© Yeni Arayış

Sokak oyunları: Kaybolan bir psikolojik miras

Çocukları olmayan sokaklara çekemeyiz, var olan sokaklar ise çoğu zaman güvenli değil. Ancak parklar,  yeni nesil sokak kültürüne uygun şekilde yeniden tasarlanabilir. Çocukların fiziksel, sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimini destekleyen kapsayıcı, güvenli ve yaratıcı oyun alanları inşa etmek, kentlerin çocuk dostu hale gelmesi için kritik bir adım

Oyun, yalnızca eğlenceli bir etkinlik değil, aynı zamanda çocuğun dünyayı anlamlandırdığı, toplumsal kuralları öğrendiği ve kendini keşfettiği bir süreçtir. Bu yönüyle sokak oyunları geçmişten günümüze taşınan sosyal, duygusal ve bilişsel kazanımları ifade eden psikolojik bir mirastır. Belli davranış kalıpları, değer yargıları ve duygusal tepkiler bu psikolojik miras içinde şekillenir. Bu aktarım şimdilerde ne yazık ki pek yapılamıyor. Çünkü sokak olmayınca sokak oyunları da olmuyor.

Toplumların ve yaşam koşullarının değişimi çocukluğu da dönüştürmekte. Bugünün çocuklarını kendi çocukluğumuz ile kıyasladığımızda içimizde özlem, şaşkınlık ve hayret duyguları ön plana çıkar. Bu özlem ve kıyaslamanın en belirgin boyutlarından biri, geçmişte sokak oyunlarıyla büyüyen nesilleri bilmemizden ve bu deneyimin modern çocuklukta giderek kaybolmasından kaynaklanmakta. Çocuk psikologlarına göre oyun, çocukluk döneminin temel yapı taşlarından biri olup, hayatın minyatür bir prototipi olarak değerlendirilmektedir. Oyun, yalnızca eğlenceli bir etkinlik değil, aynı zamanda çocuğun dünyayı anlamlandırdığı, toplumsal kuralları öğrendiği ve kendini keşfettiği bir süreçtir. Bu yönüyle sokak oyunları geçmişten günümüze taşınan sosyal, duygusal ve bilişsel kazanımları ifade eden psikolojik bir mirastır. Belli davranış kalıpları, değer yargıları ve duygusal tepkiler bu psikolojik miras içinde şekillenir. Bu aktarım şimdilerde ne yazık ki pek yapılamıyor. Çünkü sokak olmayınca sokak oyunları da olmuyor.

Sokak oyunları, çocuğun ilk kamusal alan deneyimi olarak büyük bir öneme sahip. Çocuk, evden dışarı adım attığı anda parklarda, sokaklarda ve oyun alanlarında ailesinden bağımsız olarak farklı bireylerle etkileşime girer. Kamusal alan, bireyin yalnızca kendi varlığını değil, aynı zamanda diğer insanlarla kurduğu ilişkileri de şekillendirdiği bir etkileşim sahasıdır. Sokak, bu bağlamda bireylere hem özgürlük hem de sınırlarını keşfetme fırsatı sunar. Sokakta geçirilen zaman, yalnızca eğlenceden ibaret değil, aynı zamanda bireyin başkalarıyla uyum içinde hareket etmeyi öğrendiği, dayanışmayı deneyimlediği ve çatışmaları çözmeyi keşfettiği bir toplumsallaşma sürecinin önemli bir parçası olmuştur. Bu süreç, çocuğun sosyal, duygusal, ahlaki ve vicdani gelişimine doğrudan katkıda bulunan bir sınav niteliği de taşır. Her yeni oyun, çocuğun sosyal ortamı yeniden kurgulamasına, yeni stratejiler geliştirmesine ve farklı sosyal roller üstlenerek çevresiyle uyum sağlamasına olanak tanır. Bu dinamik süreç içerisinde, her yaş grubundaki çocuk, oyunlar aracılığıyla farklı türde beceriler edinir. Biriktirdiği deneyimleri farklı kamusal alanlarda kullanır, sınar, dener ve zamanla bu becerileri içselleştirerek kişisel ve toplumsal gelişimini şekillendirir. 

1980’li yılların çocukları, bu sürecin tanıkları ve aktörleri olarak sokak deneyiminin bireysel ve toplumsal gelişime sunduğu katkıyı doğrudan yaşamışlardır. Bizler, sokakta büyüyen nesiller olarak, deneyim çemberimizden geçen özgürlüğü sınadık, sınandık, farklılıklarla karşılaştık, çatıştık ve çözümler ürettik. Nerede nasıl duracağımızı, kimlerle nasıl ilişki kuracağımızı, sorunlarımızı kimlerle ve nasıl çözebileceğimizi öğrendik. Sokak, bizlere yalnızca oyun alanı sunmadı; aynı zamanda çoklu duygu durumları içinde hareket etme, empati geliştirme ve sosyal becerileri güçlendirme imkânı verdi. Ergenlik dönemine özgü kaygılar, hayal kırıklıkları, küçük meselelerin büyük sorunlara dönüşmesi gibi olgular, sokakta paylaşılarak ve kolektif oyunların içinde eritilerek yönetildi. İster beğenelim ister beğenmeyelim, bu oyunlar bizim eğilimlerimize ve yaşam pratiklerimize sirayet etti. Günümüz çocukları için bu tür duygusal süreçler daha bireyselleşmiş, dolayısıyla içsel olarak daha zorlayıcı bir hale gelmiştir. Ama en önemlisi şimdinin çocukları özgürlüklerinin kısıtlandığının farkında bile değiller.

Geçmişte sokaklar, çocukların bireysel gelişimlerini toplumsal bağlam içinde deneyimlemelerine olanak tanırken, günümüzde bu alanın daralması, çocuklukta derin bir dönüşüme yol açmakta.

ÇOCUKLUKTA DERİN DÖNÜŞÜM

Günümüz çocukları, önceki kuşakların hayal bile edemeyeceği olanaklara sahip olsalar da kamusal alanı deneyimlemeden büyüme gerçeği ile karşı karşıyalar. Bu deneyim eksikliği, çocukların toplumsal becerilerini nasıl şekillendirdiği konusunda önemli bir tartışma alanı yaratmakta. Geçmişte sokaklar, çocukların bireysel gelişimlerini toplumsal bağlam içinde deneyimlemelerine olanak tanırken, günümüzde bu alanın daralması, çocuklukta derin bir dönüşüme yol açmakta. Bu bağlamda, çocukların oyun aracılığıyla hem bireysel hem de toplumsal gelişimlerini destekleyecek mekânlar yaratmak ve oyun kültürünü yeniden canlandırmak, çağdaş pedagojik yaklaşımlar açısından önemli bir gereklilik olarak öne çıkmakta.

Teknoloji, şehirleşme, güvenlik kaygıları ve ekran bağımlılığı, sokak oyunlarının günümüzdeki en büyük engelleyicileri olarak görülüyor. Modern kentleşme ile birlikte mahalle kavramı dönüşmüş, çocukların özgürce oyun oynayabileceği sokaklar azalmış, hatta birçok yerde tamamen yok olmuştur. Aileler, değişen çevresel koşullar nedeniyle çocuklarını sokaktan uzak tutma eğilimindeler. Bilinmeyenle karşılaşma korkusu, olası tehlikelerle temas etme endişesi ve güvenli oyun alanlarının azalması, çocukların dış dünyayla etkileşim kurmasını büyük ölçüde sınırlandırmaktadır.

Çocukları olmayan sokaklara çekemeyiz, var olan sokaklar ise çoğu zaman güvenli değil. Ancak parklar,  yeni nesil sokak kültürüne uygun şekilde yeniden tasarlanabilir. Çocukların fiziksel, sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimini destekleyen kapsayıcı, güvenli ve yaratıcı oyun alanları inşa etmek, kentlerin çocuk dostu hale gelmesi için kritik bir adım. Özellikle mahalle içlerinde veya sokak aralarında bulunan küçük parklar, daha işlevsel ve kapsamlı şekilde tasarlanarak çocukların uğrak noktası hâline getirilebilir. Farklı yaş gruplarına özel fiziksel aktiviteler tasarlanarak, farklı oyunlar üzerinden çeşitli becerilerin gelişmesi sağlanabilir. Örneğin, küçük yaş grupları için duyusal oyun alanları, büyük yaş grupları için denge, dayanıklılık ve motor becerilerini geliştiren oyun unsurları yer alabilir. Kentlerin belli noktalarına monte edilen büyük boy satranç taşları ile sokak satrancı algısı yerleşiyor ve dikkat de çekiyor. Dev puzzle’lar, labirent oyunları da pekâlâ yapılabilir. Şehir planlayıcılarının çocuk pedagogları ile yapacakları iş birliği ile kentler sokak oyunlarının görselliği ile bambaşka bir çehreye bürünebilir.

Sokak oyunlarını bu hamleler ile çocukların yeniden bir kamusal alanı hâline getirmek zorundayız. Sanal dünya görsel olarak renkli ve çekici olabilir, ancak bu ortamda büyüyen bir çocuk, gerçek hayatın karmaşık ve çok katmanlı sosyal etkileşimlerinden uzak kalma riski taşır. Oyun ise asla eskimez. Çünkü oyunun ruhu vardır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER