© Yeni Arayış

Prof. Dr. Hilmi Demir, Suriye’deki gelişmeleri değerlendirdi: “IŞİD kafasını çölden çıkartabilir”

Suriye’deki son gelişmeleri değerlendiren Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. Hilmi Demir, bölge için üç muhtemel tehdit unsuruna dikkati çekti.

Suriye’deki son gelişmeleri değerlendiren Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. Hilmi Demir, bölge için üç muhtemel tehdit unsuruna dikkati çekti. Prof. Dr. Demir, “En önemlisi eğer kurulacak yönetim beklentileri karşılamazsa dağılan ordu Irak’ta olduğu gibi yer altına inip direniş başlatabilir. İkincisi elbette bu dönüşümden memnun olmayacak radikal selefiler var. Onlar da yeni yönetim ve hükümetten beklentileri olan kendilerine göre İslami bir düzen bulamazlarsa kırsala çekilip Colani’ye karşı cihad ilan edebilirler. Üçüncüsü de kendisini gizlemeyi başarmış IŞİD, tıpkı Afganistan’da Taliban hükümetine karşı sert bir muhalefet başlatan IŞID Horasan gibi, kafasını çölden çıkartabilir” değerlendirmesini yaptı.

Toplum Çalışmaları Enstitüsü, Prof. Dr. Hilmi Demir’in “HTŞ’nin Dönüşümü: Colani’den Ahmed el Şara’ya” başlıklı değerlendirmesiyle Suriye’nin geleceği için üç muhtemel senaryoya dikkati çekti. Değerlendirmesine, “Cihadın küreselleşmesi son kırk yıldır farklı aşamalarda ilerlemiştir. El Kaide ile başlayan Küresel Cihad Hareketi kendi içinde birbirinden farklı tecrübeler yaşadı” sözleriyle başlayan Demir, süreç boyunca Suriye içinde üç cephe oluştuğuna işaret etti.

Prof. Dr. Hilmi Demir, üç cepheyi “Özgür Suriye Ordusu, El Kaide Ailesi ve IŞİD” olarak tanımlayarak “IŞİD, El Kaide’nin küresel cihad doktrininin sınırlarını o kadar zorladı ki; etrafında olan her örgütü yutmaya ve şiddeti tüm Avrupa’ya yaymaya başladı. Öte yandan Esad’ı devirip Suriye’yi kurtarmak için yola çıkan Colani ve diğer örgütler birdenbire kendilerini tüm dünyaya karşı savaş ilan etmiş bir konumda buldular. Bu Suriye merkezli bir yerel cihadı hedefleyen Nusra’yı ve lideri Colani’yi yeni arayışlara itti. Bu yazı, Nusra’dan Tahriru Cephe el-Şam’a, örgütün nasıl ve neden değiştiğini ve Ahmed el Şara’ya evirilen Colani’nin Esad’ı devirmeye varan yol hikayesini anlamaya yönelik bir çaba olarak okunmalıdır” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Hilmi Demir değerlendirmesini, şöyle sürdürdü:

“Nusra El Kaide’yi neden reddetti”

“Bu konudaki en temel nedenlerden birisi IŞİD'in ortaya çıkışıyla birlikte sahada hızla büyümesi ve dünya gündeminin baş sırasına yerleşmesiydi. IŞİD uyguladığı aşırı şiddet pornografisi (canlı infazlar) ve radikal selefi tekfirci ideolojisi ile hem uluslararası şimşekleri üstüne çekmişti hem de sahada farklı grupları tekfir ederek onlarla çatışmaya girmeye başlamıştı. Colani El Kaide’ye bağlı kaldıkça sahadaki maliyetlerinin artacağını düşünmüş olmalı. Küresel cihadın reddedilmesi resmi olarak Temmuz 2016’da Nusra’nın El Kaide ile bağlarını kopararak Cabha fath al-Şam (Levant’ın Kurtuluşu Cephesi) adını almasıyla nihayete ulaştı. İsim değişikliği sadece El Kaide’den kopuşu vurgulamak içindi. Ocak 2017’de HTŞ’nin kurulması ise tam tersine rejime karşı tüm silahlı muhalefeti birleştirmeyi amaçlıyordu. Colani hem El Kaide bagajından kurtuluyordu hem de örgütünü yerelleştirme adımlarını tamamlıyordu.

“Kurtuluş hükümetinin kuruluşu”

