© Yeni Arayış

Reklam devleti: Türkiye'de devlet tüketiliyor, kapasitesi azalmıyor                           

Devletin kadimliği ve büyüklüğü, devleti temsil etmeyen insanlar tarafından üretilmiyor, bu devletin yaptığı bir reklam. Eğer devletin büyüklüğü dilden dile yayılan bir şey olsaydı, buna halkla ilişkiler derdik. Bu reklam sürerken Türkiye’de devlet kapasitesi azaldıkça devletin büyüklüğüne dair söylemlerin arttığını gözlemlemek çok da zor değil.

Türkiye’de devlet kapasitesi azalmıyor; Türkiye’de devlet tüketiliyor.

Eğer sorunumuz kapasite azalması olsaydı savunma sanayisi doğrudan devletle bağlantılı hâlde bu kadar gelişemezdi. Türkiye’de devletten nemalanmak hâlen daha mümkün, Türkiye’de devleti performe eden insanlar hâlâ daha isterse ülkenin her yerine ulaşabilir.

Devletin kadimliği ve büyüklüğü, devleti temsil etmeyen insanlar tarafından üretilmiyor, bu devletin yaptığı bir reklam. Eğer devletin büyüklüğü dilden dile yayılan bir şey olsaydı, buna halkla ilişkiler derdik. Bu reklam sürerken Türkiye’de devlet kapasitesi azaldıkça devletin büyüklüğüne dair söylemlerin arttığını gözlemlemek çok da zor değil. Fakat kapasite argümanı içinde bulunduğumuz pek çok sorunu görmezden gelmemize sebep oluyor. Devlet, söylem ürettiğinde bu söylem devletin kaynaklarını materyal olarak etkiliyor. Devlet bir sembol ürettiğinde ya o yöne kaynak aktarılıyor ya da o konuda bir üretim yapılıyor, en kötü ihtimalle çıkar grupları pozisyon alıyor; birileri ölüyor, dışlanıyor, diğerleri hayatta kalıyor. Bu her zaman hesaplanarak da olmuyor. O yüzden “devletin büyüklüğü” reklamını incelemek çok önemli.

Eğer devlet, kendi kendinin reklamını yapmak zorunda kalıyorsa, kendi kendisini kendi işlerinde gösteremiyorsa, tüketiliyor demektir. Devletin tüketimi bir metanın tüketiminden farklı, çünkü bir çikolatayı yiyip bitirir, onu kendi vücudunuzda sindirirsiniz ve çikolata artık vücudunuzda başka bir şeye dönüşür.

DEVLETİN TÜKETİLMESİ

Ortada daha çok birbirini besleyen bir durum söz konusu. Aksi takdirde karşı karşıya olduğumuz durum basit bir şekilde hükümetin bizi bir illüzyon yoluyla kandırmaya çalışması olurdu. Durum bundan ibaret değil.

Sistem mükemmel bir şekilde sunulmaya çalışıldıkça kendi üstüne kapanıyor ve ters etkiler ortaya çıkmaya başlıyor. Ne kadar mükemmelleştirilirse o kadar uç olaylar yaşanmaya başlıyor. Sağlık Bakanı’nın yenidoğan çetesi karşısında kendini çaresiz ve son derece gayriahlaki savunusunda aslında ortaya attığı sözler bunun bir göstergesi. Eğer devlet, kendi kendinin reklamını yapmak zorunda kalıyorsa, kendi kendisini kendi işlerinde gösteremiyorsa, tüketiliyor demektir.

Devletin tüketimi bir metanın tüketiminden farklı, çünkü bir çikolatayı yiyip bitirir, onu kendi vücudunuzda sindirirsiniz ve çikolata artık vücudunuzda başka bir şeye dönüşür. Devlet, kendisi zaten bir organizasyonun ismi olduğu için, tüketildiğinde tam olarak neye dönüşeceği belli olmayan bir yapı. Birileri gelip kasti olarak, komplo teorilerinin aksine, devleti belli bir yönde yontmak üzere tüketemiyor. Örneğin, bu tüketim İslamcılarla başlayabilir ancak devlet toplumunu ve kendisini tam olarak İslamî standartlara göre eviremez. Çünkü Türkiye’de yaşadığımız şey devletin hayatına devam ettiği rayları (seküler cumhuriyetten İslamcı-Milliyetçi Tek Adam Rejimi) değiştirmesi de değil, devletin tüketilmesi, dolayısıyla tükenirken kendinden -beklenmedik, kastedilmedik- başka şeylere dönüşmesi. Örneğin, mafya, kara para aklama, yeni doğan çetesi, ölen kız çocuklarına sahip çıkamayan devlet, pandemiyi kontrol altına alamayıp sağlık bakanını bir kamera yıldızına dönüştüren devlet, cumhurbaşkanını bir dizi karakterine dönüştüren devlet, depremde depremzedelere hızlı ulaşamayan devlet, imar affıyla bina kalitesini yok eden devlet vb.

Devlet bu yüzden kendi reklamını yapmak zorunda. Kendi reklamını yapmak zorunda olmak ve kendi reklamını bile isteye yapmak arasında bir fark kalmamış gibi gözüküyor. Eğer devlet kendisini, kendi işlevi (insanları koruma, refaha eriştirme, topluma güvenilebilir bir düzen verme gibi işler) üzerinden meşru kılabilseydi, reklam (gösteri, dilden dile yayılma, kaynaklarını kendi imajına ayırma işi) yapmak zorunda hissetmeyecekti. İdeal bir modern devlet halkla ilişkiler güdebilir ve güder, yani işini yapar, üzerine yalın bir şekilde ismini koyar, gelip geçici insanlar tarafından temsil edilir ve bazen onları yutar, öğütür, değiştirir. İdeal devlet başkalarının kendisini dilden dile anlatmasına yol açar. Buna da halkla ilişkiler denir. Ancak reklam vakasında, insanların sizi başkalarına anlatmalarına müsaade etmezsiniz, doğrudan kendinizi anlatırsınız. Reklam, insanlık tarihinde devletin tarihine göre çok yeni bir fenomen. Reklam, eşyaların ve nesnelerin kendi kendilerini işlevleriyle meşru kılamamaları sebebiyle ortaya çıkan bir şey. Kek, diğer keklere ve tatlılara göre satın alınır, ambalajı olur, kargacık burgacık diğer reklamların arasında internet sitesinden herhangi bir telefon alırken diğer telefonlarla kıyaslarsınız çünkü nesneler kendi kendilerine, kendi nesnellikleriyle meşruiyet kazanamazlar. Gözünüze çarpan sonsuz imgelerden biri olmak değer üretiminin ta kendisidir: Göründüğüm kadar para kazanır, göründüğüm kadar var olurum. Bu da tüketim ihtiyacı üretilmesi gibi, insanlık tarihinde yeni bir durum ortaya çıkarır.

Ne Alakası Var?

Türkiye’de devlet, kendinin tüketilme ihtiyacını oluşturuyor ve milliyetçilik de bir kod olarak bu sistemin sağlayıcısı rolünde. Bu yüzden savcıyı tehdit eden “yenidoğan çetesi” mensubu, savcıdan kendisiyle bir fotoğraf çektirmesini istemişti. Kendi görünürlüğünü yönetecek, devletin tüketim mekanizmasına eklemlenerek kendini meşru kılacaktı. Çünkü tüketilen ve kendi reklamını yapan bir devlette insanlar bunu yaparlar; meşruluk ilk önce yasalarla belli değildir, görüntüyle alakalıdır. Bu yüzden mafyalar TikTok’ta, İnstagram’dalar ve vatandaşlar tarafından değer görüyorlar. Bu yüzden savunma sanayi sahada kullanılan, insanlar arasında konuşulup bilgisi çatışılan silahlı gruplara açık hâle getirilen bir şey. Çünkü asıl amaç pratikte güvenlik sağlamak değil, asıl amaç tüketilmesi. O yüzden savunma sanayisinin kaynakları artarken bir yandan kontrolsüz bir şekilde diğer kaynakların tükendiğini görüyoruz. Devlet büyük değil, reklamı ve tüketim yelpazesi büyük.

Türkiye’de hukukun güvenilirliği en az 13 yıldır korkunç bir seviyede. Türkiye 1990larda faili meçhul cinayetlerin görüldüğü bir yerdi. Türkiye 2016’da çok ilginç bir darbe süreci geçirdi, darbeyi yapanlar hükümetin çeşitli üyeleriyle iktidarla kol kola olan cemaat mensuplarıydı.

NERDEN GELDİ?

2016 itibaren Erdoğan hükümeti devletin temsilini performe etmeye başladı. Yani devlet adına yapılacak tüm gösterilerin ve söylemlerin denetimi, darbeciler def edildikten sonraki süreçte kontrol mekanizmasının sorgulanmaması sebebiyle hükümetin eline geçti. Devletin mükemmel olduğu anlatısı belki de 2018 gibi arşa ulaşmıştı; devlet o kadar büyük ve kadimdi ki başkalarının ellerine bırakılamazdı. Bu yönde pek çok kanıt ortaya sunulmaya çalışıldı. Daha sonra ise ortaya çıkan durumlar devleti olduğundan çok daha kötü göstermeye başladı. O noktada, 2018 yazında Erdoğan Trump’a Rahip Brunson meselesinde kafa tutarken devletin mükemmel olduğu gösterisi çok uç bir noktaya evrilmişti. Devlet çok muktedirdi. Bu gösteriyi gerçek kılmak için uğraştıkça, tıpkı kur krizinde patlak verilmesi gibi, gittikçe daha kötü bir senaryo ortaya çıktı. Senaryo kötüleştikçe gösteri daha da mükemmel hâle getirildi. Bu yüzden Erdoğan aslında ülkenin ve halkın refahının kötüye gittiğini bilmediği iddia edildi, fakat aslında Erdoğan’ın içinde bulunduğu gerçeklik, Erdoğan bu mükemmel devlet anlatısını gerçekleştirmeye çalıştığı için, yanılgı noktasında değildi. Bizler ürün ve hizmetleri tüketebildikçe bu aslında ortada ikircikli bir durum yoktu. Sadece bunun hangi sistemsel değişikliğin sonucu olduğu anlaşılmıyordu.

Bugünkü sistemin bozuklukları 2018’de de vardı, bugün sadece o sistemsel bozuklukların, devletin tüketilmesinin uzun süreli etkilerini görüyoruz. Türkiye’de hukukun güvenilirliği en az 13 yıldır korkunç bir seviyede. Türkiye 1990larda faili meçhul cinayetlerin görüldüğü bir yerdi. Türkiye 2016’da çok ilginç bir darbe süreci geçirdi, darbeyi yapanlar hükümetin çeşitli üyeleriyle iktidarla kol kola olan cemaat mensuplarıydı.

Pandemide devletin çok muktedir olduğu anlatısı arttırılmaya çalışıldı. Devletin muktedir olduğu anlatısı basit bir illüzyon olmadığı için, bu anlatı gerçeğe yaklaştıkça gerçekle birbirini inşa etmeye başladılar. Örneğin, Erdoğan’ın gerçekliği Abüdlhamid ve Ertuğrul Gazi’yle yakınlaştıkça Erdoğan Ertuğrul, Ertuğrul da Erdoğan hâline geldi. Engin Altan Düzyatan’ın gerçekliği ile Ertuğrul Gazi’nin imgesi birbirini besledi ve ortaya çıkan Ertuğrul sonrası Engin Altan Düzyatan artık kamu önünde bir canlandırma hâlini aldı. İnsanların bu duruma şaşırma sebebi, devletin yüceltildikçe bir imgeye yaklaştığını görememesi oldu. Devlet, sadece bir imge (görüntü, sahne, gösteri) olarak kalırsa, işlev bakımından yetersizleşir, çünkü imgeler yeterli şekilde eyleyemezler, hasta bakamazlar, bina inşa edemezler.

Bazen bu imge katı formda da olabilir, örneğin bir saray inşa edilmesi gibi. Bazen imge bir sektör olabilir, savunma sanayisi gibi. Hatta bazen bu imge savaşın kendisi olabilir. Savaş, fiziksel çarpışmanın dışındaki her yerde vicdanî acımanın duyulmadığı bir hikâyeden farklı olmayabilir.

BU NEDEN BİRBİRİNİ BESLEYEN BİR SÜREÇ?

Çünkü devleti büyük bir imge hâline getirmek için devleti kişiselleştirmeniz gerekiyor. Bu sırada da devleti kişiselleştirmek için attığınız adımlar ve yanınıza çektiğiniz aktörler sizi yüceltiyorlar. Sadece sözle değil, imgeler üreterek, televizyonlarda konuşarak, meydanlara heykeller dikerek, sokaklara isimler vererek, eğitim sistemini kişiselleştirerek, sosyal medyada alan kapıp troll orduları üreterek.

Devletin gerçekliğinin önüne getirilen bir mükemmel devlet imgesi var. Bu imge gerçeğin yanına yaklaştıkça gerçeğin önünü kapatmıyor, gerçek yok olmaya başlıyor. Bunun sonucunda da aynı mekanizmaya eklemlenen, pasif, tüketilen bir muhalefet görüyoruz.

Reklam nasıl oluşur? Reklam, aslında üretim sistemlerinin gerçekliği mükemmelleştirme sanatıdır. Gerçeğin mükemmel olmasına çalışılırken ortaya reklam çıkar. Ayaklı reklama benzeyen İnstagram influencerları bu yüzden yerel halkı da etkiliyor, ortaya uç ve tuhaf hareketler yapan insanlar çıkıyor ve bu insanlar gayet para da kazanıyorlar. Hem ekonomik hem de toplumsal anlamda var oluyorlar.

Devlet de bu şekilde tüketiliyor, tüketilirken devletin işlevi sürekli olarak değişiyor, pek çok alanda işlevsiz oluyor; ancak kara para aklamak isteyen insanlar için son derece elverişli bir mekaniğe dönüşüyor. Bir yandan milliyetçiliği bir kod olarak kullanmak, doğru fotoğraflarda görünmek gibi alt mekanizmaları olan bir tüketim organizasyonu. Jean Baudrillard’ın tartıştığı, gerçeğin yerine bir imge (gösteri, gösterge, sembol, hikâye, anlatı) konmaya çalışılması durumu, böyle bir şey. Bazen bu imge katı formda da olabilir, örneğin bir saray inşa edilmesi gibi. Bazen imge bir sektör olabilir, savunma sanayisi gibi. Hatta bazen bu imge savaşın kendisi olabilir. Savaş, fiziksel çarpışmanın dışındaki her yerde vicdanî acımanın duyulmadığı bir hikâyeden farklı olmayabilir. Tıpkı Arendt’in ABD’nin Vietnam savaşını eleştirdiği üzere, ABD kendi imgesi için savaş başlattığı sürece ortada ahlaken ve işlevsel olarak kazanılacak bir şey kalmıyor. Savaş, imaj kurtarmak için yapıldığında bir hikâyeye, bir simülasyona dönüşüyor. İmaj kurtarmaya çalışıyorsanız, demek ki ortada mükemmelden uzaklaşan bir durum vardır. Kendinizi mükemmele daha yakın göstermek istiyorsanız ortaya böyle bir gösteri atarsınız. Bu şekilde bir tüketim ağında, nesneler, kurumlar, makamlar artık işlevleriyle var olmazlar, tükenirler ve işlevsizleşirler. Başka kodlara, gösterilere, küçük mekanizmalara dönüşürler. Türkiye’de devlete olan şey de bu.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER