© Yeni Arayış

‘Resmi görüşler’ ‘öz fikirleri’ bastırırken

‘Resmi görüşler’ ‘öz fikirleri’ bastırırken

Danışmanın sözleri sınıfta başka bir tartışmayı başlatmış olsa da siyasete giren iyi insanların, siyasete girdikten sonra neden farklı olduğunun açık bir özeti gibiydi. Siyasette öz fikirlerinize yer yoktu, asıl olan resmi görüşlerdi. Sizi siyasete öz fikirleriniz taşısa da siyasette asıl olan resmi görüşlerdi. Elbette bunun istisnaları hep olacaktı ama bunlar o kadar azdı ki… Programda altı hafta geride kalmıştı. Cumartesi yapılan teorik derslerden çok, pazar günü siyasetçilerin katıldığı pratik dersler daha ilginç ve öğretici geçiyordu. Konu ne olursa olsun, her derste anlatılanlar gösteriyordu ki siyasetin teorisi ile pratiği arasındaki makas farkı çok ama çok açıktı. Bu makas farkının kaynağı siyasetin kendisinden mi, yoksa insan malzemesinden mi olduğunu uzun uzun tartışmak gerekiyordu. Ama programa katılan siyasilerden gördüğüm şu ki yaşanan sorun sistemden kaynaklanıyordu. Çünkü kendi alanında başarılı pek çok insan, siyasete girdikten sonra değişiyor ve tam tersi pratikler sergiliyordu. Bunun bir örneğini, 1990’ların başında yayın kurulunda olduğu dergide yazdığı yazılarda özgürlükçü, demokrat olarak tanığımız yazarın bugünkü derste iktidar partisinin yerel yönetimlerden sorumlu yöneticisi olarak söylediklerinde gördüm. Hafta içinde derse katılacak konuğun, uzmanlık alanı olan yerel yönetimler üzerine yazdığı birkaç yorum yazısı ve makaleyi katılımcılara yollamıştık. Entelektüel kimliğiyle kaleme aldığı yazı ve makalelerinde, yerel yönetimlerin demokrasinin temeli olduğunu, âdem-i merkezciliğin ülke sorunlarının çözümünde önemli bir çıkış noktası olduğunu yazan insan; derste siyasetçi kimliğiyle merkeziyetçiliğin, siyasi gücün merkezde toplanmasının, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin ülkeyi bölebileceğinden uzun uzun bahsetti. Oysa şu satırlar ona aitti: “Yerellik, demokrasinin beşiğidir. Yerellik en temelde, bir arada yaşayan en küçük topluluğun birlikte yaşayacağı kuralları müzakere ederek belirlemesidir. Topluluk büyüdükçe sadece kararın alınacağı ölçek büyüyecek, katılım sürdükçe yerellik bundan etkilenmeyecektir. Bir ülkede her kararın merkezi yönetimle belirlenmesi sadece demokrasinin ruhuna değil; aynı zamanda insan haklarına da aykırıdır. Örneğin tüm parkları standart yapmak ya da aynı renge boyamak. Oysa her yerel birimin kendi coğrafi, kültürel, sosyolojik ve demografik özellikleri gereği ihtiyaçları farklıdır. Ve bu birimlerin kendilerini ilgilendiren kararları kendilerinin alması hem demokrasinin hem de insan haklarının gereğidir.” Derste anlatılanlarsa, yerel yönetimlerin isteklerinin çeşitliliğinin ülke bütünlüğü için tehlike oluşturabileceği ve bu yüzden merkezi bir karar alma sürecinin ülke bütünlüğü için daha iyi olacağı şeklinde oldu. Dahası; yazılar çok değil, siyasete girmeden kısa bir süre önce yazılmıştı. "Gelelim yerel yönetimler konusundaki görüşlerime. Ben hâlâ gazete ve dergilerde yazdıklarımın arkasındayım. Ama derste anlattıklarım, siyasi olarak arkasında durduklarım. Ya da şöyle diyelim, gazete ve dergilerde yazdıklarım öz fikrim; derslerde anlattıklarımsa resmi görüşlerim. Yani partimin görüşleri. Özetle siyasette, öz fikirlerden çok resmi görüşler esastır.” Onu siyasete taşıyan, bu alandaki çalışmaları ve yazılarıydı. Uzmanlık alanındaki birikimleri siyasete aktarması için siyasete davet edilmişti. Oysa kısa sürede, uzmanlığını bir kenara bırakmış ve siyasi sistemin söylemini benimsemişti. Bu çelişki tek örnek değildi. Dersten sonra da en çok bu konu konuşuldu. Gazetelerde, dergilerde yazılanlar mı yanlıştı yoksa siyasetçi olarak söyledikleri mi? Tüm bu sorulara beklemediğim ama sonraki yıllarda çokça duyacağım şu cümlelerle cevap verdi: “Türkiye’de siyasetin merkezi toplum değil; devlet. Siyasi partiler için de bu örgüt değil; lider. Yani siyasette en güçlü aktör hep merkezdeki karar vericiler. Bir kişinin siyasi geleceğini belirleyen parti örgütü, üyeler değil; merkezdeki yönetim ya da başkan. Seçimlerde seçmen sizi seçiyor ama sizi listeye koyan siyasi lider. Bu yüzden siyaseti seçmen, yani halk için değil; lider ve genel merkez için yapıyoruz. Parti ne kadar sağ ve muhafazakârsa, merkezi otorite o kadar güçlü oluyor. Bizim partide olduğu gibi. Gelelim yerel yönetimler konusundaki görüşlerime. Ben hâlâ gazete ve dergilerde yazdıklarımın arkasındayım. Ama derste anlattıklarım, siyasi olarak arkasında durduklarım. Ya da şöyle diyelim, gazete ve dergilerde yazdıklarım öz fikrim; derslerde anlattıklarımsa resmi görüşlerim. Yani partimin görüşleri. Özetle siyasette, öz fikirlerden çok resmi görüşler esastır.” Bu sözler, sınıfta başka bir tartışmayı başlatmış olsa da siyasete giren iyi insanların, siyasete girdikten sonra neden farklı olduğunun açık bir özeti gibiydi. Siyasette öz fikirlerinize yer yoktu, asıl olan resmi görüşlerdi. Sizi siyasete öz fikirleriniz taşısa da siyasette asıl olan resmi görüşlerdi. Elbette bunun istisnaları hep olacaktı ama bunlar o kadar azdı ki…   Not: Bu yazı daha önce yayınlamış olan "Bir Hüzün Sarkacı" kitabımdan alınmıştır  

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER