© Yeni Arayış

Ortak paydaları inşa - 2

Ortak paydaları inşa - 2

Ortak paydalarda bir araya gelmemize engel marazlara; herkese 360 derece açık olamamak, mahallelerden çıkıp herkesi kapsayan bir şemsiye altında buluşamamak, insana sadece insan olduğundan dolayı değer verememek, esnek düşünce yetersizliği, din, ideoloji, ırk vs. odaklı bakmanın dışına çıkamamak gibi unsurları ekleyebiliriz. Beni kategorize etme, Benle oynama, Yaftayı yapıştırıp, Bana isim koyma. Karikatürleştirme beni, İlâhlaştırma, Tabulaştırma, Sakın tabulaştırma... Bülent Ortaçgil/ Sezen Aksu

3- Kendinden olanı tek tipleştirmek, olmayanı kategorizelere ayırmak;

Bir toplumda; bazı insanların farklı kültür, farklı bakış açısı, farklı kıyafet, farklı hayat tarzlarına sahip olması vs. onları damgalama, etiketleme, kategorize etme, marjinalleştirme ve ayrımcılığa sebep oluyorsa; o toplumda fanatizm vardır. Fanatizmin olduğu yerlerde farklılıklar tehdit gibi görünür. Farklı olan yabancıdır. Fanatik; Kendine yabancı gördüğünü anlama çabası gösteremediği için tek tip toplum ister. Tek tip olunmadığı yerlerde ise insanlar damgalanmaya, ötekileştirilmeye ve dışlanmaya başlar. Evet, anlama zahmetine girilmeyen yerlerde insanlar hüküm verir ve yargı dağıtır. Ortak paydalar üretemeyen topluluklar birbirini en küçük parçalara kadar bu yargılarla kategorize eder. İnsanlar, insani özelliklerine göre değerlendirilmez; Kimliklerine göre şucu, bucu vs şeklinde sınıflandırılır ve ötekileştirilir. Din, dil, ırk, ideoloji, hayat tarzı vb. unsurların zenginlik yerine ayrışmalara sebep olduğu yerlerde toplumsal bilinç zayıftır. İnsanın insan olmaktan kaynaklı temel özellikleri saygı görmez. Bu mevzuyu Foucault'nun şu anlamlı sözüyle bitirelim; “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir!”

FOUCAULT VE BİRBİRİNE BENZEME

Din, dil, ırk, ideoloji, hayat tarzı vb. unsurların zenginlik yerine ayrışmalara sebep olduğu yerlerde toplumsal bilinç zayıftır. İnsanın insan olmaktan kaynaklı temel özellikleri saygı görmez. Bu mevzuyu Foucault'nun şu anlamlı sözüyle bitirelim; “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir!”

4- Mağduriyetleri yarıştırmak;

Siyasî tarihimizde resmi ideolojiler tarafından dayak yemeyen hemen hemen hiç bir kesim kalmamıştır. Solcusu, sağcısı, sosyalisti, Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi vs her kesim sırayla faşizan yaklaşımların altında ezilmiştir. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmıştır. Ve ezilen bu insanların bir kısmı yaşadıkları sorunlara köklü çözümler aramaktan ziyade olaylara sadece sorun odaklı bakmış ve her yerde sürekli sorunlarını dile getirmiştir. Yine türlü eziyet ve haksızlıklar yaşayan farklı kesimlerdeki bu insanların bir kısmı bir araya geldiğinde; Hiç durmadan kendi kesiminin mağduriyetlerini anlatmış, sadece kendi grubunun maruz kaldığı adaletsizliklere çözümler aramış ve benzer haksızlıklar yaşayanlarla adeta bir mağduriyet yarışına girmişlerdir. Hâlbuki sadece kendi bireysel veya grupsal mağduriyetlerinin çözümünün peşine düşen mazlumlar bütüncül adalete ulaşamazlar. Bunun sonucu doğal olarak hukuksuzluklar bir rutin şeklinde sırayla herkese uğramaya devam eder. Diğerlerinin zulmüne yeterli ve kuvvetli tepki gösteremezler. Bu durum özellikle art niyetli siyasilerin ve erklerin işine gelir. Kitlelerin zayıf, parça parça küçük gruplar halindeki tepkilerinden faydalanır ve çözüm bulmak yerine adli süreçleri uzatarak kendilerine bağımlı hale getirirler. İnsanlarımızın artık "Benim acım senin acını aşar" mantığını terk etmesi ve grupsal adalet aramak yerine herkesin mağduriyetine "bütüncül ve kalıcı çözümler" araması gerekiyor. Aksi takdirde siyasilerin ve erklerin elinde oyuncak olmaları kaçınılmazdır. Evet, ortak paydalarda bir araya gelmemize engel marazlara; herkese 360 derece açık olamamak, mahallelerden çıkıp herkesi kapsayan bir şemsiye altında buluşamamak, insana sadece insan olduğundan dolayı değer verememek, esnek düşünce yetersizliği, din, ideoloji, ırk vs. odaklı bakmanın dışına çıkamamak gibi unsurları ekleyebiliriz. Buradaki köşemizde bütün bu konuların tamamını ele alamayız. Şimdilik, bu kadar mevzu içerisinde toplumsal anlamda bir kanser halini almış, coğrafyamızda en yaygın ve en ürkütücü boyutlara yükselmiş olan faşizm, fanatizm ve menfaatçilik konularına temas ederek yazıma devam etmek istiyorum. "Faşizm, konuşma yasağı değil; Söyleme mecburiyetidir!" Roland Barthes

