© Yeni Arayış

Politik kutuplaşmanın yeni toplumsal dinamiti: Siyasal Alevilik tartışmaları

Siyasal Alevilik, Alevilik kimliğinin özünden uzaklaşarak ideolojik bir kimliğe dönüşmesi ve siyasi bir ajanda doğrultusunda kullanılmasını ifade etmektedir. Bu kavram, bazı kesimlerce Alevi topluluklarının taleplerini gerçekleştirebilmek için siyaset sahnesinde klikleşmesi olarak kullanılırken diğer yandan toplumsal bölünmelere ve mezhepsel çatışmalara yol açabileceği endişesiyle eleştirilmektedir.

Anadolu coğrafyası, binlerce yıl boyunca farklı uygarlıklara ve kültürlere ev sahipliği yapmış, bu zengin mirasın içinde Alevilik önemli bir yer tutmuştur. Alevilik, hem bir inanç hem de bir yaşam felsefesi olarak, Anadolu’nun çokkültürlü dokusunun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu kültür, insan sevgisi, hoşgörü, eşitlik ve doğayla uyum gibi değerleri ön plana çıkarmaktadır. Alevilik, insanı ve doğayı merkeze alan felsefesiyle modern dünyada da ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Alevilik kültürü sadece bir inancın değil, aynı zamanda insanlık tarihinin ortak mirasının birer parçasıdır. Bu mirası anlamak ve gelecek kuşaklara aktarmak, Anadolu'nun kültürel zenginliğine yapılacak en büyük katkılardan biridir.

Alevilik, yüzyıllar boyunca Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde farklı düzeylerde ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmış bir inancı temsil etmektedir. Osmanlı döneminde Safevi etkisi nedeniyle “şiilik” tehlikesiyle özdeşleştirilerek siyasi bir tehdit olarak görülen Alevilik, Cumhuriyet’in ilk yıllarında laiklik anlayışı içinde bir nebze koruma altına alınmış gibi görülse de Türkiye’deki sadece Sünni-Hanefi gelenekleri temel alan perspektif, Alevi toplumunun toplumsal soyutlanmaya maruz kalmasına neden oluşturmuştur.

Son günlerde Türkiye’deki siyasal Alevilik kavramı etrafında şekillenen tartışmalar, toplumsal huzuru ve bir arada yaşama iradesini zedeleyebilecek potansiyele sahiptir. Alevilik, köklü bir tarihsel, toplumsal ve kültürel arka plana sahip bir inancı ifade ederken, bu kimliğin siyasal bir aracı olarak kullanılması hem Alevi toplumunu hem de genel olarak Türkiye toplumunu olumsuz etkileyebilecek niteliktedir.

Siyasal Alevilik, Alevilik kimliğinin özünden uzaklaşarak ideolojik bir kimliğe dönüşmesi ve siyasi bir ajanda doğrultusunda kullanılmasını ifade etmektedir. Bu kavram, bazı kesimlerce Alevi topluluklarının taleplerini gerçekleştirebilmek için siyaset sahnesinde klikleşmesi olarak kullanılırken diğer yandan toplumsal bölünmelere ve mezhepsel çatışmalara yol açabileceği endişesiyle eleştirilmektedir. Bu tartışmaların temelinde, çeşitli siyasi partilerin ve grupların Alevi toplumunu kendi siyasi çıkarlarına hizmet edecek şekilde öne çıkarması ya da tam tersi hareketle dışlaması ve ötekileştirmesi durumu yer almaktadır. Bu durum, Alevilik kimliğinin manevi ve kültürel özüne zarar verme riskini taşıdığı gibi toplumsal ayrışma ile kutuplaşmayı tetiklemektedir.

Siyasal Alevilik tartışmaları, toplumsal huzuru ciddi şekilde tehdit eden bir dinamiğe sahiptir. Mezhepsel farklılıkların siyasal bir silah haline getirilmesi, toplum içinde derin ayrışmalara yol açabilmektedir. Keza Türkiye’nin tarihsel olarak mezhepsel gerilimlerden etkilendiği düşünüldüğünde, bu tür tartışmaların daha da körüklenmesi, şiddet ve çatışma ortamına zemin hazırlamaktan öteye geçmeyecektir.

Mezhepsel çatışmaların zararları, sadece fiziksel şiddetle sınırlı kalmaz; toplumsal dokunun yıpranması, güven ortamının kaybolması ve bir arada yaşama iradesinin zedelenmesi gibi uzun vadeli etkiler de görülebilmektedir. Tarihten örneklerle de sabit olduğu üzere, mezhepsel ayrışma derinleştirildiğinde, toplumsal barışı yeniden inşa etmek oldukça zorlaşmaktadır.

Mezhepsel çatışmanın etkileri, bireyler arasındaki güvensizlik hissini derinleştirirken, aynı zamanda toplumların kültürel ve sosyal zenginliklerini tehdit etmektedir. Bu tür ayrışmalar, farklı mezheplerin temsil ettiği düşünce ve inanç çeşitliliğini bir zenginlik yerine bir tehdit olarak algılamaya yol açmaktadır. Bu durum, bireylerin kendilerini ait hissettiği toplumsal yapıyı zayıflatır ve toplumsal aidiyet duygusunu erozyona uğratmaktadır.

Birlikte yaşam iradesinin zedelenmesi, yalnızca günümüzün değil, gelecek nesillerin de barış içinde bir arada yaşama potansiyelini olumsuz etkilemektedir. Özellikle eğitim, medya ve sosyal yapılar üzerindeki kutuplaştırıcı etkiler, bu çatışmaların sonraki kuşaklara aktarılmasına neden olabilmektedir. Genç bireylerin birbirine karşı ön yargılı bir şekilde yetişmesi, ayrışmanın kalıcı hale gelme riskini artırmaktadır.

En yakın coğrafyalarımızdaki mezhep çatışmalarının bölgeyi hangi konuma sürüklediği ortadayken şu anda Türkiye’de yeni bir mezhep çatışmasının kime faydası olacaktır?

Şüphesiz ki Türkiye, farklılıkların bir arada yaşadığı bir toplum olma özelliğini korumak ve güçlendirmek için mezhepsel gerilimleri aşacak politikalar geliştirmelidir.

MEZHEP ÇATIŞMALARININ HANGİ KONUMA SÜRÜKLEDİĞİ ORTADA

Tarih, mezhepsel çatışmaların bir halkın ilerlemesini nasıl baltalayabileceğini gözler önüne sermektedir. Örneğin, Orta Doğu coğrafyasında süregelen çatışmalar, yalnızca fiziksel yıkıma değil, aynı zamanda entelektüel birikimlerin ve sosyal yapının da zarar görmesine yol açmıştır. Bu durum, yalnızca çatışmanın taraflarını değil, bölge halklarının tamamını etkileyen bir döngüyü ortaya çıkarmaktadır.

Mezhep çatışmaları, Ortadoğu'da birçok devletin siyasi istikrarını bozmuş, bölgenin birçok ülkesinde otorite boşlukları oluşmuştur. Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde mezhepsel gerilimler iç savaşı tetiklemekte ve merkezi otoritenin zayıflamasına neden olmaktadır. Bu durum, terörist grupların ve yabancı güçlerin bölgede etkisini artırmasına olanak tanımıştır. Mezhep çatışmaları, bölgenin ekonomik potansiyelini önemli ölçüde baltalamaktadır. Petrol ve gaz gibi büyük doğal kaynak rezervlerine rağmen, bu kaynakların etkin kullanımı engellenmekte; altyapı projeleri, çatışmalar nedeniyle sekteye uğramaktadır. Yemen’deki kıtlık ve Suriye'deki şehirlerin yıkılması, mezhep çatışmalarının ekonomik yıkıma dönüşmesinin somut örnekleridir. Milyonlarca insan yerinden edilmiş, mülteci krizleri hem bölge ülkelerini hem de uluslararası toplumu zor durumda bırakmıştır. Eğitim ve sağlık sistemleri bu çatışmalar nedeniyle ciddi zararlara uğramıştır.

En yakın coğrafyalarımızdaki mezhep çatışmalarının bölgeyi hangi konuma sürüklediği ortadayken şu anda Türkiye’de yeni bir mezhep çatışmasının kime faydası olacaktır?

Şüphesiz ki Türkiye, farklılıkların bir arada yaşadığı bir toplum olma özelliğini korumak ve güçlendirmek için mezhepsel gerilimleri aşacak politikalar geliştirmelidir. Türkiye’deki ötekileştirici söylem ve tartışmalar, ancak ortak akıl, toplumsal dayanışma ve yapıcı bir yaklaşımla aşılacaktır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER