© Yeni Arayış

Strazburg’dan Yansıyanlar: Yerel Demokrasinin Geleceği

Strazburg’dan dönerken, yerel yönetimlerin yalnızca bir yönetim modeli değil, aynı zamanda demokrasinin en görünür yüzü olduğu gerçeği bir kez daha aklıma düştü. Türkiye’nin, yerel yönetimlerini güçlendirerek ve halkın yönetime katılımını artırarak, hem ulusal hem de uluslararası ölçekte daha güçlü bir demokrasi inşa etmesi mümkün.

Türkiye’nin, yerel yönetimlerini güçlendirerek ve halkın yönetime katılımını artırarak, hem ulusal hem de uluslararası ölçekte daha güçlü bir demokrasi inşa etmesi mümkün. Bunun yolu, demokratik teamülleri yerelde güçlendirmek ve yerel yönetimleri, halkın iradesinin en güçlü yansıdığı alanlar haline getirmektir. 

Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nin 25 Şubat 2025 tarihinde gerçekleşen İzleme Komitesi toplantısı için Türk Ulusal Heyeti’nden komite üyelerimizle birlikte Strazburg’daydık. Toplantının gündemi geniş bir perspektife sahipti: Lihteynştayn ve San Marino’daki yerel seçimlerden, Gürcistan, Belarus ve Polonya’daki gelişmelere kadar pek çok farklı konu masaya yatırıldı. Avrupa’nın doğusunda, son yıllarda yerel yönetimler üzerindeki merkezi kontrolün arttığını, yerel yönetimlerin yetkilerinin yeniden düzenlendiğini ve karar alma süreçlerinde bazı kısıtlamalarla karşı karşıya kaldığını gözlemlemek mümkün.

Özellikle Polonya raporu, bu eğilimin en çarpıcı örneklerinden birini sunuyordu. Raporda, merkezi hükümetin daha önce yerel yönetimlere devredilmiş bazı yetkileri tekrar merkeze aldığı, yerel idarelerin karar alma mekanizmalarının çeşitli düzenlemelerle sınırlandırıldığı belirtiliyordu. Yerel yönetimlerin özerkliğini korumaya yönelik başvurdukları hukuki mekanizmaların etkisinin giderek azaldığına dair değerlendirmeler de dikkat çekiciydi. Bu tür meseleler yalnızca belirli ülkelerle sınırlı değil; genel anlamda, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yerinden yönetim ilkelerinin korunması, çağdaş demokrasilerin ortak bir meselesi haline gelmiş durumda.

Toplantıda, Gürcistan’a ilişkin de çeşitli tartışmalar yürütüldü. Özellikle yerel yöneticilerin bağımsız hareket alanlarının daraltılması, bütçe yönetiminde karşılaşılan zorluklar ve belediyelerin özerkliklerini güçlendirmeye yönelik reform ihtiyacı ön plana çıktı. Bu tür tartışmalar, yalnızca belirli ülkelere yönelik eleştiriler getirmekten çok, yerel yönetimlerin demokratik sistem içindeki rolünü güçlendirmeye odaklanan yapıcı bir yaklaşım içeriyor.

Türkiye’ye ilişkin olarak da İzleme Komitesi’nde çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Kongre’nin Türkiye raportörleri, ülkemizdeki yerel demokrasi işleyişine dair farklı görüşleri paylaştılar. Bu tür uluslararası platformlarda, ülkelerin demokratik uygulamaları ve yönetişim pratikleri karşılaştırmalı bir bakış açısıyla ele alınırken, aynı zamanda yerel yönetimlerin ulusal ve uluslararası bağlamda nasıl daha etkili hâle gelebileceği üzerine tartışmalar yürütülüyor. Ben de bu süreçte, Türkiye’nin 1878 yılından bu yana güçlü bir parlamenter geleneğe sahip olduğunu, ülkemizde yerel yönetimlerin uzun yıllara dayanan demokratik birikimle hareket ettiğini vurguladım.

Gelişen ve dönüşen bir yerel yönetim anlayışı, Türkiye’nin demokratik yapısının önemli bir parçası olacaktır. Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun yerel demokrasiyi güçlendirme noktasında yaptığı çalışmalar, bu demokratik geleneğin günümüzde nasıl geliştirilebileceğinin, hangi hususlara eğilmemiz gerektiğinin somut göstergelerini ortaya koyuyor. Türkiye’de yerel yönetimlerin katılımcı, şeffaf ve etkin bir şekilde işlemesi, hem vatandaşlarımızın doğrudan demokrasiden faydalanmasını sağlayacak hem de yönetim anlayışımızın küresel ölçekte daha güçlü bir örnek teşkil etmesine katkıda bulunacaktır.

Türkiye’nin yerel yönetimlerinin de uluslararası iş birliklerine daha fazla entegre olması, demokrasimizi güçlendirecek ve şehirlerimizin küresel rekabette daha etkin bir konuma gelmesini sağlayacaktır. Bu ilişkiler aynı zamanda yerel demokrasimizin güçlenmesi de için de bir yol haritası sunabilecek potansiyele sahip.

Yerel yönetimlerin demokratik sistem içinde güçlendirilmesi yalnızca bir idari mesele değil, aynı zamanda toplumsal katılımın artırılması açısından da büyük bir önem taşıyor. Türkiye’de belediyeler, yalnızca altyapı hizmetleri sağlayan kurumlar değil, aynı zamanda sosyal politikalar üreten, ekonomik kalkınmayı destekleyen ve vatandaşların doğrudan yönetime katılımını teşvik eden aktörler olarak öne çıkıyor. Bu nedenle, yerel yönetimlerin kurumsal kapasitelerinin güçlendirilmesi ve demokratik mekanizmalarının daha işler hale getirilmesi uzun vadede ülkemizin demokratik istikrarına katkı sağlayacaktır.

Özellikle uluslararası kamuoyunda sıklıkla tartışılan konulardan biri olan kayyum uygulamaları, yerel yönetimler ve merkezi yönetim arasındaki denge açısından bakıldığında ve demokratik teamüller noktasında, halkın iradesinin yansıması açısından değerlendirildiğinde önemli bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Komite toplantısında da bu husus gündeme geldi. Bu tür konuların, Türkiye’nin iç hukuk mekanizmaları ve demokratik teamülleri çerçevesinde ele alınması, en sağlıklı yaklaşım olacaktır. Esas mesele, uluslararası arenada yöneltilen eleştirileri bertaraf etmekten öte, Türkiye’nin kendi demokratik kurumlarını güçlendirmesi ve yerel yönetimler ile merkezi yönetim arasındaki dengeyi sağlıklı bir şekilde kurabilmesidir. Mesele, uluslararası arenada Türkiye’nin eleştirilmesi olarak görülmemelidir, mesele Türkiye’yi eleştirilecek bir duruma getirmemek olmalıdır.

Strazburg’daki toplantılar sırasında, yerel yönetimlerin uluslararası alanda daha etkin bir rol üstlenmesinin gerekliliği de sıkça vurgulandı. Avrupa Konseyi gibi uluslararası platformlar, yerel yönetimlerin diplomasi, kültürel iş birlikleri ve ekonomik kalkınma alanlarında daha fazla yer almasını sağlayan önemli araçlar sunuyor. Türkiye’deki belediyeler de bu platformlarda daha aktif rol alarak, hem ülkemizin uluslararası arenadaki görünürlüğünü artırabilir hem de yerel yönetimlerin kendi kapasitesini geliştirebilir. Öyle ki, Komite toplantısının ertesi gününde Avrupa Yerel Demokrasi Haftası kapsamında ülkemizden Altıeylül, Konak, Beykoz ve Büyükçekmece gibi belediyelerimizin de Strazburg’a gelerek sunum yapmaları çok kıymetliydi. 

Günümüzde şehirler artık sadece iç yönetim dinamikleriyle değil, küresel ilişkiler ve ulus-ötesi iş birlikleriyle de kendilerini konumlandırıyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin yerel yönetimlerinin de uluslararası iş birliklerine daha fazla entegre olması, demokrasimizi güçlendirecek ve şehirlerimizin küresel rekabette daha etkin bir konuma gelmesini sağlayacaktır. Bu ilişkiler aynı zamanda yerel demokrasimizin güçlenmesi de için de bir yol haritası sunabilecek potansiyele sahip. 

Strazburg’dan dönerken, yerel yönetimlerin yalnızca bir yönetim modeli değil, aynı zamanda demokrasinin en görünür yüzü olduğu gerçeği bir kez daha aklıma düştü. Türkiye’nin, yerel yönetimlerini güçlendirerek ve halkın yönetime katılımını artırarak, hem ulusal hem de uluslararası ölçekte daha güçlü bir demokrasi inşa etmesi mümkün. Bunun yolu, demokratik teamülleri yerelde güçlendirmek ve yerel yönetimleri, halkın iradesinin en güçlü yansıdığı alanlar haline getirmektir. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER