Soygun ve cinayet
SİYASETSoygun ve cinayet
HURDACIDA BULUNAN MGK BELGESİNDE FAİLİ MEÇHULLERİN İZİ VAR
“Bu sürecin ise en tepeden gelen emirlerle başlatıldığını ortaya koyan belge ise bir kağıt hurdacısından çıktı. Özal'ın evinden çıkıp kağıt hurdacısında bulunan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) belgesinde faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirilen sürecin izi var. Jandarma'ya verilen ve olup olmadığı yıllarca tartışılan 'Kürt işadamları' emri ilk kez resmi bir belgede yer alıyor. Özellikle 1990'larda paralel başbakanlık gibi olan MGK Genel Sekreterliği tarafından 22 Ocak 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunulmak üzere Özal’ın başyaverine teslim edilen ve tam 31 yıl sonra İstanbul’da bir kağıt hurdacısında bulunan ‘Gizli’ damgalı raporda, jandarmaya verilen talimatlar yer alıyor. O talimatlardan biri, "Örgüte destek sağladığı bilinen işadamlarına karşı özel tedbirler uygulamak" olarak yer alıyor. “ Belge ortaya çıktıktan sonra ne oldu? Onu da haberden okuyalım : “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Van Milletvekili Pervin Buldan, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın evinde bulunan ve daha sonra bir sahafta ortaya çıkan 'gizli' ibareli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Raporu’na dair Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verip, Meclis Başkanlığı’na ise araştırma önergesi sundu. 1990’lı yılların Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin, hukuk dışı operasyonların, köy boşaltmaların ve işkencelerin en fazla yaşandığı dönemlerin başında geldiği hatırlatılan önergelerde, söz konusu “gizli” ibareli “Psikolojik Etkinlik Raporu”nda Kürt iş adamlarının infazının MGK kararı olduğunun ilk kez “resmi” olarak tescillendiği ifade edildi. Önergede, Yılmaz ve Tunç’un yöneltilmesi istemiyle şu sorulara yer verildi: 1-İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmadığı gerçeğinden hareketle, yeni ortaya çıkan ve ağır insan hakları ihlalleri/suçlarının talimat belgesi niteliğinde sayılabilecek Psikolojik Etkinlik Raporu” da delil kabul edilerek hukuksuzluk politikalarının, faili meçhul cinayetlerin ve işkencelerin sorumlularının açığa çıkartılması ve yargılanması amacıyla herhangi bir çalışmanız var mıdır? 2-Zaman aşımı gerekçesiyle yargılaması düşen dava dosyalarının yeniden açılarak yargılama sürecinin başlatılması ile ilgili herhangi bir çalışmanız var mı?” Bütün bu gelişmelere rağmen konuyla ilgili bir sessizlik hakim… Ne bir ses, ne bir nefes, özellikle medyada… Varsa yoksa siyaset kurumundaki atraksiyonlar… Resmi karar organlarının insan öldürdüğü iddiasına sessiz kalan ülkede bir yandan da dehşetli bir soygun var. Geçen gün yazmıştım, anımsatayım: “Sefaletin dibine yuvarlanmamız, 5 yıl önce ‘Merkez Bankası Başkanını görevden aldık çünkü laf dinlemiyordu’ cümlesiyle başladı. Laf dinlemiyordu da ne yapıyordu? Siyasal talimatların baskısına boyun eğmiyor ve ‘faizleri’ indirmiyordu. Görevden alınması ile Merkez Bankası devre dışı kaldı. Ekonomi bilimi de saha dışına atıldı. Ekonomide de cehennemin kapıları açıldı. Aynı dönemde TC MB’nın ‘faizleri ve kurları’ düşük tutmak adına ‘128 milyar dolar’ da ağır ağır buharlaşmaya başlamıştı. Vikipedi şöyle yazıyor: 'Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın faizleri düşük tutmak adına dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak önderliğinde 128 milyar dolar harcadığı iddiası ve bunun çerçevesinde gelişen tepki ve olaylardır. Kasım 2020'de ABD'li yatırım bankası Goldman Sachs'ın tahminlerine göre merkez bankası Türkiye'de faizlerin düşük tutulması için 100 milyar dolardan fazla rezerv harcadı. Kerim Rota'nın tahminlerine göre 128 milyar dolarlık TCMB döviz rezerv satışına Mart 2019'da yerel seçimler öncesi başlandı.’ Aradan onca yıl geçti ama hala ‘TCMB hangi kuruma hangi tarihte, ne miktarda ve fiyattan döviz satışı yaptı?’ bilemiyoruz. Ancak bilinen şu ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük sermaye transferlerinden biri gerçekleşti. Merkez Bankası ortadan kalktı, ekonomi felç edildi ve bir zümre siyaset eliyle düzenlenen olağanüstü bir vurgun sonucu inanılmaz bir servete erişti. 23 Eylül 2021’de bu kez anayasa da yok sayılarak laik bir devlette ‘nas’ devreye sokuldu ve enflasyon yükselirken bütün literatüre kafa atılarak faiz indirimine gidildi. Ekonomi ve hukukun belinin kırılması sonucu işler çığırından çıktı. ‘2021 yılı Aralık ayında TCMB tarafından doların yükselişinin kontrol altına alınması için alınan tedbirler yeterli gelmediği için Hazine tarafından ödemesi yapılan Kur Korumalı Mevduat isimli sistem getirildi.’ Kur korumalı mevduat neydi: ‘KKM çerçevesinde gerçek kişiler, döviz mevduatlarını bozdurarak ya da mevcut TL mevduatlarını kullanarak varlıklarını vadeli KKM hesabına yatırmaları halinde TL mevduatlarını döviz alış kuru üzerinden dövize sabitleme, böylece kur artışı nedeniyle oluşabilecek zararlardan korunma olanağı elde etmektedir.’ Bu ne demek? Parası olanlar, parası olmayanların vergilerinden büyük bir servet transferi daha yaptı demek. ‘2023’te Merkez Bankasınca KKM’ye yapılan net ödemenin belli olmasıyla bu tutar daha kesin şekilde hesaplanabilecek ancak görünen, 2022 ve 2023’te Hazine ve Merkez Bankası’nın toplamda 47.8 milyar dolar dolayında bir ödeme yaptığı ortaya çıkıyor.’ Önce ‘nas’ denilerek anayasa ve iktisat bilimi katledildi… Arkasından Kur Korumalı Mevduat gibi bir vahşet yaratıldı… Ve bu KKM sayesinde yaklaşık 48 milyar dolar birilerinin hesaplarına aktarıldı.KKM SAYESİNDE 48 MİLYAR DOLAR BİRİLERİNİN HESAPLARINA AKTARILDI
Bu vahşi sermaye transferinin bugünkü maliyeti ne? ‘2023’te Merkez Bankasınca KKM’ye yapılan net ödemenin belli olmasıyla bu tutar daha kesin şekilde hesaplanabilecek ancak görünen, 2022 ve 2023’te Hazine ve Merkez Bankası’nın toplamda 47.8 milyar dolar dolayında bir ödeme yaptığı ortaya çıkıyor.’ Önce ‘nas’ denilerek anayasa ve iktisat bilimi katledildi… Arkasından Kur Korumalı Mevduat gibi bir vahşet yaratıldı… Ve bu KKM sayesinde yaklaşık 48 milyar dolar birilerinin hesaplarına aktarıldı. Kur Korumalı Mevduat ‘sisteminin’ Türkiye halkına bedeli bu oldu. Üstelik sadece şu anki bedel bu… Hesap daha da netleşince bedel artacak. Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir soygun da denebilir.” Cumhuriyet tarihinden önce de benzeri gelişmeler yaşanmıştı… Sonunda Osmanlı İmparatorluğu battı. Tevfik Fikret o şiiri boşuna yazmadı: “Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!” Şimdi dibe vurunca… Ülke çürüyünce, siyaset kurumunda da bir “yumuşama” muhabbeti başladı. İşe yarar mı, ne yapılır ise işe yarar? Düşüncemi tekrarlıyayım: “Şimdi siyasette ‘yumuşama’ olacakmış. Ne olacak yani? Siyaset yumuşayacak ama hukuksuzluk devam mı edecek? Yumuşamadan kastınız ne? Karşılıklı ‘kabul günleri’ yapmak mı? ‘Yumuşamanın’ tek bir formülü var: ‘Hukuka dönmek, anayasaya uymak, yargının hukuku boğmasını HSK eliyle derhal engellemek…’ Bunlar yapılmadan ‘yumuşama’ sadece laftan ibaret kalır. Bu ‘yumuşama’ laflarıyla siyaset kendi çıkarları doğrultusunda yeniden toplumu kandırmaya mı kalkışıyor? Her şey olabilir. Ama gerçekten hukuka uygun bir yapı oluşturulmadan hiçbir ‘algı operasyonu’ işe yaramaz. Hiç unutmayalım, ekonomi ve hukuk hançerlenerek Cumhuriyet tarihinin en büyük servet transferi yaşandı. Ülke çöktü, çürüdü. Hukuk olmadan da durum düzelmeyecek. ‘Siyasal yumuşama’ mı istiyorsunuz? Gideceğiniz tek yer hukuktur.” Bu iç karartıcı fiili duruma… Uçurumdan yuvarlanmaya karşın… Umutsuz olunmasın… Çürümüş siyaset kurumu halkı bir kez daha kandırmaya kalksa bile umutsuz olunmasın… Ekmek alamayan, baskıdan ve kibirden bıkan halkı artık palavralarla kandırmak mümkün değil çünkü… İşin en umut veren yanı da bu zaten…İlginizi Çekebilir