© Yeni Arayış

Soljenitsin’den alıntı yapmak kimin hakkı?

Soljenitsin’i örnek alan ondan alıntı yapan bir rejimin meşruiyet araçlarının arkasına sığınarak siyasi amaçlarını gerçekleştirmekten vebadan kaçar gibi kaçması gerekir. Sizden çok daha iyi yapılmışı vardır çünkü.

2025 Türkiye’sinde iktidar bloğunda yer alıp  Soljentisin’den alıntı yapmak 20. Yüzyıl tarihine dair önemli bir meydan okuma manasına geliyor.

Fahrettin Altun ilginç bir insan. O’nun Şehir Üniversitesi yıllarından kalan resimlerine baktığınızda bugünün kudretli İletişim Başkanına dair en küçük bir iz bulamazsınız. Şehir Üniversitesinin uzun saçlı akademisyeninin AKP ile beraber  giriştiği iş ve yüklendiği misyonu tek cümlede ifade edersek; “AKP’nin İstanbul’a diktiği kocaman gökdelenlerin rantını romantik bir gelecek tasavvuruna tahvil etmek” diyebiliriz.

Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasında Soljenitsin’den yaptığı alıntıyı Altun’un yazıya eklediğini kanıtlayamasam da bunun böyle olduğuna eminim.

Zaten İletişim Başkanının süzgecinden geçmeyen bir konuşmayı  öngörmek de saflık ve hiyerarşi cahilliği olurdu. Soljenitsin’den yapılan bu alıntının, karşı tarafı yalancılıkla suçlamaya dair olması ve bunu belagatla yapması nedeniyle seçildiğini düşünebiliriz.

Bununla beraber 2025 Türkiye’sinde iktidar blokunda yer alıp Soljentisin’den alıntı yapmak 20. Yüzyıl tarihine dair önemli bir meydan okuma manasına geliyor.

Tarihin görüp göreceği en uzun soluklu otoriter rejime ve onun ideolojik  aygıtlarına entelektüel savaş açmış bir yazar olan Soljenitsin’den yapılan alıntı bu sözlerin neye karşı söylendiğinin de hatırlanmasını zorunlu kılıyor.

Soljenitsin’in Twitter'ın (yada X’in) var olmadığı bir çağda arkadaşlarına yazdığı mektuplarda Stalin’i eleştirdiği için Gulag Takımadalarına sürgün edilmiş olması insanı ister istemez bugünlerle kıyaslamaya götürüyor.

Bugünün Rusya’sının Ukrayna’ya yaptıklarına bakarak kendilerini korumaya çalışan Baltık devletlerinden biri olan Estonya da uzun yıllar boyunca Sovyet Komünist Diktasının baskısı altında kalmıştı. Estonya’lı bir dostunun sakladığı el yazmaları olmasa onun en bilinen “Gulag Takımadaları” diye bir romanı da belki olamayacaktı.

Stalin’in ölümünden sonra Kruschev’in meşhur gizli konuşması ile gelişen “Destalinizasyon” döneminde biraz rahatlama bulan Soljenitsin için Kruschev şu cümleyi kurar: “Hepinizin içinde bir Stalinist var; hatta bende de var. Bu şeytani kötülükten kurtulmalıyız”  Bu kurtuluş için  Soljenitsin’in yazıları bir çıkış noktası olarak görülmektedir.

Soljenitsin’in hayatı soğuk savaşın boğduğu Sovyetler Birliği’nde hep uluslararası konjonktürden etkilenir. Sovyet rejiminin düşmanı olarak ilan edilen Soljenitsin’e dair “Alacağımız aksiyonlar hep bir uluslararası olaya denk gelir ve ertelenir” diye anlatır bir Sovyet Politbüro üyesi.

O zamanlarda da dış konjoktür muhaliflere nasıl davranılacağına dair kerteriz noktasıdır.  

Soljenitsin’in bir Soğuk Savaş figürü olarak üstlendiği rol üzerine çok fazla söz söylenebilir. Amerika ile Sovyetler arasındaki rekabetin hayatın en ince detayına kadar girdiği bir ortamda Soljenitsin’in din savunucusu kimliği de dahil olmak üzere pek çok özelliği bu dönem boyunca onu hep gündemde tutmuş ve Nobel kazanmasını sağlamıştır.

Sovyetler Birliği rejimi içinse kazanılan Nobel batı işbirlikçisi bir devlet düşmanının ihanetinin belgesinden başka bir şey değildir. Bu rejim düşmanını ülkesinde istemeyen Sovyet yönetimi en sonunda çareyi bu uslanmaz muhalifi sınır dışı etmekte bulur.

Soljenitsin’i bugünün Türkiye’sine taşıdığınızda yeriniz Soljenitsin’in yanı ise rejimin karşında konumlanırsınız. Soljenitsin’in  reel sosyalist sistem eleştirisine Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra gösterilen tepkiler ülke Amerika ile füze yarıştırırken gösterilemezdi. Soljenitsin ülkesine göre bir haindi . Onu dünya bir özgürlük savaşçısı olarak görürken kendi ülkesinin egemenleri için bir başbelası ve cezayı hak eden bir suçludan ötesi değildi. 

Zamanın ruhu ile araçların ve onların kullanım şeklinin değişmesi sizi daha demokrat yapmaz. Demokratlık özdedir ve bu  özün yıprandığını zarar gördüğünü düşünen herkes artık birer Soljenitsin’dir. 

Aynı anda 3 siyasi parti liderini birden hapse göndermiş, seçimle gelmiş iradeleri  atanmışlarla ikame edebilen bir rejim Soljenitsin’in hiç de hoşuna gitmezdi. 

2025’in dünyasında komünist rejimlerin cezalandırma metodları uygulanmıyor diye bayram edecek değiliz. 1918’de doğup 2008’de ölen Soljenitsin için 90 yıllık ömrü 19. yüzyılın hatıraları ile başlayıp milenyumdan birkaç yıl sonra sonlanan bir maceraydı.

Soljenitsin hayatının kış aylarını yaşarken doğan çocukların itiraz ettiği tepeden inmecilik siz aksini iddia etseniz de Soljenitsin’in itiraz ettiklerinden çok farklı değil.

Zamanın ruhu ile araçların ve onların kullanım şeklinin değişmesi sizi daha demokrat yapmaz. Demokratlık özdedir ve bu  özün yıprandığını zarar gördüğünü düşünen herkes artık birer Soljenitsin’dir.

Soljenitsin’i örnek alan ondan alıntı yapan bir rejimin meşruiyet araçlarının arkasına sığınarak siyasi amaçlarını gerçekleştirmekten vebadan kaçar gibi kaçması gerekir. Sizden çok daha iyi yapılmışı vardır çünkü.

HTŞ kayıtları ile insanları suçlamakla, arkasına muhbir yolladığınız Soljenitsin’i sorgulamak arasındaki fark niteliksel değildir. Bunu unutmayınız.

AKP’nin pek çok kurucusu gibi son olarak Hüseyin Kocabıyık’ın da partisiyle yollarını ayırmasına yol açan basit tarihsel bilgi Soljenitsin’in bir hain değil baskıcı rejimlere karşı duran bir vatansever olduğu gerçeğidir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER