© Yeni Arayış

Politik bir mezarlık olarak sosyal medya

Sosyal medya, siyasal enerjiyi emen, bu enerjiyi sönümlendiren bir makine, bir siyasal enerji mezarlığıdır. Sosyal medya tepki alanına dönüştükçe bizleri özel alana hapseden bir platformu olmaktan öteye gitmez. Sosyal medya, kamusal alanının yerini aldıkça siyaset alanı daha daralır ve her birimiz sosyal medya siyasetçisine dönüşürüz.

“Politika, politikacılara bırakılmayacak kadar ciddi bir meseledir. ”

Charles DeGaulle

Türkiye’de gündem sürekli sıcak. Aynı anda birçok sorun üzerine konuşuyor ve tartışıyoruz. Ve bu sorunların neredeyse hiç biri çözülmüyor. Bazıları ağırlaşarak devam ediyor, bazılarını unutuyoruz, bazılarını da erteliyoruz.

Siyasiler, yasama faaliyeti kapsamında çoğunlukla Meclis’te konuşup tartışıyorlar bu sorunları. Ama itirafa edelim ki, muhalefet partilerinin milletvekilleri en etkili mücadeleyi komisyon aşamalarında yapıyor ama ne yazık ki, mevcut komisyon aritmetiği nedeniyle, haklı oldukları pek çok konuda sözleri tutanaklara girmekten başka bir işe yaramıyor. Yasama faaliyetinin Meclis ayağı daha vahim. Bunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden olsa gerek muhalif partilerin bazı milletvekilleri Meclis oturumuna katılmıyorlar.

Bunun dışında Milletvekili ve siyasilerin ikinci siyaset yapma alanı ise sosyal medya. Hepimiz biliyoruz, sosyal medya son yıllarda çok etkili. Ancak bu etki, bir taraftan yankı odalarına hapsolurken, bir yandan da açılan #...yalnızdeğildir, #...tutuklansın gibi konu başlıkları ile ifrat ile tefrit arasında gidip gelen bir ruh halini yansıtıyor.

Ve bu haliyle de itiraf edelim ki, hedeflenen etkiyi yaratmıyor.

Kuşkusuz bu sadece milletvekili ve siyasiler için değil, sıradan kullanıcılar için de böyle. Çoğunlukla takip ettiğimiz konu/lar hakkında bir ya da birden çok sıralı sosyal paylaşım yaparak fikrimizi söylüyor, tepkimizi koyuyoruz. Hepsi bu.

Ama yine biliyoruz ki, bunların hiç biri üzerine yazdığımız konu/ların çözülmesine tek başına yetmiyor. Çünkü biz sıradan vatandaşların da bunun dışında bir adım daha atması gerekiyor. O da siyasi alana çıkmak, kamusal alanda siyaset yapmak.

Çünkü ülkenin sosyal medya tepkilerinden çok “siyasete” ihtiyacı var. Burada siyaset olarak tanımladığım kamusal alanda var olan sivil inisiyatiften derneğe, düşünce kuruluşundan siyasi partiye kadar var olan örgütlü yapılara katılmak, şikayet edilen “konu/lar” ile ilgili olarak söz üretmek, pozisyon almak ve o örgütlenmeyi büyütmektir.

Bütün bu süreç yaşanırken aslında olan şu; Türkiye olarak biz temel meselemiz olan yoksulluğu, enflasyonu, işsizliği, özetle ağır ekonomik krizi konuşamıyoruz. Siyasi iktidar muhalefeti ve sivil toplumu sokak hayvanları gündemi ile oyalarken, ekonomik krizi daha da derinleştiriyor. Ve biz bunları konuşamıyoruz.

ÖNCELİKLİ SORUNUMUZ SOKAK HAYVANLARI MI?

Son günlerde en çok konuştuğumu konu siyasi iktidarın sokak hayvanları ile ilgili düzenlemesi. Komisyonda kabul edilen 17 maddelik yasa tasarısı, muhalefetten de sivil toplum kurumlarından da çok tepki çekti. Komisyon görüşmelerinde muhalefet partileri içerde şerhlerini koyup, yapılması gerekeni söylerken; benzerini sivil toplum kuruluşları ise Meclis koridorlarında ve sokaklarda düzenledikleri protestolarla dile getirdiler.

Türkiye’nin farklı bölgelerine sokak hayvanları “sorun” olmuş olabilir, bundan mağdurlar da olabilir ama çözüm toplu ölüm değildir. Dünyada bu sorunun nasıl çözüldüğünü örnekleri ile paylaştılar. Çözüm basit; “kısırlaştır, yaşat, yerinde bak. ”Bu açıdan Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.

Bütün bu süreç yaşanırken aslında olan şu; Türkiye olarak biz temel meselemiz olan yoksulluğu, enflasyonu, işsizliği, özetle ağır ekonomik krizi konuşamıyoruz. Siyasi iktidar muhalefeti ve sivil toplum sokak hayvanları gündemi ile oyalarken, ekonomik krizi daha da derinleştiriyor.

Ve biz bunları konuşamıyoruz.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kamudan tasarruf talep edip bunun için tedbir paketi açıklarken gerçekleşen bütçe harcamalarına baktığımızda neredeyse hiçbir kamu kurumunun bu çağrıya uymadığını görüyoruz.

Özetle iktidar ve iktidar ortağı çeşitli gündemlerle Türkiye’yi oyalamaya, bu yolla da muhalefeti siyaseti yani gerçek sorunları konuşmasına, kamusallaştırmasına izin vermiyor.

Attığımız sosyal medya mesajlarını siyasal tavır olarak gördükçe fark etmeden siyaseti özel alana sıkıştırıp apolitikleştirmiş oluyoruz. Oysa bizim toplumsal olarak siyasetin, sivil toplum alanının yani kamusal alanın sivilleşip genişletilmesine bunu hedefleyen siyasallaşmaya ihtiyacımız var. Sosyal medya bu arayışın bir mecrası olabilir ama bizatihi kendisi değildir. Çünkü hayat ve siyaset, sosyal medya değildir.

SİYASET PARTİLERE BIRAKILMAYACAK KADAR CİDDİ BİR İŞTİR

Epilog’da olduğu gibi; “Politika, politikacılara bırakılmayacak kadar ciddi bir meseledir” demiş DeGaulle.

Evet bunu siyaset için de söylemek mümkün. Onun için siyaseti sadece siyasetçilere bırakmayacak kadar sorunları ciddiye alan vatandaşlara ihtiyaç var.

Kuşkusuz Türkiye yönetim sistemi olarak tek adam rejimi, otoriterleşiyor vs. Bunların hepsi birer gerçek ama bütün bu gerçekler bizim daha fazla siyaset yapmamıza engel değil. Tam tersine içinde olduğumuz siyasi iklim bize sorumluluk yüklemeli. Ve bizleri sosyal medya masajlarından kurtarıp aktif siyasi özne haline getirmeli.

Unutmayalım ki, sosyal medyaya sıkışan söz tüketme biçimi açık bir “apolitikleşme” halidir. Atılan güzel mesajların viral olması, çeşitli platformlarda paylaşılması açık ifade edelim ki okudukça tatmin olsak da; “Türk’ün Türk’e propagandası”ndan başka bir şey değildir.

Dahası bu propagandanın, kitlesel bir tepki halinde ortaya çıkması ve yansıması, var olan politik “enerjinin” yok edilmesidir de. Bu tepkiler, sosyal medya ve whatsapp gruplarıyla sınırlı kaldığı sürece bizleri apolitikliğe mahkum ediyor. Çünkü siyasal olan, sosyal medyada değil hayatın içinde olandır.

Bu bağlamda şunu ifade edelim ki, sosyal medya, siyasal enerjiyi emen, bu enerjiyi sönümlendiren bir makine, bir siyasal enerji mezarlığıdır.

Sosyal medya tepki alanına dönüştükçe bizleri özel alana hapseden bir platformu olmaktan öteye gitmez. Sosyal medya, kamusal alanının yerini aldıkça siyaset alanı daha daralır ve her birimiz sosyal medya siyasetçisine dönüşürüz.

Attığımız sosyal medya mesajlarını siyasal tavır olarak gördükçe fark etmeden siyaseti özel alana sıkıştırıp apolitikleştirmiş oluyoruz. Oysa bizim toplumsal olarak siyasetin, sivil toplum alanının yani kamusal alanın sivilleşip genişletilmesine bunu hedefleyen siyasallaşmaya ihtiyacımız var. Sosyal medya bu arayışın bir mecrası olabilir ama bizatihi kendisi değildir.

Çünkü hayat ve siyaset, sosyal medya değildir. Siyasal kamusal alanda bir örgütlenmenin parçası olmak ve şikayet ettiğin yapıyı değiştirmek, çözmek istediğin sorun için aktif vatandaş olarak risk almak demektir.  

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER