© Yeni Arayış

Seçim Türkiye’nin dış ilişkilerini nasıl etkileyecek?

Seçim Türkiye’nin dış ilişkilerini nasıl etkileyecek?

Tıpkı, sandık zaferini elde etmek gibi otoriterliğin panzehirinin mucidinin Türkiye olduğunu göstermek zahmetli olacak.  Sadece İmamoğlu değil; tüm demokrat yerel yöneticiler için “Uluslararası ilişkiler ağlarıyla ördük yurdun dört bir yanını” diyebilmek başlıca hedeflerinden birine dönüşmeli. Başta CHP, Türkiye’nin muhalefeti önlerinde yerel seçimlerle açılan yeni ve temiz bir sayfa açılmasının kutlamasını yapıp, keyfini çıkaracak lükse sahip değil ne yazık ki… Seçim sonuçlarının netleşmesinin üzerinden 24 saat geçti geçmedi; Van’dan İstanbul’a ortalık karıştırıldı. Yerel seçimlerde ilk kez ve tekrardan kazanılan yerlerin seçilenlerinin, çok ama çok çalışması gerek ve de hemen hiç hata yapmamaları… Bunun ötesinde, yerel de yapılacakların ötesinde; yerel yönetimlerin ve “Türkiye’nin en yüksek oy alan partisi” payesinin son sahibi CHP başta olmak üzere, dış dünyaya da açılmaları gerek. Seçim, Türkiye’nin dış ilişkilerini şu aşamada etkilemeyecek. Özellikle Batı tarafından, Mayıs 2023 seçimlerinin sonuçları, “Türkiye’nin kalıcı ve hatta nihai lideri artık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan” algısı içselleştirildi. Diğer bir deyişle, “artık Türkiye’nin tapusu Erdoğan’da” gibi bir algı oluştu.

SEÇİM, TÜRKİYE’NİN DIŞ İLİŞKİLERİNİ ŞU AŞAMADA ETKİLEMEYECEK

Başta sorduğumuz sorunun yanıtını verelim: Seçim, Türkiye’nin dış ilişkilerini şu aşamada etkilemeyecek. Özellikle Batı tarafından, Mayıs 2023 seçimlerinin sonuçları, “Türkiye’nin kalıcı ve hatta nihai lideri artık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan” algısı içselleştirildi. Diğer bir deyişle, “artık Türkiye’nin tapusu Erdoğan’da” gibi bir algı oluştu. ABD’de Joe Biden Yönetimi’nin, Türkiye’deki seçimlerin tam da arifesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beyaz Saray’ın misafiri olacağı haberini vermesi, çok da tesadüfi değildi. ABD Dışişleri Bakanlığı veya Dış Bakanı Antony Blinken, Türkiye’de seçimlerin sonucuna dair herhangi bir açıklama da yapılmadı. Joe Biden Yönetimi’nin ana ideolojik odağı olarak “otokrasilere karşı demokrasiler” ana fikrini belirlemiş olsa da, Türkiye muhalefetinin seçim başarısını görmezden gelmesi, bilinçli bir seçim. Tam Erdoğan ile ilişkileri (Türkiye demiyorum özellikle) rayını oturturken, bir yol kazası yaşamak istemiyor Biden Yönetimi.. Avrupa Birliği cephesinde de benzer bir sessizlik hakimdi. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Türkiye muhalefetinin seçim başarısına yönelik tek bir kelime etmedi. Oysa, AB’nin bu iki en üst düzey siyasetçisi, Mayıs seçimleri sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik etmiş ve bir arada çalışmayı hevesle beklediklerine işaret etmişlerdi. AB de, hem Türkiye’yi artık “uzak bir vaka” olarak görmek istiyor, hem de öncelikleri çok farklılaştı ve odağı Türkiye’den çok uzaklaştı. Gelebilen tebriklerin işaret ettikleri Avrupa Birliği’nden son derece “steril” iki açıklama yapıldı: AB Dış İlişkiler ile Güvenlik Komisyoneri Josep Borrell Fontelles ve AB Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sánchez Amor’un yerel seçime yönelik kuru kuru, kerhen paylaşımlarda bulunması dikkat çekiciydi. Borrell, muhalefetin zaferini zikretmeyip, “sakin ve profesyonel” şekilde geçen seçimler için Türkiye’yi kutluyordu. Amor ise, “seçilmiş tüm belediye başkanları ve özellikle seçimin kesin kazananı CHP’yi kutluyorum” paylaşımı, her ne kadar muhalefete atıf yapan tek AB kaynaklı mesaj olsa da, olabileceğin minimumu idi. Gerçi, Avrupa Parlamentosu’nun sağ muhafazakâr kanadının parlamento grubu Avrupa Halk Partisi’nin Genel Başkanı Manfred Weber’in, seçim sonuçları belli olduktan sonra adeta panikle, “Türkiye’nin AB üyeliği, her iki tarafı da bunaltır” minvalinde bir mesaj paylaştığı düşünülürse, kuru kutlamaları takdir etmek gerek belki… Veya İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz’ın “gıcıklığına”, CHP, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı kutlamasını ele alalım; bu da, gayet kötü niyetli bir kutlamaydı. Tek içten ve demokrasinin zaferine hakkını veren uluslararası kutlama Avrupa’nın sosyal demokrat kanadından geldi. Bu da, Özel’in son dönemde Sosyalist Enternasyonel’in Başkan Yardımcısı olmak gibi hamlelerinin, kısa sürede meyve verdiğini gösteriyor.

TEK İÇTEN KUTLAMA AVRUPA’NIN SOSYAL DEMOKRAT KANADINDAN

Tek içten ve demokrasinin zaferine hakkını veren uluslararası kutlama Avrupa’nın sosyal demokrat kanadından geldi. CHP Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada, “Sosyalist Enternasyonal Başkanı ve İspanya Sosyalist İşçi Partisi Genel Başkanı Pedro Sánchez, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu Başkanı Frank Schwabe ile Sosyalist Enternasyonal Başkanlık Kurulu Üyeleri ve Avrupa’daki sosyal demokrat siyasi parti liderlerinin” Özgür Özel’e tebrik mesajlarını bizzat ilettiği belirtildi. Bu da, Özel’in son dönemde Sosyalist Enternasyonel’in Başkan Yardımcısı olmak gibi hamlelerinin, kısa sürede meyve verdiğini gösteriyor. Polonya gibi ilgi görmedi Türkiye’nin yerel seçimlerinde, tüm haksız rekabet ortamına ve sistemin otoriterliğinin ağır basmasına rağmen, muhalefetin kazanabilmesi; bu seçim zaferini de, son derece demokratik söylemlerle ve politikalarla elde etmesi yeterince takdir edilemedi. Oysa, 2023 Ekim’inde Polonya’nın genel seçimlerinde muhalefetin, popülist sağı iktidardan etmesi, bambaşka bir heves ve heyecan ile karşılanmıştı. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin muhalefeti, siyasette değişim isteyenleri; Türkiye’nin demokratları, yalnız başlarına…Kendi demokrasi mücadelelerini kendileri vermek zorunda. Yerel seçimlerin “Demokrat Tsunami’sine, dış dünyanın ilgisizliği biraz “Türkiye yorgunluğu”, biraz Ukrayna ve Gazze Savaşları’nın gündemi tamamen başka jeopolitik alanlara kaydırması ve biraz da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arayı bozmama kaygısından kaynaklanıyor.  Ekrem İmamoğlu, tarihte ve bugün stratejik öneme sahip bir kent olmayı sürdüren İstanbul’un yerel yöneticisi olarak, dünyadan da en çok ilgiyi görmesi beklenecek belediye başkanı.

İMAMOĞLU, DÜNYADAN EN ÇOK İLGİ GÖRMESİ BEKLENEN BELEDİYE BAŞKANI

Tabii, Mayıs seçimleri tüm dünya tarafından büyük bir merakla takip edildikten sonra 14 Mayıs gecesinin her bakımdan muhalefet için bir “fiyasko” olarak algılanmasının da bugünkü kayıtsızlıkta etkisi var. 31 Mart yerel seçimleri, haber olarak da fazla takip edilmediğinden, CHP başta olmak üzere muhalefetin nasıl bir “mucize zafer” elde ettiği de, tam anlaşılamadı. Hele İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun üzerine nasıl bir tazyik bindirildiği; İmamoğlu’nun imkansızı başarıp “herkese ve her şeye rağmen” bir siyasi, demokratik zafer kazandığı tam anlaşılamadı. Dünya başkentinden dünyaya otokrasi panzehiri Ekrem İmamoğlu, tarihte ve bugün stratejik öneme sahip bir kent olmayı sürdüren İstanbul’un yerel yöneticisi olarak, dünyadan da en çok ilgiyi görmesi beklenecek belediye başkanı. Kendisi de, seçim gecesi galibiyetini ilan ettiği konuşmasında, “dünya demokrasisinin kalbi Türkiye’de atıyor” diyerek önemli bir çıkış yapmıştı. Tıpkı, sandık zaferini elde etmek gibi dünya ile ilişkileri yeniden, daha sağlam kurmak ve otoriterliğin panzehirinin mucidinin Türkiye olduğunu göstermek zahmetli olacak. Sadece İmamoğlu değil; Türkiye’nin tüm demokrat yerel yöneticilerinin dünyanın, Batı Doğu demeden her yeriyle ilişkilerini örmek öncelikleri olmalı. “Uluslararası ilişkiler ağlarıyla ördük yurdun dört bir yanını” diyebilmek başlıca hedeflerinden birine dönüşmeli.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER