Priştina sokaklarında
GEZİ
Bir Balkan başkentinde Balkanlılığı yaşamak istiyorum. Priştina, beni bundan mahrum bıraktı. Belki de ayıp ediyorum, belki de “Balkan Priştina”yı ben bulamadım. Ama mübarek, bu kadar gizlenmez ki!
Priştina’ya akşam indi.
Kadare’nin adının verildiği bir kafede, burada geçirdiğim iki güne dair düşüncelerimi yazmak istiyorum.
Priştina’ya benim aslında ikinci gelişim bu; ilki, bir Balkan turu esnasında, birkaç saatliğindeydi, hızlı hızlı dolaştığım bu şehri anlamamış, tadına varamamıştım.
Bu sefer daha uzun kaldım Priştina’da, ama bu şehrin tadı keçiboynuzu gibi, bir parça tat için bin eza çekmek gerek.
Kosova, en çok da başkenti Priştina, Arnavutluğunu vurgulamak için elinden geleni ardına koymamış.
Bir yerde Arnavutluk varsa orada -Kadare’den önce- İskenderbey’in heykeli vardır.
Priştina dediğimiz bir uzun cadde ve tabii ki İskenderbey Kastrioti’nin gösterişli heykeli de bu caddenin sonundaki meydanı süslüyor.
Priştina’nın tarihi camileri önemli ama bazılarına kısaca değinmek istiyorum.
Priştina’nın Osmanlı hakimiyetine kesin geçişi Fatih Sultan Mehmet zamanındadır.
1455’te Priştina’yı alan Fatih, burada iki cami yaptırmış.
Bunlardan biri kendi adını taşıyor, öteki de babası Murad’ın ama buraya bir mim koymamız lazım.
Çarşı Camii diye de bilinen bu camiye Muradiye diyenler de var ama hangi Murad’ın adını aldığı müphem.
Caminin temelini atan Yıldırım Bayezid, buraya Kosova Savaşında şehit düşen babası I. Murad’ın adını vermiş ama camiyi yaptırıp bitirmek Fatih’e düşmüş, onun babası da II. Murad.
Bence güzel bir tesadüf eseri iki Murad’ın da adını almış.
Semavi Eyice, İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı “Fatih Camii” maddesinde bu caminin Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından “Rumeli’nin pek güzel camilerinden biri” olarak değerlendirildiğini hatırlattıktan sonra şu bilgileri verir: “Kapısı üstündeki dört satırlık kitâbesinden öğrenildiğine göre 865 (1460-61) yılında yaptırılmıştır. Ancak kitâbe ta‘lik hatla ve boya ile yazılmış olduğundan orijinalliğinden şüphe edilmektedir.”
Anlaşıldığı kadarıyla, 1460’ta yaptırılan bu cami şimdilerde unutulan bir tarihte ciddi şekilde elden geçmiş.
Ansiklopedinin aynı maddesinde minarenin orijinalliği için de şöyle yazıyor Eyice: “Gövdenin hemen hemen ortasındaki taşların renklerinin daha açık oluşu, minarenin geç bir dönemde buradan itibaren yenilendiğini göstermektedir. Esasen şerefe çıkmaları da bilezikler biçiminde olduğuna göre Fâtih Sultan Mehmed devri mimarisine aykırıdır. Bu durum minarenin yenilendiğini gösteren bir başka delildir.”
Belki bir şeyler vardır da ben bulamamışımdır ama Priştina’nın sıkıcı bir şehir olduğunu söylemekte bir beis görmüyorum. Ne Prizren’in köprüleri var burada ne de Yakova’nın çarşısı. Balkanlılığından mahcup olan ve Batılı olmaya öykünen bir başkente benziyor daha çok.
Ötekilere göre çok daha yenilerde yapılan bir de Yaşar Paşa Camii var; 1834 tarihli.
Yaşar Paşa’nın pek sevilen bir adam olmadığı belli.
Özellikle lükse çok düşkün olduğu söyleniyor, 1840’ta ölmüş.
Kosovalılar, varoluş savaşı esnasında kendilerine yardım eden ABD Başkanlarına minnetlerini hiç saklamamışlar.
Bill Clinton’ın heykeli ve adını verdikleri bulvardan başka, “Oğul Bush”un adına bir başka cadde daha var Priştina’da -Prizren’de de Woodrow Wilson’ın adını gördüydüm.
Bu Amerikancılık faslını daha da uzatmak istemediğim için burada keseyim.
Bunların dışında ne var peki Priştina’da?
Belki bir şeyler vardır da ben bulamamışımdır ama Priştina’nın sıkıcı bir şehir olduğunu söylemekte bir beis görmüyorum.
Ne Prizren’in köprüleri var burada ne de Yakova’nın çarşısı.
Balkanlılığından mahcup olan ve Batılı olmaya öykünen bir başkente benziyor daha çok.
Bu kimliksizlik de benim en sevmediğim özelliklerin başında gelir.
Kosova, AB üyesi olmadığı halde euro bölgesinde ve para birimi olarak euro kullanmaya karar vermiş. Benim euro kullanılmasıyla en ufak sorunum yok ama dedim ya, bu şehirde bir an önce Batılı kabul edilmek isteyen, buna özenen bir hâl var ve bu beni rahatsız ediyor.
Bir şehir kimliğini inkâr etmeye başladıkça bütün özelliğini kaybeder; misal, Yahya Kemal’in Üsküp’ü ne kadar güzelse, bugünkü Paris özentisi heykellerle bezeli Üsküp bir o kadar kişiliksiz.
Bir başka örnek de para birimi olarak Euro’nun kullanılması.
Kosova, AB üyesi olmadığı halde euro bölgesinde ve para birimi olarak euro kullanmaya karar vermiş.
Benim euro kullanılmasıyla en ufak sorunum yok ama dedim ya, bu şehirde bir an önce Batılı kabul edilmek isteyen, buna özenen bir hâl var ve bu beni rahatsız ediyor.
Aradığımı bir türlü bulamayınca yemek yemek için de bir İtalyan lokantasında karar kıldım.
Garsonlar hariç muhtemelen Kosova menşeli hiçbir şeyin giremediği bu lokantada yemekler güzeldi; ama bu lokanta Priştina’da değil, New York’ta olunca güzel geliyor bana.
Bir Balkan başkentinde Balkanlılığı yaşamak istiyorum.
Priştina, beni bundan mahrum bıraktı.
Belki de ayıp ediyorum, belki de “Balkan Priştina”yı ben bulamadım.
Ama mübarek, bu kadar gizlenmez ki!
TÜM HABERLER