© Yeni Arayış

Özgür Özel mi, Yılmaz Özdil mi? Normalleşme polemikleri

Özgür Özel mi, Yılmaz Özdil mi? Normalleşme polemikleri

Kamusal rol üstlenmiş tüm siyasetçiler ahlak ve hukuk sınırları içinde kendilerine yöneltilen tüm eleştirilere yanıt vermek zorunda. Yorumunu beğenmediği gazeteciyi terslenmek demokratik kültürle bağdaşmaz. Madem diyalog iyileştirici bir şey, Özgür Özel’in sadece Recep Tayyip Erdoğan’la değil, Yılmaz Özdil’le de konuşabilmesi lazım. Bu durum, Yılmaz Özdil’in düşüncelerini veya kişiliğini beğenip beğenmemizden tümüyle bağımsız bir içeriğe sahip.     Yılmaz Özdil Türkiye’nin en popüler gazetecilerinden biri. Ulusalcı bir içerikte kendini açığa vuran sağ Kemalist çizginin bir temsilcisi aynı zamanda. Muhalif basının amiral gemisi olan Sözcü’nün televizyon kurma sürecinde işini kaybetti. Özgür Özel’in de parçası olduğu Kılıçdaroğlu CHP’siyle Özdil’in temsil ettiği bakış açısı ise hiçbir zaman barışık olmadı. Özdil’e ve pek çok muhalife göre CHP Atatürkçülüğü yeterince vurgulamayan bir düzen partisi görünümünde. CHP yönetimi bu söylemin kara propaganda olduğu ve gerçeği yansıtmadığını düşünüyor. Onlara göre CHP tabii ki eskisi kadar Atatürkçü. Ama geniş muhafazakar kitlenin hassasiyetlerini önemseyen bir dili de kullanıyor artık. Halkın gerçek sorunlarını dile getirmek, orta sınıflara ve yoksullara ulaşmak için elitizmi bir kenara bırakmak lazım. Özel ile Özdil arasındaki “bidon kafalılık” polemiği aslında bu laikçi zihniyet-halkçı bakış açısı karşıtlığının dışa vurumu niteliğinde. Özdil’in Özel’e eleştirileri ise daha güncel. CHP’nin AKP’yle yürüttüğü normalleşme sürecine karşı çıkan yazar CHP liderliğinin erken seçim istemeyerek AKP’nin iktidarda kalmasına yardımcı olduğu kanaatini dile getiriyor. Aslında hem genel başkan hem de diğer önde gelen parti elitleri AKP ile CHP arasındaki diyalog sürecinin iktidar partisinin 22 yıllık kötü yönetimine yönelik eleştirel değerlendirmeleri ortadan kaldırmadığını vurgulamakta. Onlara göre CHP yeterince ve güçlü bir şekilde muhalefet yapıyor. Ancak bu söylemin herkesi ikna etmediği açıkça ortada. “AKP ile müzakere edilmez, mücadele edilir” diyen Kılıçdaroğlu da, Kılıçdaroğlu’yla her 10 meselenin 9’unda farklı fikirlere sahip olan Özdil de benzer bir yerde duruyor. CHP yerel seçim başarısını ülkenin siyasi iklimini belirleyecek aktif bir pozisyona doğru yenileyemedi. CHP AKP’yi geçti. Ama bu sonuç İyi parti, DEM ve TİP’in erimesi sayesinde mümkün oldu. Muhalif seçmen AKP karşısındaki en büyük politik güce desteğini kaydırdı. Yani oy geçişleri taktiksel. CHP emanet oylarla siyasi liderliği elde etti. İktidarı daha fazla sıkıştırmama politikasının arkasında bu durum olabilir.

OY GEÇİŞLERİ TAKTİKSEL

Bu tartışmaların siyasi çekişmeleri yeniden üreten polemiksel bir yanının olduğu açık. Ayrıca siyasi magazin siyasetin düzeyini düşürüyor. Tüm bu yükleri bir kenara bırakıp iktidar-muhalefet ilişkilerine yeniden baktığımızda ise bir dizi sorunla karşılaşıyoruz: Öncelikle partinin seçim başarısının muhalefetin toplam oyunu artırıp arttırmadığı meselesi hala belirsiz. CHP AKP’yi geçti. Ama bu sonuç İyi parti, DEM ve TİP’in erimesi sayesinde mümkün oldu. Muhalif seçmen AKP karşısındaki en büyük politik güce desteğini kaydırdı. Yani oy geçişleri taktiksel. CHP emanet oylarla siyasi liderliği elde etti. İktidarı daha fazla sıkıştırmama politikasının arkasında bu durum olabilir. Yerel seçim başarısının oy verme davranışlarında kalıcı sonuçlar doğurduğunu görmek için biraz daha zamana ihtiyacı var parti elitlerinin. Ancak bu bahsi geçen zaman AKP’nin yaralarını sarmak için kullanacağı bir süre aynı zamanda. Özel liderliği erken seçimi bu nedenle istemiyor olabilir. Erken seçim pekala CHP’nin 1. parti haline geldiği ama yine de iktidarı devralamadığı arafta bir sonucu beraberinde getirebilir. Muhalif seçmen iktidar partisinin icraatlarının bireysel özgürlük alanını daha da daralttığını ve ülkenin liyakatten hızla uzaklaştığını düşünüyor. Bu koşullara rağmen iktidar bloğunu desteklemeye devam eden eğitim ve gelir seviyesi düşük kesimlere bakış ise çok olumsuz. Önce Kılıçdaroğlu, ardından da Özel’in sağa açılma stratejisi ise muhalif kitledeki bu ateşi söndüren bir içeriğe sahip. Muhalefet liderleri oylarını aldıkları seçmen kadar muhalif değil. İşte bu noktada Yılmaz Özdil’lerin eleştiri yapmasına olanak sağlayan bir yarık meydana geliyor.

ÖZDİL’LERİN ELEŞTİRİSİNE OLANAK SAĞLAYAN YARIK

Bir diğer mesele CHP’nin seçim başarısıyla kullandığı kapsayıcı dil arasında kurulan bağla ilgili. Muhalif seçmen iktidar partisinin icraatlarının bireysel özgürlük alanını daha da daralttığını ve ülkenin liyakatten hızla uzaklaştığını düşünüyor. Bu koşullara rağmen iktidar bloğunu desteklemeye devam eden eğitim ve gelir seviyesi düşük kesimlere bakış ise çok olumsuz. Önce Kılıçdaroğlu, ardından da Özel’in sağa açılma stratejisi ise muhalif kitledeki bu ateşi söndüren bir içeriğe sahip. Muhalefet liderleri oylarını aldıkları seçmen kadar muhalif değil. İşte bu noktada Yılmaz Özdil’lerin eleştiri yapmasına olanak sağlayan bir yarık meydana geliyor. Mesela yeni Milli Eğitim müfredatına neden daha güçlü bir tepki verilmediğinin veya bir aralar çok sık kullanılan 5’li Çete söyleminin neden terk edildiğinin tam bir izahı yok. Bu noktada şeffaflık ve müzakere etiğiyle ilgili bir hatırlatma yapmak da fayda var. Aslında ve sanıldığının aksine AKP ile CHP arasında tam bir müzakere süreci söz konusu değil. Sadece diyalog ortamı var. Partilerin birbiriyle konuşması siyasal iklimin demokratikleşmesi açısından şüphesiz ki olumlu. Ancak muhalefetin görevi sorunlar listesi hazırlayıp iktidara postacılık yapmak değil. Bu işin herkes tarafından ciddiye alınması için diyalog ortamının mutlaka müzakere seviyesine çıkarılması, müzakerenin içerik ve süre yönünden kısıtlanması ve kamuoyuna karşı şeffaf davranılması lazım. Kapalı kapılar ardından yapılan siyaset kelimenin gerçek anlamıyla siyaset değil çünkü. Son olarak gazetecilik-siyaset ilişkisine dair bir hususun altı çizilmeli. Özel daha önce Sözcü TV ekranlarında kendisini eleştiren Deniz Zeyrek’i terslemiş, hatta bozmuştu. Şimdi üslup biraz da sertleşti, Yılmaz Özdil’le polemik gündeme geldi. Gazetecilerin muhalefeti iktidardan daha fazla eleştirdiği yönünde yaygın bir kanı var. Ama bu durum genel başkanlarının kendilerini eleştiren gazetecileri suçlaması için bahane olamaz. Kamusal rol üstlenmiş tüm siyasetçiler ahlak ve hukuk sınırları içinde kendilerine yöneltilen tüm eleştirilere yanıt vermek zorunda. Yorumunu beğenmediği gazeteciyi terslenmek demokratik kültürle bağdaşmaz. Madem diyalog iyileştirici bir şey, Özgür Özel’in sadece Recep Tayyip Erdoğan’la değil, Yılmaz Özdil’le de konuşabilmesi lazım. Bu durum, Yılmaz Özdil’in düşüncelerini veya kişiliğini beğenip beğenmemizden tümüyle bağımsız bir içeriğe sahip.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER