ye ikincisini Maradona’ya yakıştırmış. Çizgi karakter olsa ilki Örümcek Adam rakibiyse Batman olurmuş. Tarihsel figürlerden biri 8. Henry’ye özenirken diğeri Napolyon’a benziyormuş. İçki olsa rakıyla viski karşıtlığında, strateji klasiği olsa Prens’le Savaş Sanatı rekabetinde imiş. Sonunda İlki Topkapı Sarayının geçmiş hayallerinde ikincisi Dolmabahçe’nin modernitesinde diyerek yazıyı kapatıyor Bağış Erten.
Bu eğlenceli ve entelektüel yazınsal denemeyi okuyunca insanın aklına ister istemez, bu ikiliyi burjuvazi ve aristokrasi olarak tanımlarken Beşiktaş’ı proleterya sıfatıyla tabloya ekleyen meşhur Saruhan hoca analizi akla geliyor.
Fenerbahçe demokratik ve otoriter bir cumhuriyet, Galatasaray saltanat temsili ise Beşiktaş Anadolu’yu şekillendiren Beylikler döneminden çıkmış diyebiliriz. Kendi bölgesine sadık, merkezi tahakküm altına alma peşindeki rakiplerine kayıtsız, bildiği yolda yürüyen bir Anadolu Beyliği.
CUMHURİYET, SALTANAT, BEYLİK
Daha sosyolojik temelli bu retro bakış bugünün endüstriyel futbolunda anlamını yitirmeye yüz tutsa da benzetme yapacaksak Beşiktaş’ı es geçmemeli ve başlangıç noktamızı bu sınıfsal duruşa yerleştirmeliyiz.
Fenerbahçe demokratik ve otoriter bir cumhuriyet, Galatasaray saltanat temsili ise Beşiktaş Anadolu’yu şekillendiren Beylikler döneminden çıkmış diyebiliriz. Kendi bölgesine sadık, merkezi tahakküm altına alma peşindeki rakiplerine kayıtsız, bildiği yolda yürüyen bir Anadolu Beyliği. Belki Karamanoğlu Belki Candaroğlu.
Ramiz Dayı’nın Ezel’i gibi son sözü söyleyen ya da Kurtlar Vadisi gibi birbirinin kuyusunu kazanların yanında Beşiktaş kesinlikle Bir Başkadır. Derdi son sözü söylemek ya da diğerini bitirmekten çok en çok ben sevdim diyebilmektir. Ferdi Özbeğen’in dediği gibi gündüzü gecesi hep aşkla dolu olmaktır.
Yabancı dizilerden Succession’un entrikaları ve Game of Thrones’un şiddeti arasında Beşiktaş Optik Başkan’dan Süleyman Seba’ya hep ölenlerinin ardından ağlayan bir Six Feet Under havasındadır. Beşiktaş yaşamla ölümü ayıran çizginin sevenleri ayıramayacağını iyi bilir.
Kızıl Goncalar Kızılcık Şerbeti topuna girmez Beşiktaş. Hatırla Sevgili’nin çizgisini Gezi’de ispat etmiştir. İçi rahattır. İlla siyaset olacaksa o yüreğin solda attığı siyasettir.
Oğuz Atay’ın en çok bilinen iki yapıtını parsellemiş Bağış Erten. Ama öyle olmasa da ben yine de Oyunlarla Yaşayanlar’ı tercih ederdim. Bir oyun gibidir Beşiktaş için rekabet. Şerefli ikincilikle avunur. 10. luğa düşmüş takıma kapalı gişe muamelesi yapar. Coşkun Ermiş’in oyunla yaşamı ayıran çizgisi kadar muğlaktır Beşiktaş’ın taraftarının aklı.
Konu müzikse 80’ler ve 90’ları renklilere bırakmada tereddüt duymaz. Hep 70’lerin unutulmayanlarıdır dillerde dolaşan eski ve yeni İnönü’de. İstersen donatır dört bir yanı bayraklarla.
Salatanın soğukluğu türlünün yapışkanlığından uzak hep güzel ve çekici kokan ocak başının parçasıdır Beşiktaş. Hep sıcak yemek, hep lezzeti tavanda olsun diye bekler. Şans verir. Mangalın kokusu en kötü parçaya siner ya ondan bile bir tad almaya bakar. Nartallo ile Q7’yi gerekirse aynı tabağa koyar.
Messi ve Maradona’nın karşısında tabii ki Zidane’dır. En çok kupayı almamıştır ama en güzellerini almıştır. İsyancıdır ve biraz da yerleşik yabancıdır.
Çizgi kahramanlar arasındaki yeri Örümcek Adam ve Batman’a karşı Süperman’dır tabii ki. Hem bizdendir hem de uzaylı. Hem güçlüdür hem güçsüz. Gücünü kaybeder sıradanlaşır ama sonra tekrar enerjisini toplar ve karşınıza gelir. Çebi Clark Kent’dir. Arat Süper Kahraman.
Henry ve Napolyon arasında Büyük Konstantin’dir. Yıkılanı toparlar. Kurucu olarak yerini alır. Roma’yı arkasında bırakmaktan çekinmez ve işe sıfırdan başlar.
İlla bir yaşam stratejisi olacaksa ne Prens’in oportünizmi ne Savaş Sanatı’nın indirgemeciliğidir. Gramsci’den Hapishaneden Notları okur Beşiktaş. Hep bir toplanma toparlanma amacının peşindedir. Sivil Toplumun kıymetini bilendir. Semtini ne olursa olsun terk etmez.
SEMTİNİ TERK ETMEZ
Beşiktaş tabii ki ne rakı ne de viski olacak “Ağaçlı yol”da gezinen bir şişe bira olacaktır. Her daim içilebilir bir yol arkadaşı.
İlla bir yaşam stratejisi olacaksa ne Prens’in oportünizmi ne Savaş Sanatı’nın indirgemeciliğidir. Gramsci’den Hapishaneden Notları okur Beşiktaş. Hep bir toplanma toparlanma amacının peşindedir. Sivil Toplumun kıymetini bilendir. Semtini ne olursa olsun terk etmez.
Stadı Dolmabahçe’ye karşı olsa da illa bir yerde oturacaksa; Beşiktaş’a Akaretler’deki sıra evler kafi gelir. Bugün soylulaşıp kimliği dönüşse de Beşiktaş için hep ayaklarını zemine yakın tutmak, kapıyı açınca sokağa çıkmak kıymetli olmuştur. Arabası kapıda durmalıdır.
Bağış Erten’in örneklerinin dışına çıkmadan yazının sonuna geldim.
Bir Beşiktaşlı olarak renkli rakiplere karşı yerimiz belli olsun istedim.
Maviler ve Yeşiller yalnız değildi. Beyaz’lar da vardı. Bunu da buraya not düşelim.
İlginizi Çekebilir