© Yeni Arayış

Simurg’u bulmaya cesaretin var mı?

Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayrında anlatılan Simurg’un hikâyesi, sadece kuşların mitolojik bir yolculuğu değil; insanın kendisiyle yüzleşmekten nasıl kaçındığını, kaçtıkça da içindeki hakikati nasıl yitirdiğini anlatır.

Hiç kendini bulmaktan korktun mu? O derin, karanlık kuyunun dibine bakıp, orada gördüğün şeyin seni altüst edeceğini düşündüğün oldu mu? Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayrında anlatılan Simurg’un hikâyesi, sadece kuşların mitolojik bir yolculuğu değil; insanın kendisiyle yüzleşmekten nasıl kaçındığını, kaçtıkça da içindeki hakikati nasıl yitirdiğini anlatır.

Hikâye, kuşların dünyasında geçiyor. Hepsi, hükümdarları Simurg’u bulmak için bir araya gelir. Ancak bu yolculuk, onları yalnızca yedi vadiden değil, kendi korkularından, zaaflarından ve hayallerinden de geçirecektir: Talep Vadisi’nde arzularıyla yanacak, Aşk Vadisi’nde kendilerini kaybedecek, Hayret Vadisi’nde bildikleri her şeyden şüphe edeceklerdir. Ve en sonunda, Yok Oluş Vadisi’nde benliklerini tamamen yitirerek gerçeğe ulaşacaklardır. Simurg’un hikâyesi, aslında psikolojik bir çözülme ve yeniden inşa sürecidir.

Attar, bu yolculuğu tarif ederken sorar: “Bir kralı arıyorsan, önce kendi kalbini fethetmelisin.” İşte burada devreye asıl mesele girer: İnsan, kalbine bakmaya cesaret eder mi? Çünkü orada karşılaşacağı şey, yalnızca iyi yanları değildir. Korkular, eksiklikler, hayal kırıklıkları ve karanlık arzular da orada bekler. İnsan, bunlarla yüzleşmektense dış dünyada bir şeyler aramayı tercih eder: Daha çok başarı, daha çok insan, daha çok dikkat… Oysa Simurg hep aynıdır; dışarıda değil, içeride saklıdır.

Hepimiz kendi içimizdeki Simurg’a ulaşmak için bir yolculuğa çıkabiliriz, ama bu yolda yürüyenler sadece korkularını bırakabilenlerdir. Peki ya sen? Kalbine inmeye, kendi Simurg’unla yüzleşmeye cesaretin var mı?

KENDİ SİMURG’UNLA YÜZLEŞMEYE CESARETİN VAR MI?

Kuşların sonunda Simurg’a ulaşması bir zafer gibi görünse de gerçek yüzleşme burada başlar. Simurg, aradıkları bir lider değil, onların kendi yansımalarıdır. Hikâyenin en çarpıcı noktasında şunu öğreniriz: Kendini aramak, aslında kendinle yüzleşmektir. Ve kendinle yüzleşmek, tüm maskelerini, tüm yalanlarını bir bir yere sermek demektir. Kaç kuş bunu başarır? Binlercesinden sadece otuzu hayatta kalır.

Bu, hepimize derin bir mesajdır: Hepimiz kendi içimizdeki Simurg’a ulaşmak için bir yolculuğa çıkabiliriz, ama bu yolda yürüyenler sadece korkularını bırakabilenlerdir. Peki ya sen? Kalbine inmeye, kendi Simurg’unla yüzleşmeye cesaretin var mı? Yoksa onun seni altüst edeceğinden korktuğun için bu yolculuğu hiç başlatmayacak mısın? Belki de asıl kaybetmek, hiç yola çıkmamaktır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER