© Yeni Arayış

Tanpınar'a Huzur Yok 42. Bölüm: Puşkin’in piştovu

İnsanlar ikiye ayrılır: Gerektiğinde öldürenler ve henüz öldürmesi gerekmemişler.

“Biz Türkler” diyorum böbürlenerek “şeytanı köleleştirdik. Ona elimizi öptürüp ayağımızı yıkatıyoruz!”  

“Freud’un hep ruhsal bozukluklardan, hastalıklardan, sapmalardan bahsetmesi, sağlıklı ruha dair tek satır yazmaması size de biraz tuhaf görünmüyor mu dostum?” Viktor Shishkin kültürlü, zeki, çok da nazik. İkimiz başbaşayken mekanı ve zamanı unutuyorum. Centilmen üslubunda üç dirhem maçoluk baharatı var: “Kadınlar olmasaydı, erkekler hâlâ cennetteydi!” Ailesi hakkında fazla konuşmak istemiyor: “Babam ölüm döşeğindeyken berber dükkanını bana sattı!..”

Onunla ilk zamanlar “aptal satrancı” oynadım. Casusların tüm dünyada cirit attığı 1940’ların ikinci yarısında yaygın bir oyundu: Muğlak, meşkuk [şüpheli] ve rizikolu durumlarda ahmak gibi davranırsınız. Böylece, muhatabınız sizin ehemmiyetsiz biri olduğunuza hükmeder ve peşinizi bırakır. “Biz Türkler” diyorum böbürlenerek “şeytanı köleleştirdik. Ona elimizi öptürüp ayağımızı yıkatıyoruz!” Zırvalıyorum: “Cambridge’ye geldiğimde şişmandım, fakat Laurel ile Hardy’ye o kadar çok gülüyorum ki… kahkaha ata ata kilo verdim, inanabiliyor musunuz? Dört sene öncesine değin Hardy sıkletinde bir tombuldum, şimdi, görüyorsunuz ya, Stan Laurel’dan bile sıskayım!” Şavalaklığı elden bırakmıyorum: “İstanbul’dan Cambridge’e gelmek nasıl bir şey söyleyeyim: Tarihe paraşütle inmiş gibiyim!..”

Buna mukabil Viktor alelade zevklerini itiraf edecek denli samimiydi: “Şükürler olsun, İngiltere sinemalarında kovboy filmi izleyebiliyorum. Sovyetler’de yasak. Kahraman Şerif’i [High Noon] tam 7 defa seyrettim. Helen Ramirez’in [Katy Jurado] repliği müthiştir: ‘Yakışıklı çocuksun, cüsselisin, geniş omuzların var. Fakat o bir adam. Bir adam yaratmak için cüsseden, geniş omuzlardan fazlası gerekir.’ Sever misiniz Kahraman Şerif’i?”

“Maalesef adını ilk kez duyuyorum. Fakat kovboylara ben de hayranım; atlarla, sığırlarla, ayılarla iyi anlaşıyorlar ve hepsine şapka yakışıyor.”

Tarihe paraşütle inmiş gibiyim!..”

***

Viktor şairdi. Pür saçmalıktan ibaret şiirlerini, dozunda bir teatrallikle okurdu:

Tuzlu kuş 1900, Turgenyev 44

1944’e dönemez miyim?
Bir masalda kasabım, sertifikam var.
Sabit bir deniz gibi eldivensizim
Güneyimden geçiyor silahlı korkuluklar.

Limonlar ve üçgenler güm güm patlıyor.
1944’ün zambaklarından
Gelen telgraftaki gıpgıcır şaibeler
Aşkın kurtlandığını kesinkes ispatlıyor.

Şapkamın dışındayım ve Merkür’e borcum var
Dişlerimde tarihin kanlı çıngırağıyla
1944’te kim bilir neler çektim
Çocuksu bir veledin yırtık fotoğrafıyla.

Ya zaman bir bombaysa, kaderin doruğunda?
Kasaplığı bırakır Cezayir’i süslerim.
1944’ten 21 dakikayı
Ruhumun tarlasına ekmese miydim?

Ben işte bu saçma şiirlere meftundum [tutkun]. Absürt, kimilerini güldürür. Beni hüzne sevkediyor. Albert Camus’nün [1913-1960] Veba [La Peste] romanını okudum. Yanlışlık adlı piyesini izledim. Öleceğini bilerek yaşamanın ve yaşatmaya çabalamanın çelişkisi ile dünyanın hiçlik karşısında mağlubiyete mahkum oluşu… Velhasıl anlam, hiçbir seviyede kesinlik arzetmiyor. Kelamın güzelliğini beyhudeliğe direnmeyişte ve manayı ele geçirme niyetinden feragatte arıyorum ben de. Sözüme güvenin: Söze güven olmaz. Anlamlandırmanın manasızlığı karşısında dirayetli olmak lazım.

Varlığa bilgi ve düşünceyle mi, duygu ve sezgiyle mi tutunuyoruz? Bilmiyorum. Bildiğim şu ki, Viktor bana Puşkin’in düelloda kullandığı piştovu hediye edince çok heyecanlandım.

Son bir gayretle yırtık, ıslak ceketimin altından, belimdeki piştovu çektim ve havadaki şampiyonu mıhladım: BUMMM!

***

“Sən özünü kim hesab edirsən?!” [Sen kim olduğunu sanıyorsun?!] Boksör Ejder Efendiyev, istekayı çat diye kırıp bilardo masasının üstüne fırlattı.

Kulübün bodrumunda Amerikan bilardosu oynuyorduk.

Hır çıktı. Birkaç hafta önce İrlandalı rakibini nakavt ederek şampiyon olan Ejder Efendiyev renkli topları deliğe yuvarlama oyununda benim gibi tüysıklet bir burjuvaya yenilmeyi hazmedememişti.

Burnundan soluyor. Yumruklarını kaldırdı ve başını yana salladı: “Özünüzə arxayınsınızsa, kozırlarımızı kənarda paylaşaq!” [Kendine güveniyorsan, kozlarımızı dışarıda paylaşalım!]

“Okey” dedim. Kariyerinin zirvesindeki boksörden dayak yemek, ilginç bir tecrübe olacaktı. [Seneler sonra çocuklara anlatacak hoş bir hatıra: “Şu meşhur Bakü Ejderi var ya, onunla bilardo oynadık, ardından gece vakti Londra sokaklarında dövüştük!”] Kolejde 2 sene boksla uğraşmıştım. Yani bir profesyonelin darbelerine hazır sayılırım.

Ejder, devasa meşelerle çevrili soğuk ve çamurlu ringde bana ağız burun daldı. Yumruklarla sarsılıp tekmeyle devrildim. Suratım yere çarpınca kafamın içinde bir çalkantı ve uyuşma başgösterdi. Güçbela dönüp yukarı baktığımda, kendinden memnun Ejder’in zevklendiğini gördüm. Sırıtarak sağa sola dönüyordu. “Buna Azəri öpüşü deyilir!” [Buna, Azeri öpücüğü denir!] Kulüpten gelen centilmenler ile yoldan geçen sarhoş taşralılardan müteşekkil seyircilerin tezahüratlarını, çınlamalar arasında boğulan yankılı uğultular halinde duyuyorum: “Vur! Vur! Vur! Vur!.. Gebert onu aslan!.. Bitir işini şu piçin!..”

Ayağa kalktım: Patlak dudaklarımı zar-zor oynatarak, kırık dişlerimin arasından, şişmiş dilimle “Bilardoda iyisin fakat boksta daha iyisin yakışıklı” deyip gülerken öksürük tuttu ve ağzımdan kan saçıldı. Viktor burada, yanımda olsa… Viktorcuğum, Dylan Thomas’ın şiir matinesine katılmak için 350 kilometre mesafedeki Galler’e gitmişti. Keşke ona katılsaydım. [“Keşke” demek için ideal vakitler vardır.] Amerika’da yaşayan İngiliz şair, İran seyahatinden dönüşte memleketine uğramış…

Şampiyon Ejder çeneme hınçla bir sağ aparkat patlattı. Ayaklarım yerden kesildi ve birkaç metre uçarak sırtüstü düştüm.

“İndi odunu yandırdım, ey alçaq it!” [Şimdi yaktım çıranı adi köpek!] Lisanslı zebani her adımda yeri zangırdatarak yaklaşıyordu. Gücüm tükenmişti. Yerde can çekişircesine kıvranıyorum. Bu çam-yarması manyak beni parçalayacak! Zıpladı. Dizleriyle göğsüme vurmasına 3 saniye… Kaburgalarım kalbime ve ciğerlerime saplanacak. Son bir gayretle yırtık, ıslak ceketimin altından, belimdeki piştovu çektim ve havadaki şampiyonu mıhladım: BUMMM!

İnsanlar ikiye ayrılır: Gerektiğinde öldürenler ve henüz öldürmesi gerekmemişler.

 

Tefrikanın tüm bölümlerini okumak için yukarıdaki görsele tıkla ☝️

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER