© Yeni Arayış

Tanpınar’a Huzur Yok | 28. Bölüm | Öpücükten ağzı yanan âşık

Tanpınar’a Huzur Yok | 28. Bölüm | Öpücükten ağzı yanan âşık

Talihim, bana borçlarını bir kalemde ödemekle kalmıyor, ilaveten aşk mükafatı, şehvet faizi, saadet hediyesi sunuyor. Şu anda yeni bir dünya savaşı patlasa, kazanan ben olurum.  

Kelimeler hiçbir zaman öpücüğün ve yumruğun yerini tutamaz.

[MOLLA VÂLÂ, 1749-1801, Istıraplar Panayırı]

Tanpınar’a Huzur Yok romanın ilk tefrikasını okumak için buraya tıklayınız. Nastasya Filippovna’yı öperken dünyanın tüm nimetlerini öpüyormuş gibi, bir cennet tarlasındaki gün ışığı, rüzgar, sağanak harmanında savruluyor gibi hissediyorum... Onun ağzında esen mentollü meltem benim ağzıma doluyor. Saydamlaşan gövdemde gökkuşağı dalgalanıyor. Rus dilber, melodik buselerle bana Fransız diline dair bilmediğim birşeyler öğretiyor adeta… Mekandaki tüm ışığı emen dudaklarını ağzıma noktalama işaretleri gibi anlamlı dokunuşlarla kondururken, bu öpücüklerin hangisi virgül, hangisi soru işareti, hangisi ünlem, kestiremiyorum… Bilmediğim bir imla. *** Komandoların hakkından geldikten sonra, “Müsaadenizi istemek mecburiyetindeyim” demişti. Onu yolcularken eşikte durdu. Gümüşay Apartmanı’nın duvarlarına, merdivenlerine gül reçeli gibi dalga dalga dökülen ışığın berisinde, mıknatıslı bakışlarla gözlerimi yokluyordu. Rikkatli bir çarpıntıyla, aramızdaki psikolojik bulutu dağıtmadan, nazikçe aşarak birbirimize sokulduk. Benim cılız tereddüdümü, onun kararı giderdi ve kainat güzeli, safir hareli gözlerini usulca yumarak dudaklarını uzattı. Bu bir şans öpücüğü mü? Hayır, uzadıkça uzuyor… Hem akıl var mantık var Nastasya’yı öpmekten daha büyük şans mı olur? Bu kız pityalin yerine karamel salgılıyor. Dilinde dondurma serinliği… Çamur güreşinden çıkıp köpüklü havuz partisine katılmış gibiyim. Talihim, bana borçlarını bir kalemde ödemekle kalmıyor, ilaveten aşk mükafatı, şehvet faizi, saadet hediyesi sunuyor. Şu anda yeni bir dünya savaşı patlasa, kazanan ben olurum. Nastasya Filippovna beni ‘Dostoyevski’nin eniştesi’ makamına taşıyor, bütün Rusya’yla ittifak halindeyim, Bolşevizmin kaymağını yiyorum! İhanet ile sadakatin sınırında öpüşüyorduk; birbirimize mazinin zehrini izale eden panzehiri zerkediyorduk. Nastasya’nın ferahlatan harareti bu. Yekpare, geniş bir anın parçalanmaz akışındayım. Ben artık ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında… Kırık kalbimin parçaları, bu öpüşlerin tutkalıyla yapışıyor. Buzun içindeki köpük kadar mesudum. Dudaklarındaki elektrik tüm bedenime yayılıyor. Ağzının her kıpırdayışında kıvılcımlar uçuşuyor, yanardöner baloncuklar yükseliyor. Nastasya’nın ferahlatan harareti bu. Yekpare, geniş bir anın parçalanmaz akışındayım. An dediğim, salise. Benim işim saliselerle gayrı… Nastasya şimdi şu saniyenin bu salisesinde n’apıyor, nefes aldı mı, ciğerlerine oksijen gitti mi, kalbi pıt pıt atıyor mu, tırnağının ucu mu çizilmiş, kirpikleri nemli mi, yüzüne aşk meleğinin septiği ‘süzme kum’ çiller titreşiyor mu?.. Gözlerimi açıyorum usulca. Hakikatle rabıtam kesilmiş olabilir. Buse sefinesi haz buharında gıdıklayan, ürperten, kabartan bir akışla süzülürken ağzımın içinde melodiler yankılanıyor. Nastasya’nın gözkapaklarında hep yalazlanan, akışkan nakışlar var. Kirpikleri saçaklı sarmaşıklar gibi titreşip salınıyor. Kirpiklerimiz birbirine sarmaşıp karışıyor… Öpüşmenin kanunu şudur: Her defasında ilk ve son öpüş gibi öpmelisin. Peki bu bir veda busesi mi? Teselli armağanı? Romantik bahşiş?.. Bu hususta Nastasya ne düşünüyor acaba? Suallerimin cevabını ıslak dudaklarında çalkalanan pürüzsüz tebessümünde buluyorum. Sizden başka ne düşüneceğim bu saliseden sonra, hiç bilmiyorum Nastasya Filippovna. Gelgelelim göz yumduğumuz ılımlı müstehcenlik içinde, masumiyet ipinin ucu elden kaçtı kaçacak… Varsın olsun, kime ne? Mucizeler anormaldir, akıl sır ermez. Nastasya sonsuz bir kız, öpmekle bitmez. Öpüşmenin kanunu şudur: Her defasında ilk ve son öpüş gibi öpmelisin.  *** Dudaklarımız ayrıldığında birbirimize yarım sualler, müspet heyecanlar ve cebir hesaplarıyla dolu karmakarışık gözlerle baktık. Lakin olanca muğlaklığa rağmen bir hakikat baskın geliyordu: Onun her nefesi, nefesimi kesiyordu. “Allahaısmarladık” diyerek aniden döndü ve düşselleşmiş apartmanın rüya merdivenlerinden hayalet adımlarıyla inerken bir an durup yukarıya bakarak gözlerimi yakaladıktan sonra yoluna devam etti. İçeriye geçtiğimde Bahtiyar Kont’un keyfi yerindeydi: “Herifleri o biçim benzettiniz üstat!” Gülerek havayı yumrukluyordu. Benden cevap alamayınca başını kaldırdı. “Ah, ağzınıza darbe almışsınız. Hay Allah, ben hiç farketmemiştim” dedi kaşlarını çatarak. “Öyle mi?” Banyoya geçtim. Aynaya baktım. Kavgayla alakası yoktu. Dudaklarımı, Nastasya’nın öpüşü yakıp kanatmıştı. Rus tarzı, kıpkızıl gülümsedim.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER