Özgürlük Araştırmaları Derneği, 6 Şubat depremlerinin ardından yerel medyanın durumuna ilişkin rapor yayımladı
GÜNDEM6 Şubat depremlerinin ardından yerel medya: Gazeteciler göç etti, gazeteler kapandı, medyanın yerini dezenformasyon aldı
Özgürlük Araştırmaları Derneği, “6 Şubat Depremleri Sonrasında Yerel Medyanın Durumu ve Politika Önerileri” raporunu yayımladı.
Raporu hazırlayanlardan gazeteci Sibel Hürtaş, depremin ardından yerel medyanın durumunu tespit etmek için üç kez bölgelere gittiklerini belirterek, bu süreçte gazetecilerin göç ettiğini ve işi bıraktığını, gazetelerin kapandığını, bunun sonucunda da yerel medyada yaşanan eksikliğin dezenformasyona yol açtığını söyledi.
Özgürlük Araştırmaları Derneği, 2 Aralık 2024’te “6 Şubat Depremleri Sonrasında Yerel Medyanın Durumu ve Politika Önerileri” adlı raporunu yayımladı. Yerel medyanın afet yönetimindeki rolünü değerlendirmek, gazetecilerin 6 Şubat depremlerinin ardından karşılaştıkları zorlukları ele almak ve buna ilişkin politika önerileri sunmak amacıyla hazırlanan raporda, deprem sonrası yerel medyanın ve gazetecilerin durumuyla ilgili tespitlere yer verildi.
Raporda; yerel medya temsilcilerinin afet anında ve sonrasında toplumu bilgilendirme sürecinde karşılaştıkları iletişim problemlerine, teçhizat eksikliklerine, çalışma koşullarına, yerel gazetecilerle yapılan röportajlar çerçevesinde dikkat çekildiğine vurgu yapıldı. Çalışma kapsamında Adana, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Elazığ’da Şubat ve Ekim 2023 ile Ağustos 2024 tarihleri olmak üzere yerel basında çalışan gazetecilerle odak görüşmeleri yapıldı. Yapılan görüşmelerde, bölgede yerel medya desteklenmediği için gazetecilerin işi bırakarak göç ettiği ve birçok gazetenin kapatıldığına da yer verildi. Basın mensuplarının afetlerde nasıl tepki vermesi gerektiği konusunda bilgisi olmadığı ve görüşülen gazetecilerden sadece birinin psikolojik destek aldığı, bunun sonucunda da gazetecilerde travma etkisinin devam ettiği vurgulandı.
Raporda ayrıca, yerel medyanın yaşadığı maddi ve manevi zorluklar, afet sonrası toparlanma süreci ve gelecekte olası doğal afetlere karşı alınması gereken önlemler üzerine politika önerilerine de yer verildi.
Raporu hazırlayanlardan gazeteci Sibel Hürtaş, rapora ilişkin detayları değerlendirdi.
6 Şubat depremlerinin ilk ayından itibaren çalışmalara başladıklarını belirten Sibel Hürtaş, bölgeden yeteri kadar bilgi gelmediğini bundan dolayı kamuoyunun yeteri kadar bilgilendirilemediğine dikkat çekti. Bu kapsamda üç kez depremin yaşandığı şehirleri ziyaret ettiklerini söyleyen Hürtaş, son gezide 30’a yakın yerel basın mensubu olmak üzere yüz yüze görüşmeler gerçekleştirerek yerlerinde durumu tespit ettiklerini belirtti.
“Maddi ve fiziki koşullar yetersiz”
Görüşmelerde basın mensuplarının, ulusal medyanın deprem bölgesini unuttuğunu söylediklerini aktaran Hürtaş, şöyle devam etti: “Basın mensuplarının temel motivasyonları, deprem bölgesinin sesini duyurmak, habercilik yapmak. Zaten gazeteciler hem mağdur hem de bu olayın en büyük tanıklarıydı. Maddi ve fiziki koşulları zaten yetersiz. Bazı gazeteci arkadaşlarımız konteynerden çalışırken, bazı gazeteci arkadaşlarımızın çalışacak bir konteyneri dahi yok. Bizim yaptığımız tespitlere göre, sadece Malatya ve Adıyaman'da 2 belediye tarafından konteynerler ile basın sokağı kurulmuştu. Bu konteyner basın sokağında gazetecilere de konteynerler verilmişti. Konteyner verilen basın mensupları 21 metrekarelik bir odada en az 6-7 kişi olmak üzere çalışıyorlardı. Buraya sığabilmeleri mümkün olmadığı için biri bir bilgisayarda haber yazıyor, diğeri de o bitirdikten sonra haberini yazıyor. Televizyonlar açısından durum çok daha kötü. Reji, kameralar, tripodlar, mikrofonlar, ışıklar derken muhabirlerin oturabilecekleri alan bile yoktu. Konteyner olmayan kentlerde durum daha da kötü. Örneğin Hatay'da arkadaşlar kendilerine ev olarak verilen konteynerleri hem konutları hem de iş yerleri olarak kullanıyorlardı. O yüzden de bir fiziki çalışma alanları yok. Ayrıca Gaziantepte 1 , Adana’da 4 gazete kapatılmış; Osmaniye’de haftalık çıkan 22 gazete sayısı 2’ye düşmüş.”
Yokluklara rağmen basın çalışanlarının haber yapmaya çalıştıklarını dile getiren Sibel Hürtaş, deprem bölgesine ilk gittiklerinde tüm koşullara rağmen çok dirençli, umutlu ve her şeyin düzeleceğine inanan, bunu düzeltmek için de çalışan bir medya grubuyla karşılaştıklarını ancak ikinci gidişlerinde umutların kırıldığını gözlemlediklerini vurguladı. Hürtaş, bunun sebebinin Basın İlan Kurumu’ndan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’nden (CİMER), Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndan talep edilenlerin karşılanmamasından kaynaklandığını dile getirdi.
Deprem bölgesine son gidişlerinde ise gazetelerin tek tek kapanması durumuyla karşı karşıya olduklarını belirten Hürtaş, “‘Bir buçuk yıl sonra her şey daha iyi olur mu derken’ daha kötüye gittiğini gördük son gidişimizde, bu da bizi çok şaşırttı. Ben daha olumlu bir şey beklerken çok daha olumsuz bir manzarayla karşılaştım. Şu an deprem bölgesinden haber gelmemeye başladı. Şu an gündemde değil deprem süreci. Bu da halkın haber alma, gazetecilerin haber verme ve basın özgürlüğü açısından medyaya böyle yansıdı. Ama bölgede şu an herkes çok büyük sorunlar yaşıyor” diye konuştu.
“Halkın panik yaşadığı süreçlerde ihtiyaç duyulan en önemli şey, bilgidir”
Gerekli önlemlerin alınması için raporun gerekli kurumlara iletileceğini sözlerine ekleyen Sibel Hürtaş, gazeteciler ve politika yapıcılar açısından süreci değerlendirerek politika önerileri sunduklarını söyledi. Deprem sürecinde birçok dezenformasyonla karşılaştıklarını ifade eden Hürtaş, sunulan politika önerilerinin de dikkate alınmadığında yaşanabilecek sorunlara dikkat çekti. Hürtaş, şunları söyledi:
“Türkiye bir afetler ülkesi, afet deyince akla ilk olarak deprem geliyor ama yangınlar seller, heyelanlar, derken neredeyse her gün bir afetle karşı karşıyayız. Bu raporun da çıkış noktası şuydu: Bu süreçlerde halk çok ciddi korku kaygı ve panik yaşar. Halkın panik yaşadığı süreçlerde ihtiyaç duyulan en önemli şey, bilgidir. Halk eğer sağlıklı bilgiye ulaşamazsa tedirginliği devam eder ve bu halk sağlığı sorununa dönüşebilir.
“Size sıcak bir çorbanın gelmesinin engellenmesidir dezenformasyon”
6 şubat depremlerinde çok ciddi bir dezenformasyonla karşı karşıya kaldık. Örneğin, 18’nci gün bir kanalda ‘Adıyaman’da hayat normale döndü’ diye bir haber yayınlandı. O zaman da valinin ‘Adıyaman’da 3-5 bina yıkıldı’ diye bir açıklaması oldu, sonrasında vali istifa etti. Bakarsanız bu da bir dezenformasyon. Bunun sonucunda 18’nci günde Adıyaman'a yardımlar kesildi ‘Adıyaman'da bir şey yokmuş’ gibi düşünüldü. Bunu bize gazeteciler ağlaya ağlaya anlattı. Dezenformasyon aslında, insanların soğuktan ölmesidir. Çok soğukta kaldığınızda sokakta kaldığınızda size sıcak bir çorbanın gelmesinin engellenmesidir dezenformasyon. Adıyaman'a gittiğimizde, oradaki bir gazeteci arkadaşımıza neden 3-4 gün boyunca bölgeden haber alınamadığını sordum. Gazeteci arkadaşım şunu anlattı: Deprem oluyor, evde üç kızı var ve üç kızını koruyor hemen. Dışarısı -13 derece. Çok ciddi kar yağışı var. Çocuklarını güvenli bir yere götürüyor. Daha sonra çekebildiği kadar fotoğraf çekiyor ama bir türlü bu bir ulusal basına yansıtamıyor. Çünkü internet yok. Ardından yükseklere çıkıp orada internet sinyali aramaya başlıyor. En sonunda FOX TV'ye ulaşıyor ve orada Adıyaman görüntüsü kullanılıyor. Bu görüntüler de yansır yansımaz insanlar, bagajına sütünü ekmeğini koyan, kazmasını küreğini alan Adıyaman'a doğru yola çıkıyor.
“Bölgedeki yerel medyanın yerini dezenformasyon aldı”
Bu dönemlerde medya bu yüzden önemli. Halkın kaos, panik yaşadığı dönemlerde ekmek, su kadar ihtiyaç duyduğu şey de sağlıklı bilginin kendisine ulaşmasıdır. Bunu da ancak medya yapabilir. Bu yüzden medya çok önemliydi. Biz bu yüzden bölgedeki medyanın durumunu incelemeye gitmiştik. Bölgedeki medyanın da durumu çok kötü olduğu ve hiçbir anlamda desteklenmediği için yerel medyanın vereceği bilginin yerini dezenformasyon aldı. Biz de bu nedenle bu kadar kaygı, korku, panik ve dezenformasyonla karşı karşıya kaldık.”
İlginizi Çekebilir