5- Faşizm;

En basit anlatımıyla; yönetimlere ve iktidarlara güç odaklı bakmaktır. Ötekine bakarken insan olarak değil; güç merkezli bakmaktır. İlişkilerini; üstünlük kurma (Irk, milliyetçilik, din, ideoloji vs) zaviyesinden değerlendirmektir. "Benim gibi düşünecek benim gibi inanacak, benim gibi yaşayacaksın" dayatmasıdır. Ve totalitarizm, fanatizm ve faşizm her yerde kol kola gezer. Faşizmi daha iyi anlayabilmek için kocaman yönetimlere bakmaya gerek yok; toplumun en küçük yapı taşı olan ailede, ebeveynlerden birisi eşiyle ve çocuklarıyla; demokrasi, haklar, sorumluluklar ve özgürlükler eksenli iletişim kurmak yerine güç merkezli ağlar kurarsa, orada yetişen insanlar otomatik olarak totaliter zihniyetli olurlar. Çünkü hayatı öyle algılarlar. Ve "Benim dediğim olacak! Tek sözü ben söylerim! En iyisini ben bilirim!" denen bir yerde "biz" yoktur! Bir birinden kopuk insanlar ve yığınlar vardır. "Savaş barıştır! Özgürlük köleliktir! Cahillik güçtür!" 1984, George Orwell Faşizan bakış açısı; Farklı düşüneni muhalif, muhalif olanı da düşman görür. Savaşı ve sürekli düşman üretmeyi barışın temeli, özgürlüğü köleleşme, cehaleti de faydalanması gereken bir potansiyel görür. Tek tip insan ister. İnsanlar tek tipleştirilirse onları yönetmenin daha kolay olacağına inanılır. Devlet yönetimlerinde yurttaşlar ve sorumluluk sahibi iktidarlar yoktur; emir veren yönetim ve onlara itaat etmesi gereken köleler vardır! Devlet, lider adına kutsallaştırılır. Mussolini'nin meşhur "Devlet içindeki herkes, devlet dışındaki hiç kimse, devlete karşı olan hiçbir kimse" şeklindeki ifadesinin farklı okuması; "Liderin sözünün dışına kimse çıkamaz!"dır. Dolayısıyla günümüzde devlet, birileri tarafından ne kadar kutsallaştırılıyorsa aslında o kadar lider yüceltiliyor ve muhalif istenmiyor demektedir. Faşizmin diğer bir özelliği tekelciliktir. Yurttaşların vergileriyle sahip olduğu her şeyi,  despot yönetimler kendilerininmiş gibi sahip çıkmaya çalışırlar. Yer altı ve yer üstü kaynaklar, medya, kapital kaynaklar vs her şey tek ele, liderin imtiyazına bağlanır. "Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır!" Hrant Dink Faşist yönetimlerde düşman eksik olmaz. Yoksa da mutlaka oluşturulur. Düşman yaratılması gerekir çünkü ancak bu şekilde kendi yandaşları konsolide edilir.

FAŞİST YÖNETİMLERDE DÜŞMAN YOKSA OLUŞTURULUR

Faşist yönetimlerde düşman eksik olmaz. Yoksa da mutlaka oluşturulur. Düşman yaratılması gerekir çünkü ancak bu şekilde kendi yandaşları konsolide edilir. Yönetimin lehine, halkın ise aleyhine topluma korku salınır. Muhalif olan, eleştiren ve yönetimin icatlarını sorgulayan vatandaşlar; Bölücü, hain, terörist vs olarak damgalanma riski yaşar. Kendilerine benzemeyenlere; Onları toplum önüne atıp taşlanmaları için şeytanlaştırıcı etiketler ve damgalar hazırlanır. Mesela Hitler için Reichstag olayından (ki mutlaka araştırmanızı öneririm) sonra düşman önce komünistler sonra Yahudiler sonra da tüm Avrupa olmuştur. Faşizm, sadece liderlere ve yanındakilere atfedilemez. Mesela Naziler de fanatik olmasalardı; Holokost, Gaz Odaları, Auschwitz Kampları, ötenaziler, işkenceler, idamlar, infazlar, hak ihlalleri, tekelcilik, tek tipleştirme gibi faşist uygulamalar ortaya çıkmazdı. Dolayısıyla şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz; En az Hitler kadar onun peşinden koşan milyonlarca Nazi de fanatik ve faşistti! Baskı, dayatma, korku ve şiddetin olmazsa olmazı faşizmin ne kadar öldürücü bir virüs olduğunu ifade etmek için kitaplar dolusu şeyler anlatılabilir ancak yerimiz sınırlı olduğu için şimdilik bu kadarıyla iktifa etmek zorundayız. Bir sonraki yazımızda fanatizm ve menfaatçiliği ele alacağız.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER