© Yeni Arayış

Quebec, Kanada’dan Kırım’a: Bir Referandum

Kırım bir anlamda Ruslar tarafından işgal edilmiş durumdadır. Sonuçta, Rusya’nın uygulamış olduğu siyaset neticesinde bir bölgede nüfusu artırıp zamanı gelince (Ukrayna’da meydana gelen karışıklıkta olduğu gibi) self-determinasyon oylaması yaparak topraklarına ilhak etme siyaseti milletlerarası hukukça savunulan bir yöntem değildir. 

Kanada anayasa hukukunun kaynakları, hâkimler tarafından Birleşik Krallık’ta oluşturulmuştur. Hakimler tarafından Birleşik Krallık ’ta oluşturulan anayasa daha sonra Anglo-Saxon hukuku üzerine Kanada’da şekillenmiştir. Kanada Yüksek Mahkemesi (Supreme Court of Canada, SCC), 1985 yılındaki bir federal yasayla kurulmuştur. Kanada’nın hukukunun yazılı olan en önemli anayasal kaynakları ise Konvansiyonlardır (Conventions). Konvansiyonlar anayasa metni, Birleşik Krallık’ın, Fransızların kolonisi olan Quebec eyaletini işgalinden sonra Krallık’ın ilan etmiş olduğu 1763 tarihli Krallık Beyannamesi’dir (The Royal Proclamation of 1763). Konvansiyon Anayasa metni, günümüzde yerli halkların hakkının (aboriginal rights) korunması için anayasal bir belge olarak önemini korumaktadır. 1774 tarihli Quebec Andlaşması Yasası (Quebec Act) ise İngiliz Parlamantosunca kabul edilmiş ve Quebec eyaletinde Fransız hukukunun (Civil Law) uygulanmasının devamına izin vermiştir. Diğer önemli bir anayasal belge ise 1867 tarihli, İngiliz Kuzey Amerika Andlaşması’dır (The British North America Act). Bu anayasal belge, 1982’den sonra Anayasa Andlaşması (Constitutional Act) olarak isimlendirilmiştir. 1867 tarihli bu belge ile birlikte New Brunswick, Nova Scotia, ve Canada’da (Ontario ve Quebec eyaletlerinden oluşan) federal birlik sağlanmıştır. 1931 yılında İngiliz Westminster Yasası (The British Statue of Westminster) ile birlikte resmi olarak Kanada’nın İngiliz kolonisi olması sona ermiştir. Bu tarihten sonra, hiçbir İngiliz yasası, Kanada’nın onayı olmadan Kanada’da uygulanmamıştır. 1949 yılına kadar, Yüksek Mahkeme davaları, diğer Birleşik Krallık kolonilerinde olduğu gibi, temyiz için Londra’daki The Judicial Committee of the Privy Council’in (İstinaf Mahkemesi) önüne gitmekteydi.[1]

1960’lı yılların başında, özellikle Quebec eyaletinden ve Kanada’nın diğer bölgelerinden gelen baskılarla anayasal reform talepleri artmaya başlamıştı. İngiliz Kuzey Amerika Andlaşması’nın değişmesi gerektiği bu taleplerin merkezinde yer almaktaydı. Bu taleplerin başında; “federal ve eyalet hükümetlerinin yetkilerinin yeniden düzenlenmesi, Senato’nun yeniden dizayn edilmesi ve daha çok yerel temsil gücünün olduğu bir yapının oluşturulması, Kanada Yüksek Mahkemesi’ne (SCC) anayasal statü kazandırılması, kişi hakları için anayasal koruma sağlanması ve yerli halkların haklarının anayasal olarak tanınması” gelmekteydi. Nihayet 17 Nisan 1982’de Kanada Anayasası (The Canadian Charter of Rights and Freedoms), kabul edilmiştir. Anayasanın 52.kısmı, Anayasa’nın; Kanada’nın en yüksek yasası olduğunu (the supreme law of Canada) ilan etmiştir.[2]

30 Ekim, 1995 yılında Quebec eyaletinde yapılan seçimde, Quebec eyaletinin Kanada’dan ayrılıp bağımsız bir devlet olması için referandum yapılmıştır. Oylama sonucu %49.42 evet, %50.58 ise hayır çıkmıştır. Bu neticeden sonra referandum, Kanada Yüksek Mahkemesi önüne götürülmüştü.

QUEBEC EYALETİNDE REFERANDUM

Quebec eyaleti, geleneksel taleplerinin karşılanmadığı gerekçesiyle, bu değişikliklere itiraz etmiştir. Bunun üzerine 1987 yılında Kanada Başbakanı ve eyaletlerin Başbakanlarının bira araya gelerek anlaşmaya vardığı Meech Lake Accord belgesi düzenlenmiştir. Belge, Quebec eyaletinin farklı bir toplum olduğunu, Kanada’nın iki dilli bir ülke olduğunu ve federal harcamalar üzerinde kontrol, göçmenlik konularında federal hükümet ve eyalet hükümetlerinin anlaşmalar yapmasını içermekteydi. 1990 yılında eyaletlerin desteği olmadığından bu uzlaşı sona ermiştir. Quebecliler bu duruma sert tepki göstermişti. Quebeclilerin tepkisi neticesinde 1992 yılında the Charlottetown Accord üzerinde anlaşma sağlanmıştır. Bu belge daha çok, Senato’nun yeniden seçimini, kuvvetlerin dağılımını ve yerlilerin hakları hakkında hükümler içermekteydi. 1992 yılında yapılan milli bir referandumda büyük çoğunluk bu pakete hayır deyince Quebec bir kez daha hayal kırıklığına uğramış oldu.[3] 

30 Ekim, 1995 yılında Quebec eyaletinde yapılan seçimde, Quebec eyaletinin Kanada’dan ayrılıp bağımsız bir devlet olması için referandum yapılmıştır. Oylama sonucu %49.42 evet, %50.58 ise hayır çıkmıştır. Bu neticeden sonra referandum, Kanada Yüksek Mahkemesi önüne götürülmüştü.[4]Reference re Secession of Quebec [1998],[5] Yüksek Mahkeme’den Kanada hükümeti tavsiye karar olarak (advisory opinion) üç soruya cevap vermesini talep etmiştir. Birincisi, Kanada Anayasası’na göre milli Yasama organı, Quebec eyaleti yasama organı ya da hükümeti, tek taraflı olarak Quebec’in Kanada’dan ayrılışını sağlayabilir mi? İkincisi, milletlerarası hukuk, milli Yasama organı, Quebec yasama organı ya da hükümetine, tek taraflı olarak Kanada’dan ayrılma hakkını veriyor mu? Bu anlamda milletlerarası hukukta self-determinasyon (kendi geleceğini belirleme) hakkı var mı, varsa milli Yasama organı, Quebec yasama organı ya da hükümetine tek taraflı olarak Kanada’dan ayrılma hakkını sağlar mı? Son soru ise, bu konuda, şayet milletlerarası hukuk ve iç hukuk çatışırsa; tek taraflı ayrılma hakkı konusunda, hangi hukuka öncelik tanınacaktır.

Mahkeme, birinci ve ikinci soruların cevabı olarak: Anglo-Saxon hukukunun içeriğine uygun olarak, öncelikle Anayasa’nın yazılı veya yazılı olmayan kuralları olduğunu ifade etmiştir. Daha sonra Kanada’yı oluşturan Konfederasyon birlikteliğinin başlangıcına giderek, bu birleşmenin nasıl ve hangi şartlarda oluştuğunu ortaya koymuştur. Nihayetinde, Kanada anayasasının dayandığı dört temeli açıklamıştır: Federalizm, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması olarak bu temeller belirlenmiştir.

Mahkeme, bu prensipleri davaya uygulayarak, tek taraflı bir ayrılma kararının Anayasa’ya aykırı olacağını belirtmiştir. Quebec halkının apaçık bir şekilde Kanada’dan ayrılmayı ifade etmesi, bu taleple birlikte Birliği oluşturan diğer taraflarla (eyaletlerin) anayasal değişiklik için pazarlık yapılarak sonuca varılabileceğini söylemiştir. Mahkeme, milletlerarası hukukun Quebec’deki duruma uygulanamayacağını ve milletlerarası hukukun yasal olarak böyle bir ayrılma hakkı da vermediğini ifade etmiştir. Mahkeme, self-determinasyon hakkının, ancak diğer eyaletlerle pazarlıklar yapılarak bir anlaşmaya varılması sonucunda kullanılabileceğini belirtmiştir. Ayrıca mahkeme Self-determinasyon hakkını kullanılırken, devletlerin toprak bütünlüğünü zedelenmeden uygulanabileceğini ifade etmiştir. Mahkeme, milletlerarası hukukta, ancak koloni olarak ya da yabancıların işgali altında kalmış ise bir devletin ayrılma hakkı olacağını kabul etmiştir. Aksi durumda var olan ulusal bir devlette, kendi kaderini tayin etme hakkını uzun bir süredir kullanan bir grubun, tek taraflı olarak ayrılmaya hakkı olamayacağını söylemiştir. Mahkeme, son 50 yılın 40 yılında, Kanada Devletinin Başbakanlarının Quebec’li olduğunu ayrıca belirterek Quebec’in siyasi etkinliğini vurgulamıştır.

Son olarak Yüksek Mahkeme, bağımsızlık referandumunda büyük bir çoğunluğun çıkması şartıyla, Quebec Eyaletinin ayrılmak için pazarlıklara başlayabileceği kararını vermiştir. Referandumda aksi bir neticenin çıkması Quebec Eyaleti’nin tek taraflı olarak ayrılma hakkına sahip olamayacağını ifade etmiştir. Bu çerçevede, milletlerarası hukuk ile Kanada iç hukukunun aynı olduğunu, çatışma olmadığını, bu nedenle üçüncü soruyu cevaplamanın gereksiz olduğu kanaatine varmıştır.[6]

Bu kararı, Quebec hükümeti olumlu karşılamıştır. Bu minvalde, referandumdan çoğunlukla evet cevabı çıkması halinde diğer eyaletlerle Quebec’in ayrılması için pazarlıklara başlamasına sebep olacaktır. Bunun da tek taraflı bağımsızlık ilanını gereksiz kıldığı ortadadır. Kanada Federal hükümeti de kararı olumlu bularak, Quebec’in tek taraflı bağımsızlık ilan edemeyeceğini, açık ve net bir çoğunlukla referandumdan evet sonucu aldıktan sonra, ayrılmak için pazarlıklara başlayabileceğinin makul ve anlaşılabilir olduğu Quebec’li Kanada Başbakanı Jean Chretien tarafından ifade edilmiştir.[7]

Uzun vadede görünen o ki, Quebec eyaleti şayet Kanada’nın ekonomisi kötüye gitmesi durumunda veya var olan milliyetçilik akımlarının daha da artması halinde, Quebec Eyaleti’nin bağımsızlığını kazanması gerçekleşecek gibi gözükmektedir. Quebec eyaletindeki araba plakalarında 1978’den beri işgale gönderme yapılarak, “Je me souviens”, “Ben hatırlıyorum” ifadesi yer almaktadır.

‘BEN HATIRLIYORUM’

Uzun vadede görünen o ki, Quebec eyaleti şayet Kanada’nın ekonomisi kötüye gitmesi durumunda veya var olan milliyetçilik akımlarının daha da artması halinde, Quebec Eyaleti’nin bağımsızlığını kazanması gerçekleşecek gibi gözükmektedir. Quebec eyaletindeki araba plakalarında 1978’den beri işgale gönderme yapılarak, “Je me souviens”, “Ben hatırlıyorum” ifadesi yer almaktadır. Quebec Eyaleti bu gelişmeler ışığında son dönemde bağımsızlığını ilan eden Kosova gibi tek taraflı olarak bağımsızlık kararı alırsa, Kanada Federal hükümetinin buna tepkisi ne olacaktır? Bütün bunlar bir tahminden öteye geçmemektedir. Fakat, Yüksek Mahkeme’nin kararında İngilizlerin Quebec Eyaleti’ni yabancı işgal gücü olarak nitelendirmeye yanaşmaması, Yüksek Mahkemenin tarihi ters yüz ettiğinin bir göstergesi olsa gerek. Netice itibariyle Kanada 1931 yılına kadar Birleşik Krallık’ın resmi bir kolonisiydi. Resmiyette, hala Kanada Federal sisteminin en üstünde Birleşik Krallık Kraliçesi yer almakta ve Kanada paraları onun adına basılmaktadır.

Özetle, Yüksek Mahkeme, bu kararında, Quebec’deki referandumdan ezici bir çoğunluk ile evet çıkması halinde, ayrılma sürecin anayasanın değiştirilerek, eyaletler arası pazarlık sonucu gerçekleşeceğini ifade etmiştir.

6 Mart, 2014’de Kırım Parlamentosu, “ayrılma referandumu” yasa tasarısını kabul etti ve ardından çok kısa bir süre sonra (10 gün) 16 Mart, 2014’de de referandum gerçekleştirildi. Referandum; şeffaflıktan uzak seçmen listeleri, seçim komisyonları ve milletlerarası tarafsız gözlemcilerin yokluğundan dolayı eleştirilmiştir.  Referandumdan % 95.5 civarında Rusya Federasyonu’na katılım sonucu çıkmıştır.

KIRIM REFERANDUMU

6 Mart, 2014’de Kırım Parlamentosu, “ayrılma referandumu” yasa tasarısını kabul etti ve ardından çok kısa bir süre sonra (10 gün) 16 Mart, 2014’de de referandum gerçekleştirildi. Referandum; şeffaflıktan uzak seçmen listeleri, seçim komisyonları ve milletlerarası tarafsız gözlemcilerin yokluğundan dolayı eleştirilmiştir.[8] Referandumdan % 95.5 civarında Rusya Federasyonu’na katılım sonucu çıkmıştır. Resmi raporlar (Rusya yanlısı olan) nüfusun referanduma %82 seviyesinde katılım gösterdiğini, tarafsız denilebilecek kaynaklar ise bu rakamın %34 civarında kaldığını ifade etmektedir. Referandum, oylamaya katılanlara iki ihtimal sunmuştur. Birincisi, federal bir parça olarak Rusya’ya katlmak, ikincisi ise 1992 Kırım Anayasasına dönüp Ukrayna’nın parçası olmayı kabul etmektir. Oysa ki, Rusya ve yanlılarının işgali öncesindeki hali öngören üçüncü bir ihtimal sunulmamıştır. Beyaz Saray’dan Obama adına yapılan açıklamada; referandumun illegal olduğu ve asla kabul edilmeyeceği... ifade edilmiştir. Avrupa Birliği ise, oylamanın illegal olduğu ve hukuken meşru olmadığı ve sonucunun kabul edilmeyeceğini söylemiştir.[9] 

Kırım’daki nüfusun % 58’i Rus asıllı, geri kalanı ise Ukraynalı ve Tatarlardan oluşmaktadır. Tatarların çoğu askerlerin silahlarının gölgesi altında oylamaya katılmayacaklarını ifade ederek referandumu boykot etmişlerdir. Referandum sonucu Kremlin’e başvuran Kırım Cumhuriyeti, böylece 18 Mart, 2014’de Rusya Federasyonu’na bağlanmıştır. Şunu da not etmek lazım, 1992 tarihli Kırım Anayasası diğer devletlerle ilişki kurmak noktasında tam egemenlik yetkisi vermekteydi.

Günümüzde varolan milletlerarası hukuk uygulamalarında bir devletten “tek taraflı ayrılma hakkı”, diğer bir ifadeyle kendi geleceğini tayin etme hakkı (right to self-determination), bahsi geçen ülkede o azınlık grubuna ait topluluğa karşı sistematik olarak devam eden insan hakları ihlalleri varsa mümkün olabilmektedir.

GÜNÜMÜZDE AYRILMA HAKKI

Günümüzde varolan milletlerarası hukuk uygulamalarında bir devletten “tek taraflı ayrılma hakkı”, diğer bir ifadeyle kendi geleceğini tayin etme hakkı (right to self-determination), bahsi geçen ülkede o azınlık grubuna ait topluluğa karşı sistematik olarak devam eden insan hakları ihlalleri varsa mümkün olabilmektedir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 24 Ekim 1970 tarihinde kabul edilmiş olan, Milletlerarası Hukuk Prensipleri Bildirgesi (Declaration on Principles of International Law...),[10] Milletlerarası Adalet Divanı (Mahkemesi) Kosova Tavsiye Kararı ve Kanada Yüksek Mahkemesi’nin Quebec Kararına (yukarıda uzunca ele aldığımız) göre; “tek taraflı ayrılma hakkı” milletlerarası hukukta ne yasaklanmıştır ne de serbesttir. İlginçtir; Milletlerarası Adalet Divanı, Kosova Tavsiye Kararında, Kosovalıların meşru olarak kendi geleceğini tayin etme hakkını yerine getirebilmesi için “ayrılması sorusunu” cevaplamaktan kaçınmıştır.

Kendi geleceğini tayin hakkı (self-determination); bir ülkede bir gruba (siyasi güç açısından azınlıkta kalan) kendi siyasi statüsü, kendi istediği ekonomik, kültürel ve sosyal yapıyı tespit etme hakkı verir. Bu hak, pek çok milletlerarası belgede yer almaktadır. Fakat, aynı belgeler aynı zamanda bölgesel bütünlük (territorial integrity) prensibini de kendi geleceğini tayin etme hakkına zıt düşer bir şekilde kabul etmiş durumdadır. Buna karşılık, Milletlerarası Adalet Divanı pek çok kararında da bu hakkın varlığını kabul etmiştir. Bu nedenle denilebilir ki; hukuka uygun bir ayrılma, ancak asıl (ana) devletten bölgesel bütünlüğü (o ülkenin) bozmayacak şekilde olabilir.

[11] Peki, öyleyse bir ayrılık ne zaman hukuki olabilir?

A) Sömürgeci bir devletin kolonisinden çekilmesi durumunda,

B) Asıl devletin yasama organı tarafından bu sürecin yürütülmesi,

C) Bahsi geçen bölgenin 1945 tarihinden sonra işgal edilmiş olması veya nüfus yerleşmiş olması,

D) Ayrılıkçı olanlar belli bir gruba ait insanlar olmalı,

E) Asıl devlet sistematik olarak o gruba karşı insan hakları ihlali yapmalı,

F) İç hukuk veya milletlerarası hukukta bu şartları karşılayacak hak arama yollarının olmaması durumunda.[12]

Bu şartlarda şunu göstermektedir; asıl devletten ayrılma (secession) günümüz şartlarında gerçekten çok zor gözükmektedir. Ancak, asıl devlet grubun varlığına, kimliğine saldırıyorsa o zaman ayrılığa giden yolun taşları döşenmeye başlanmış olunur. Elbette ki, bu açıdan bakıldığında insan hakları ihlalleri en büyük gösterge olacaktır.Kırım meselesine tekrar dönecek olursak; Kırım, kolonileşmenin sona erdiği bir yer değil! Gerçi bu ifade de ucu çok açık tartışmaya götüren bir anlam taşımaktadır. Ukrayna Anayasası 134. Maddeye göre; Özerk Kırım Cumhuriyeti Ukrayna’nın bir parçası ve bütün meseleleri Ukrayna Anayasası atında çözülür.

[13] Olayımızda görüldüğü üzere, ayrılma kararı içeren referandum Ukrayna anayasasına göre yürütülmemiştir. Quebec davasını hatırlayacak olursak, orada da Kanada Yüksek Mahkemesi, ayrılmanın Kanada Anayasası’na (anayasal sistemine) göre yapılması gerektiğini hatırlatmaktaydı. Ayrıca, Ukrayna Anayasası 73. Maddeye göre, Ukrayna’daki bir bölgesel değişiklik, bütün Ukrayna’nın katılacağı bir oylamayla olur, yani sadece Kırım bölgesinde yapılacak bir referandum ile değil.[14] Buna ek olarak, Kırım milletlerarası hukukta işgal altında bir yer olarak gözükmemekteydi. Peki, Rus ayrılıkçıları, bir “grup” olarak kabul edebilir miyiz? Quebec davasına bakacak olursak, “bir insan” grubu, sömürgeci bir imparatorluk tarafından yönetilme, yabancı bir gücün boyunduruğu-baskısı-sömürgesi- altında kalma, anlamlı bir ayrılma talebi (hakkının) reddedilmesi durumunda olma şeklinde tarif edilmiştir.[15] Kanada Yüksek Mahkemesi, bunun dışındaki durumlarda ayrılmak isteyen grupların asıl devlet içinde kendi geleceğini tayin etmek hakkını başarmak için çalışabileceğini ifade etmiştir.

[16] Mevcut olayımızda, Kırım’daki Rus nüfusun Ukrayna yönetimince insan haklarının sistematik bir şekilde ihlal edildiğine dair delil bulunmamaktadır. Avrupa Güvenliği Yüksek Komiserliği’nin (The OSCE High Commissioner on National Minorities) milli azınlıklar konusunda Kırım’a yaptığı ziyaret sonrası; Rusça konuşanların baskı ve şiddetle karşı karşıya olduğuna dair hiçbir delil olmadığını ifade etmesi[17] de not edilmesi gereken bir durumdur.

Özetle, mevcut milletlerarası hukuk uygulamaları çerçevesinde, Kırım meclisinin yapılan referandumu düzenlemeye yetkisi yoktur. Yetkili olsa bile çıkan karar neticesinde, Ukrayna hükümeti ile pazarlıklara oturması gerekmekteydi. Şayet, Kırım’ın daha önceden Ukrayna tarafından işgal edilmiş veya kolonileştirilmiş olduğu kabul edilmiş olsaydı(!), Kırım Meclisi’nin böyle bir hakkının olacağı söylenebilirdi. Fakat, Kırım bir anlamda bugün için Ruslar tarafından işgal edilmiş durumdadır. Sonuçta, Rusya’nın uygulamış olduğu siyaset neticesinde bir bölgede nüfusu artırıp zamanı gelince (Ukrayna’da meydana gelen karışıklıkta olduğu gibi) self-determinasyon oylaması yaparak topraklarına ilhak etme siyaseti milletlerarası hukukça savunulan bir yöntem değildir. Bu nedenle, Rusya’nın milletlerarası hukuku açık ve net bir şekilde ihlal ettiği görülmektedir. Malesef, Türkiye’ninde Kırım Türklerini ve Tatarlarını koruma konusunda yeterince aktif ol(a)madığını müşahede etmekteyiz. Fakat, umudum o ki, Türk vatanı olan bu yerler bir gün yine aslına rücu edecektir!

---

 [1] Müstemleke (koloni olan), kilise, müsadere ve konsolosluk mahkemelerinin verdikleri kararlara bakan istinaf mahkemesi. Bkz., Pars Tuğlacı, İngilizce-Türkçe İktisadi, Ticari, Hukuki Terimler Sözlüğü, Altıncı Baskı, İstanbul, ABC K, 1996, s. 394.Bkz., The Constitutional Law Group, editörler, Canadian Constitutional Law, 3. Baskı, Toronto, Emond Montgomery Publications Limited, 2003, s. 5-6.

[2] Id, s. 6-7. Kanada Haklar ve Özgürlükler Bildirgesi (Kanada Anayasası)’nin Kanada anayasal demokrasisi üzerindeki etkileri için, ayrıca bkz., Andrew Petter, The Politics of the Charter: The Illiusive Promise of Constitutional Rights, Toronto, UTP, 2010.

[3] Id, s. 7-8.

[4] Detay için bkz., P. Russel & B. Ryder, Ratifying a Postreferandum Agreement on Quebec Sovereignity, Toronto, C. D. Howe Institute, 1997. Yazarlar, bir eyaletin Kanada devletinden ayrılabilmesi için, pek çok anayasal değişikliğin gerektiğini iddia etmektedirler.

[5] 2 SCR 217; 161 DLR (4th) 385.

[6] Davanın detaylı olarak incelemesi için bkz., The Constitutional Law Group, supra note 1, 458-66.

[7] Uluslararası Adalet Divanı (The International Court of Justice) 22 Temmuz, 2010 tarihli Kosova’nın tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmesi ile ilgili olan tavsiye niteliğindeki kararında; tek taraflı bağımsızlık ilanının uluslararası hukukta yasaklanmadığını ve bu bağımsızlık ilanını da Sırbistan veya Birleşmiş Milletler (UN) organlarının yapmadığını, bu nedenle bağımsızlık ilanı bu kurallarla değerlendirilemez. Adalet Divanı, bu nedenle Sirbistan iç hukukuna bakmamış ve referandumun da gerekli olmadığına hükmetmiştir.Detay için bkz., Reference re Secession of Quebec, erişim tarihi 18 Mayıs, 2015, http://en.wikipedia.org/wiki/Reference_re_Secession_of_Quebec.

[8] Crimea referandum: Voters ‘back russia union’, erişim tarihi 16 Mayıs 2015, http://www.bbc.com/news/world-europe-26606097.

[9] Id.

[10] Bkz. 2625 (XXV). Declaration on Principles of International Law concerning Friendly Relations and Co-operation among States in accordance with the Charter of the United Nations, erişim tarihi 16 Mayıs 2015, http://www.un-documents.net/a25r2625.htm.

[11] Malcolm N. Shaw, International Law, 7. Baskı, Ünite 10 (Territory), Cambridge, CUP, 2014, syf. 352-400.

[12] Id.

[13] Ukranian Constitution, erişim tarihi 17 Mayıs, 2015, www.kmu.gov.ua/.../Constitution_eng.doc.

[14] Id.

[15] Bkz. Quebec Davası, bu yazının ilk kısmı.

[16] Id.

[17] Developing situation in Crimea alarming, says OSCE High Commissioner on National Minorities, erişim tarihi, 17 Mayıs 2015, http://www.osce.org/node/116180.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER