© Yeni Arayış

Siyaset tenceresi kaynıyor!

Siyaset tenceresi kaynıyor!

Beklentim odur ki bu seçimlerden sonra Türkiye’de siyasi alanda bayağı büyük bir temizlik olacak. Üstelik bu sadece AKP ve CHP’de değil bence bütün partilerde olacak. Farkında mısınız bilmiyorum ama neredeyse bütün partiler ve adaylar kendi seçmenleriyle tuhaf şeyler yaşıyorlar. Mesela, Erdoğan bir mitingde il başkanının elini kaldırmaya kalktığında toplumdan protesto seslerinin yükselmesi gibi. Ya da CHP’de, seçimlerde Kürt seçmeninin oylarını da etkileyecek DEM parti seçmeniyle dikkatli bir dil tutturulmaya çalışılırken, bir adayın “Ben seçilirsem belediyeye DEM partilileri almayacağım” sözleri gibi. Başka örnekler de var ama bu ikisi, gözlemimi, ya da beklentimi diyeyim, anlatmak için yeterli. Beklentim odur ki bu seçimlerden sonra Türkiye’de siyasi alanda bayağı büyük bir temizlik olacak. Üstelik bu sadece AKP ve CHP’de değil bence bütün partilerde olacak. Siyasi elitlerden başlayarak bu toplumun kafası öylesine karışık ki hangi durumda ne yapılması gerektiğini dahi sağlıklı düşünemiyor. Kanımca bu durumun en temel nedeni Türkiye’nin bir devlet olmasına rağmen bir toplum olamamış olması. Rahmetli Dr. Hikmet Kıvılcımlı dışında kimse de bu büyük sorunsalın nedenleri konusunda şimdiye dek bir çaba çıkaramadı.

TOPLUM OLAMAMA SORUNSALI VE KIVILCIMLI

Siyasi elitlerden başlayarak diyebilirim ki bu toplumun kafası öylesine karışık ki hangi durumda ne yapılması gerektiğini dahi sağlıklı düşünemiyor. Kanımca bu durumun en temel nedeni Türkiye’nin bir devlet olmasına rağmen bir toplum olamamış olması. Birçok insan bu tespit gibi benzer tespitler yapmış olmasına rağmen bu durumun nedenleri konusunda yeterince aydınlanmış değiliz. Rahmetli Dr. Hikmet Kıvılcımlı dışında kimse de bu büyük sorunsalın nedenleri konusunda şimdiye dek bir çaba çıkaramadı. Tabii ki rahmetli İnalcık, Karpat, Barkan, Genç gibi tarihçilerimizin emeklerine sözüm yok. Ama onların da ortaya koydukları üzerinden bir toplum analizine şiddetle ihtiyaç var. Bu tuhaf durumun nedenlerinin Osmanlıya kadar uzanan bir yanı var kuşkusuz ama ulus-devletin kuruluşundan bu yana çözülememiş, ya da zorlayarak çözülmüş, ya da çözülmesi göze alınamamış sorunlar bugün daha etkili. Görebildiğim kadarıyla bunların içindeki en önemlisi “Kürt sorunu” dediğimiz sorun. “Yine mi?” diyenleriniz olabilir. Ama bence bu ülkede gerçek bir demokrasinin üretilememiş olmasının, gerçek bir kalkınmanın yaratılamamış olmasının, demokrasinin bir yönetim biçimi olmaktan öte bir yaşam tarzı olduğunun içselleştirememiş olmasının ve daha birçok eksikliğin nedeni bence bu “Kürt sorunu” dediğimiz sorunun çözülememiş olması. Çünkü bu sorun, öylesine bir sorun ki 600 yıllık bir geçmişi olup da parçalana parçalana ancak Anadolu gibi görece küçük bir coğrafyada egemenlik kurmuş bir imparatorluğun çocuklarının ülkenin daha da parçalanabileceği korkusuyla ilgili. Bu korku devletlerin ancak yüz-yüzelli yıllık ömürleri vardır diyen İbni Haldun gibi bir dehanın fikirleriyle eğitilmiş Osmanlı devlet sınıfının devamı olan siyaset elitimiz bu nedenle de korkuyor. Türkiye’nin çok kimlikli yapısından çok ileri, katılımcı ve kapsayıcı yeni bir “demokrasi” üretebilecek “demokrat” bir siyasete ihtiyaç var. Bunun yolu da “Kürt sorunu” denilen sorunu çözmek cesaretini göstermekten geçiyor. 

DEMOKRASİ VE KÜRT SORUNU

Ama doğrusu böyle bir korkunun kölesi olmaktansa Kürtlere inanarak, onlara güvenerek daha ileri bir demokrasinin temellerini atmak da mümkün. Terörle ilişkilendirilerek yerin dibine sokulmaya çalışılan DEM partinin söylediklerini ne AKP’lilerin ve ne de CHP’lilerin anlayabileceklerini ben sanmıyorum. Sanmıyorum çünkü onların zihin dünyalarında “tekçilik” hakim. Onlar Türkiye toplumunu ya “ırk” ya “din” ya da “vatandaş” olarak anlamak istiyorlar. Bu da onları “Türk milliyetçisi”, “Siyasal İslamcı” ya da “liberal” yapıyor. Oysa Türkiye’nin çok kimlikli yapısından çok ileri, katılımcı ve kapsayıcı yeni bir “demokrasi” üretebilecek “demokrat” bir siyasete ihtiyaç var. Bunun yolu da “Kürt sorunu” denilen sorunu çözmek cesaretini göstermekten geçiyor. Bu seçimlerin nelere yol açacağını bilmiyoruz. Ama yazının girişinde de verdiğim örneklerden gidersek bu seçimlerde siyasi partilerle seçmenleri arasındaki ittifakların bambaşka biçimde gelişebileceği olasılığı az değil. Kim bilir 2002 seçimlerinde nasıl bir çok parti ve lider siyaset alanından göçüp gittiyse bu seçimlerde de benzer bir şeylerin olması mümkün. Şeriat ve hilafet gibi sloganların ortalığa rahatça dökülebildiği bu ülkede bakalım halk ne söyleyecek? Kurucu babaların çizdiği yolun üzerindeki molozların kaldırılmasını mı, yoksa cumhuriyeti paranteze almak isteyenlerin önünün açılmasını mı yoksa daha özgür, daha demokrat bir Türkiye toplumunun yaratılmasını mı seçecek. Birlikte göreceğiz!

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER