© Yeni Arayış

PKK’nın silah bırakması demokratikleşmenin önünü açar mı?

Bu süreçle ilgili olarak bazı sorular sormak, süreci demokrasi ve siyasetin alanının genişletme konusundaki eleştiriler ya da bu konudaki kaygıları dile getirmek; ne yazık ki, çok kabaca sürece karşı olmakla eş sayılıyor. Oysa değil.

TÜSES Vakfı önceki dönem Celal Yıldırım başkanlığında özellikle 2023 seçimleri öncesi gerçekleştirdiği arka kapı diplomasisi ile önemli bir siyasi varlık göstermiş tarihi olan önemli bir sivil toplum kuruluşu.

Yeni dönemde vakfın başkanlığını Altan Ertürk yapıyor. TÜSES geçen dönemde olduğu gibi bu dönemde Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda önemli çalışmalar yapıyor. Bunların çoğunluğu üyelere ve yakın çevreden davetlilerin olduğu kapalı toplantılar olsa da önemli.

Bu toplantılardan biri dün yapıldı. İki oturumda gerçekleşen toplantıda kürt sorunu ve orta doğudaki gelişmeler ele alındı.

İlk oturumda yazarımız ve Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, moderatörlüğünde Ayşe Betül Çelik ve Mesut Yeğen’in katılımı ile son süreç ele alındı. 

İkinci oturumda ise Behlül Özkan ve Ahmet Kasım Han, Ortadoğu, özellikle Suriye’nin geleceği ve bunun bölge ve Türkiye’ye olası etkileri tartışıldı.

Her iki oturumda gerçekten ufuk açıcı oldu. Özellikle oturumlardan sonraki soru-cevaplarla zenginleşene toplantı oldu.

Elbette ilk oturum, özellikle son çözüm süreci ve bu bağlamdaki tartışmalar kuşkusuz çok daha öncelikli idi. Ancak ikinci oturumda Ahmet Kasım Han ve Behlül Özkan’ın başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’nun karmaşık ve belirsiz durumu; bunların bizim için kısa ve orta vadede riskleri paylaşmaları açısından önemliydi.

Ahmet Kasım Han’ın özellikle Suriye üzerine anlattıkları, ülkenin geleceğinin belirsizliği açısından, ilk oturumda tartışılan ve başlatanların bile isim koymaktan çekindiği yeni süreç konusunda barışı, PKK’nın silah bırakmasını arzu etsek de bunun neden zor olabileceğini de açıklar nitelikte idi.

PKK’nın silah bırakması, silahın Kürt siyasi hareketi için tehdit olmaktan çıkması elbette herkes için olumlu ama bu gelişme tek başında Türkiye’nin demokratikleşmesini, siyasi alanın genişlemesini sağlamaz.

TEMKİNLİ OLMAK SÜRECE KARŞI ÇIKMAK DEĞİLDİR

Dün gerçekleşen toplantının ilk oturumunda, Bahçeli tarafından başlatılan sürecin önemi bir kez daha hatırlatılırken, bu sürecin başarıya ulaşmasının yani Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nın silah bırakmasının, silahın siyaset üzerine vesayetinin sona ermesi ile siyasetin önünün açılacağı, Türkiye’nin demokratikleşme, Selahattin Demirtaş’ın dahil pek çok siyasi tutuklunun serbest bırakılması dahil pek çok seçeneğin gündeme geleceğini paylaşıldı. Yine bu sürecin başarılı olması Suriye’de Rojova bölgesinin geleceğinin de bir anlamda garantiye alınabileceği varsayımı da var.

Elbette temennimiz tüm bunların gerçekleşmesi.

Dün toplantıda konuşmacılara mealen şu soruyu sordum; “Bu süreç barış konuşuluyor ama demokratikleşme, siyasi alanın genişlemesi vs. yok. Bu sürecin başarıya ulaşması, ülkeyi daha otoriter hale getirmesi olasılığına karşı, bu sürecin demokrasiyi de içermesi gerekmez mi?”

Elbette soru bire bir bu şekilde değildi ama amacım, süreçteki eksikliğe dikkat çekmekti.

Kaldı ki, bu konudaki düşüncelerimi, kaygılarımı, sorularımı bu sitedeki yazılarımda çok kere ifade ettim.

Bu sorum, salonda bir ölçüde tartışma yarattı. Katılımcıların bir kısmı dile getirdiğim kaygılara katıldılar ve ek sorularla bunu açtılar.

Ancak bu toplantı özelinde değil ama bu süreçle ilgili olarak bazı sorular sormak, süreci demokrasi ve siyasetin alanının genişletme konusundaki eleştiriler ya da bu konudaki kaygıları dile getirmek; ne yazık ki, çok kabaca sürece karşı olmakla eş sayılıyor.

Oysa değil. Evet, PKK’nın silah bırakması, silahın Kürt siyasi hareketi için tehdit olmaktan çıkması elbette herkes için olumlu ama bu gelişme tek başında Türkiye’nin demokratikleşmesini, siyasi alanın genişlemesini sağlamaz.

Oturumda ifade edilen, bu gelişmelerin Türkiye’de demokratikleşmeyi de içine alacak yeni bir siyasi iklimi başlatması teorik olarak olasılıklardan birisi. Ve açıkçası çok güçlü bir olasılık da değil. Bu sadece Türkiye’deki devlet-toplum ilişkisinin tarihsel geleneğinden değil, aynı zamanda dünyadaki genel trende çok uygun beklenti olmaz.

Bu seçeneğin güçlü bir seçenek olmamasının bir başka nedeni de, sadece yeni sistem ile değil Cumhur İttifakı’nın zihniyetine, siyasi pratikleri. Sadece son 2-3 hafta yaşananlara baktığımızda bile bunu seçeneğin neden zor olabileceğini görebiliriz.

Evet, PKK’nın ülke dışında silah bırakması olumlu sonuçları olacaktır ama bunun tek başına ülkede demokratikleşmenin yolunu açacağını söylemek kolay değildir.

Bu nedenle, Bahçeli’nin başlattığı bu sürece, siyasi olarak ana muhalefet CHP olmak üzere, sivil alandaki siyasal kurumların önceliği de bu sürece demokratikleşme ve siyasi alanın genişlemesini bir olasılık olmaktan çıkarıp, sürecin parçası haline getirmenin siyasetini yapmalıdırlar. Buna DEM Parti de dahildir.

DEM Parti’nin öncüsü olan BDP, ilk süreçte siyaset değil İmralı ve Kandil arasında “aracılık” görevi yapmış ve süreç başarısız olunca da, bu sürecin öznesi olan siyasi aktörlere davalar açılmış, hapse atılmışlardır.

İşin ilginci şimdi de aynı isimler yine aynı rolü üstlenmiş durumdalar. İlk süreçte yaptığımız eleştiriyi bir kez daha tekrarlayalım; DEM Parti, bu kez, aracı değil süreçte siyasi özne olmalı ve ülkede siyasi alanın genişlemesi ve demokratikleşmenin sağlamanın öznelerinden biri olmalı ve bu siyasetini de kamusallaştırmalıdır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER