Siyasallaşan yargının en uzun günü
SİYASETİktidar bloku, bir anlamda muhalefetsiz Türkiye’yi geçmişin pratikleriyle inşa etme girişiminde. Bunun için de yargı kullanılıyor. Bu açıdan dün, siyasallaşan yargının en uzun günü oldu. Bu günleri de daha çok göreceğimizi tahmin etmek güç değil.
“Türkiye gerçekten zor günlerden geçiyor” cümlesini geride kalan yıllar içinde ben değil binlerce gazeteci, yazar tarafından ifade edilmiştir.
Belki durumumuz Çin atasözünün dediği gibi “tuhaf zamanlar”a daha çok benziyor.
Türkiye sadece siyasi alanda değil farklı alanlarda sert bir kutuplaşma yaşıyor. Bu bir anlamda zihinsel bir kutuplaşma örneği olarak karşımızda.
Bunun temel nedeni siyasi iktidar blokunun siyasi kamusal söyleminin, siyasi pratiklerinin ülkenin neredeyse yarısı tarafından gerçeğe tekabül etmiyor.
Mesela toplumun büyük bir kısmı ekonomik kriz içindeyken, iktidar elitlerinin söylemleri, kendilerine yakın medyayı izlediğimizde bu krizin Türkiye’de değil farklı bir ülkede yaşandığına ikna olabilirsiniz.
Bu söylemlere ve medyayı izlediğimizde dünyanın en refah ülkelerinden biri olduğunuza inanabilirsiniz.
Sadece ekonomi alanında değil.
***
Benzer şeyi hukuk alanında da söyleyebiliriz.
Türkiye’de hukuk önünde eşit olanlar ile daha eşit olanlar var. İktidara muhalefet edenlerin eşit ama iktidara yakın olanların ise daha eşit olduğu bir pratik var karşımızda.
Dün olanları bir düşünün.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında konuşmasını bitirdikten yaklaşık 30-40 dakika sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’na hakaret ettiği gerekçesiyle soruşturma açıldı.
CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın İstanbul Cumhuriyet Savcısı ile ilgili sosyal medya paylaşımı nedeniyle gözaltına alındı ve adli kontrolle serbest bırakıldı. Ama aynı paylaşımı sonradan yapanlara da soruşturma açılacağı bildirildi.
Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ hakkında Antalya’da yaptığı bir konuşmada Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesi açılan soruşturmada nedeniyle bu satırların yazıldığı saatlerde Ankara’da gözaltına alındı. İfadesi alınmak üzere İstanbul’a götürülecek.
Bunlar sadece dün olanlar.
Ve bu olanlar Bahçeli’nin Meclis açılışında Dem Partililerle tokalaşması üzerine ; “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” açıklamasını takip eden dönemde oluyor
Bugün ne olacak göreceğiz.
***
Görüldüğü gibi, ülkenin pek çok alanında zihni bölünme hali devam ediyor.
Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo sadece Erdoğan değil Bahçeli ile birlikte devlet blokunun siyasi tercihlerinin sonucu.
Açıkçası bu siyasi pratikler, geçmişte siyasi tarihimizde bildiğimiz alışkanlıklar.
Bugün iktidar bloku, bir anlamda muhalefetsiz Türkiye’yi geçmişin pratikleriyle inşa etme girişiminde. Bunun için de yargı kullanılıyor. Ama bağımsız ve tarafsız yargı ile değil, yürütmeye bağlanmış yargı aracılığıyla.
Bu açıdan dün siyasallaşan yargının en uzun günü oldu. Bu günleri de daha çok göreceğimizi tahmin etmek güç değil.
İktidar bloku, iç cephe söylemi ile önce “yerli ve milli” muhalefet inşa etmeyi denedi. Yeni açılım süreciyle buna Dem Parti’yi ikna etmiş görülüyor. İktidarın siyasi tercihlerine karşı çıkanları ise yargı yoluyla ikna etmeye çalışıyor. Özetle iktidar bloku muhalefetsiz Türkiye arzusunu açıkça ifade ediyor.
***
Diğer yanda yukarıda ifade etmeye çalıştığım kutuplaşma ve zihni bölünme hali de son döneme özgü bir şey olmasa da son 10-12 yılda çok da derinleşti ve toplumsal kesimler arasında fay hatları açıldı.
Bu açıdan Türkiye, geçmişten bu yana toplum olmayı başaramamış bir ülke. Yani Türkiye hiç bir zaman toplumsal farklılıkların kamusal alanda eşit biçimde bir arada yaşayabildiği, birbiriyle etkileşim içinde olduğu bir ülke olmadı.
Türkiye’de tüm toplumsal farklılıklar kendi özel alanlarında, kendi gettolarında yaşadılar, yaşamaya devam ediyorlar. Gündelik hayatlarında pazar işlevi gören kamusal alana çıktılar, alış-veriş yaptılar ama birlikte yaşamadılar.
Ve devlet iktidarlar aracılığıyla bir güç olarak bu bölünmüşlüğü farklı toplumsal sorunlar karşısında sürekli kullandı.
Devletin iktidar aracılığıyla farklı toplumsal kesimlerle hep değişen koalisyonlar kurdu. Ve bu süreçte sadece değişen “ötekileştirilenler” oldu.
İktidar bloku, iç cephe söylemi ile önce “yerli ve milli” muhalefet inşa etmeyi denedi. Yeni açılım süreciyle buna Dem Parti’yi ikna etmiş görülüyor. İktidarın siyasi tercihlerine karşı çıkanları ise yargı yoluyla ikna etmeye çalışıyor. Özetle iktidar bloku muhalefetsiz Türkiye arzusunu açıkça ifade ediyor.
Bunun için yargıyı da kullanmaktan çekinmiyor.
Bu gerçekler ortadayken, iktidara muhalefete eden tüm muhaliflere, siyaseten ortaklık yapmaktan başka bir seçenek bulunmamaktadır.
Bu süreçte CHP, muhalefetin lideri olarak siyaseten bu sürecin taşıyıcısı olmak zorundadır. Ama bu taşıyıcılı anca gerçekçi bir siyasi okumayla başlayabilir. CHP’nin bu sorumluluğun ağırlığını taşıyacak liderlik, program ve kadro ile toplumun karşısına çıkma zorunluluğu vardır.
Hem de geç olmadan…
İlginizi Çekebilir