HTŞ’nin El Kaide bagajından kurtulması çalışma tarzını da etkiledi. El Kaide’nin yıllardır sürdürdüğü gerilla savaşını terk ederek İdlip merkezinde yurtlanma çalışmalarına başladı. Bunun için de bir şehir devleti modelini inşa etmek için HTŞ’nin askeri kanadından bağımsız bir teknokrat hükümet olan Kurtuluş Hükümeti’nin kurulmasını teşvik etti. Şehirde hastaneler, okullar inşa etti, belediye hizmetleri vermeye başladı. Şehirden topladığı vergileri şehre harcadı. Zamanla 4 milyon nüfusa ulaşan bir metropol şehir kurdu. Kurtuluş Hükümeti bildiğimiz selefi cihatçı gruplar tarafından desteklenen ve ideolojik yapıları ve sert yönetimleriyle karakterize edilen mahkeme sisteminden önemli ölçüde farklıdır. Ön yetkilerinin büyük bir kısmını diğer yerel ve uluslararası aktörlere devretmiştir. Selefi cihatçı aktörlerin azınlıklara uyguladığı vergiyi (cizye) ödemek zorunda olmayan Hristiyanlar gibi dini azınlıklara azınlık statüsü dayatmamaktadır. On bakanlıktan oluşan Suriye Kurtuluş Hükümeti’nde doğrudan Bakanlar Kurulu Başkanlığı’na bağlı bir Kültür Müdürlüğü kuruldu. Devamında da Kültür Müdürlüğü’ne bağlı İdlib Eski Eserler Dairesi kuruldu. Ana görevleri arasında Kurtuluş Hükümeti bölgelerindeki tarihi eserlerin korunması ve onarımı yer alıyordu. Kurtuluş Hükümeti’nin Kültür Müdürlüğü, İdlib Eski Eserler Dairesi’nin kurulması ve İdlib Müzesi’nin açılması gibi eski eserlerin korunmasıyla ilgili ileri düzeyde önlemler almasına izin verdi. Bu, kabul görmüş selefi cihatçı uygulamalardan büyük bir sapma olarak görüldü. Uygulamaları sert dille eleştiren aşırılar örgütten ayrılmayı tercih ettiler. Terör listesinde alınmış, kapalı ve askeri bir yapıdan geniş bir coğrafi alanı kontrol eden, ekonomik kaynaklara ve teknokrat bir hükümete sahip bir yapıya dönüşmek HTŞ’ye uluslararası alanda daha fazla tanınırlık ve diğer ülkelerle ilişki kurma fırsatı yarattı. El Kaide’den uzaklaşmak uluslararası bağışçılarının güvenini kazanmasını sağladı.

HTŞ Ortadoğu’da neredeyse birçok kesimin İran’ı evine gönderme isteğini gerçekleştirmişti. Gazze-İsrail savaşı ile birlikte eli kolu kırılan Hizbullah ve İran ile Ukrayna ile meşgul olan Rusya’nın en zayıf noktasında HTŞ 13 yıldır düşüremediği Esed’i düşürdü ve Şam’ı ele geçirdi. Bu işten Suudi Arabistan, Mısır, Katar, BAE, İsrail ve Amerika oldukça memnun kalmış gözüküyor. Türkiye zaten hem masaya oturtamadığı Esad’dan kurtuldu hem de yıllardır ağır bedeller ödeyerek misafir ettiği göçmenler için onurlu bir gidiş yolu bulmuş oldu. HTŞ’nin yerelleşmesi, odağını yalnızca Suriye içine çevirmesi Rusya ve İran dışında herkesi memnun etmiş gözüküyor.

“Suriye’yi yeniden inşa etmeye çalışan bir lider”

Kabul edelim ki HTŞ’nin geçmişi bize kadınların yaşamının kontrol edildiği, hisbe ve ahlak polislerinin çarşıda kol gezdiği, azınlıklara karşı sert ve dışlayıcı politikaların uygulandığı bir örgütün varlığını gösteriyor. Tüm bunlarla birlikte Suriye’de yerelleşen, küresel cihatçı öğretiden uzaklaşan, kendisini uluslararası arenada kabul ettirmeye çalışan ve Suriye’yi yeniden inşa etmeye odaklanan bir örgüt lideri var karşımızda. Dolayısıyla grup içi rekabet, yerelleşme arzusu, Suriye milliyetçiliği, İdlip tecrübesi, dış fon temini, akidevi mücadele onu daha mutedil bir çizgiye çekti. Biraz hayatın şartları ve konjonktürel şartlar biraz da geçmişi onu Suriye’ye bağladı. Artık kendisine Ahmed el Şara diyor. Hırslı bir siyasetçiye benziyor. Ona bu fırsatı vermek kim bilir belki de herkese iyi gelebilir. Ama kabul edelim ki o değiştikçe ona direnenler de kendi eski arkadaşları arasından çıkacaktır. Hem El Kaide hem IŞID artık onu Batı yanlısı, devrimi satan bir siyasetçi olarak etiketlemek için fırsat kolluyor. Karşımızda El Kaide’den dönüşen bir örgüt değil milliyetçi bir siyasi parti var sanki ve bir ulus devlet inşası vadediyor. Her söyleminde Araplar ve Suriye diyor. Bir Suriye milliyetçisine dönüşürse şaşırmayacağımızı söylemeliyim.

Bir de bizi bekleyen tehditler var. En önemlisi eğer kurulacak yönetim beklentileri karşılamazsa dağılan ordu Irak’ta olduğu gibi yer altına inip direniş başlatabilir. İkincisi elbette bu dönüşümden memnun olmayacak radikal selefiler var. Onlar da yeni yönetim ve hükümetten beklentileri olan kendilerine göre İslami bir düzen bulamazlarsa kırsala çekilip Colani’ye karşı cihad ilan edebilirler. Üçüncüsü de kendisini gizlemeyi başarmış IŞID, tıpkı Afganistan’da Taliban hükümetine karşı sert bir muhalefet başlatan IŞID Horasan gibi, kafasını çölden çıkartabilir. HTŞ kendi radikallerini kusabilme ve istediği grupları yutabilme kabiliyetine sahip bir örgüt olarak ‘devlete’ evrilme aşamasında. Bu evrimi başarıp başaramayacağını önümüzdeki süreçte hep beraber göreceğiz." 

Bu haber ilk olarak gazetecilerplatformu.org'da yayımlanmıştır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER