© Yeni Arayış

Ön seçimden daha kapsamlı ve demokratik düşünmek gerek

CHP Kurultayının örgütün sadece seçim sürecinde değil, partinin genel yönetiminde daha aktif sorumluluklar üstlenmesi için çalışmalar yapılması memnuniyet vericidir. Ülkeyi demokrasiyle yönetmeye talip örgütlerin kendilerinin de demokrasiden nasiplerini alarak çalışmaları doğru olanıdır. Ancak, olayı daha dar bir kapsama sokarak sadece önseçimle yetinmek partinin demokratikleşmesine ne ölçüde katkı sağlar, belli değildir. Daha kapsamlı ve yaratıcı düşünmek lazımdır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin topladığı Tüzük Kurultayında tartışılacak ana konular arasında ön seçim sisteminin kural olarak tüzükte yer alması da bulunuyor. Hatırlanabileceği gibi, milletvekili adaylarının belirlenmesinde önseçim yönteminin kullanılmasının uzun bir geçmişi vardır. Hatta, zamanında önseçim yasal zorunluluk olarak da öngörülmüş, bu sisteme hangi şartlar altında başvurulmaktan vazgeçilebileceği dahi ayrıntılı olarak belirlenmişti. 1987’de Turgut Özal seçimlerin bir an önce yapılıp sonuçlanmasını istediğinden, yasaların öngördüğü ön seçimi yapmadan seçimlere gidilsin isteyince, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Anayasa mahkemesine giderek kanunlarda öngörülen önseçimin engellenemeyeceğini ileri sürmüş, anayasal yargı bu görüşü benimsemiş ve seçim süreci ön seçimlere de imkan verecek şekilde yeniden düzenlenmişti. Kısacası, ülkemizde önseçim denenmemiş bir yöntem değil, fakat son yıllarda aday belirleme işinin tamamen parti genel merkezlerine, daha doğrusu parti genel başkanının iradesine bırakıldığı da bir gerçek.  

Bir partinin başta milletvekilliği olmak üzere muhtelif kamu görevlerine talip adaylarının belirlenmesinde şüphesiz parti örgütünün bir yeri, bir rolü olması gerekir. Örgütlerin böyle bir rolü hiç oynayamadığını da zaten söyleyemeyiz ama bunun mutlaka önseçim gibi bir mekanizma mı gerektirdiği tartışılabilir. Pekiyi, bir partinin yerel örgütü ön seçim dışında nasıl etkili olabiliyor? Bunun resmi ve resmi olmayan yolları var. Partiler aday belirlerken yoklama tabir edilen resmi olan veya gayri resmi olarak yürütülen bir yönteme başvurabiliyorlar. Yoklamayı bir bölgede görevli ya da görevliler dahil ileri gelen partililerden görüş almak biçiminde tanımlayabiliriz. Bunun yanında çok etkili fakat resmi olmayan bir mekanizma daha var. Şayet parti genel merkezi yerel örgütün hiçbir surette beğenmediği, desteklemediği ve onaylamadığı bir kişiyi aday gösterecek olursa, örgüt seçimlerde çalışmayarak adaya karşı direnme gösterebilir. İstisna da olsa, bazen çok popüler olan partili bir aday adayının “pas” geçilerek, seçim bölgesinde benimsenmeyen bir kişinin aday yapılması halinde, popüler olduğunu düşünen kişinin bağımsız adaylığını ilan etmesi ya da bir başka partiye gitmesi dahi söz konusu olabilmektedir. 

Bir partinin yöneticileri özellikle milletvekili adaylarını belirlerken, bu kişilerin parti lider kadrosuna bağlı, onları parlamentoda destekleyecek, parti yönetimine karşı oluşabilecek hareketlere iştirak etmeyecek, onları mahcup duruma düşürmeyecek kişiler olmasını isterler. En aşırı durumda, liderler seçilecek kişilerin tamamen kendilerine tabi, liderin her dediğini sorgulamadan emir telakki eden ve yerine getiren temsilciler olmasını bekleyebilirler. Günümüzde iktidar partisinin parlamenter grubunun böyle kişilerden oluştuğunu düşünmek mümkündür.

LİDERLER, HER DEDİĞİNİ EMİR TELAKKİ EDEN KİŞİLERİ TERCİH EDEBİLİR

Parti yönetimleri neden ön seçim yapmaktan uzak duruyorlar? Sanıyorum bu soru üzerinde düşünmek lazım. Önce kolay cevaptan başlayalım. Bir partinin yöneticileri özellikle milletvekili adaylarını belirlerken, bu kişilerin parti lider kadrosuna bağlı, onları parlamentoda destekleyecek, parti yönetimine karşı oluşabilecek hareketlere iştirak etmeyecek, onları mahcup duruma düşürmeyecek kişiler olmasını isterler. En aşırı durumda, liderler seçilecek kişilerin tamamen kendilerine tabi, liderin her dediğini sorgulamadan emir telakki eden ve yerine getiren temsilciler olmasını bekleyebilirler. Günümüzde iktidar partisinin parlamenter grubunun böyle kişilerden oluştuğunu düşünmek mümkündür. Cumhurbaşkanımız bir kişinin en fazla üç dönem milletvekili olabileceği kuralını getirip uygulayarak, bağımsız siyasi güç sahibi partilileri saf dışı bırakmış, seçilmesini sadece kendisine borçlu ve dolayısıyla fazlasıyla itaatkar bir parlamento grubu oluşturmuştur. Bunun tabii sonucu, parlamentodaki iktidar grubunun yürütmeyi herhangi bir şekilde denetleyecek güçten yoksun kalması olmuştur.

Fakat gelin, çözümlememize devam edelim ve örgüt nedir sorusunu soralım. Kitabi bilgilere bakacak olursak, örgüt bir partinin düşüncesini, programını, ideallerini benimseyen, partiye başvurarak üye kayıt yaptıran, yıllık aidatını ödeyen, partinin faaliyetlerine katılarak sorumluluk üstlenmeyi kabul eden kişilerden oluşan, yönetim hiyerarşisi olan bir topluluktur. Sizce bizim siyasi partilerimiz böyle örgütler midir? Ben emin değilim. İlkin, her isteyen partiye giremiyor. Partiye üye kabulünde belirli bir denetim yapılabileceği ve kötü şöhretli, başka siyasi düşüncemin takipçisi kişilerin üyeliğe kabul edilmemesinden söz etmiyorum. Örgüte hakim klik hangisiyse, ona mensup olmayanların üye alınmamasından söz ediyorum. Ben sadece sık duyduğum bir değerlendirmeyi aktarayım. Rahmetli Baykal’ın liderliği döneminde, CHP’ye kayıt yaptırmak için partili olmak yanında “liderci” olmanın da gerektiğini çok duydum.  

Bizde parti üyeliği şu veya bu dönemde partiye kayıt yaptırmış olmak şeklinde anlaşılıyor. Adınız üye listesine girdi mi, bir türlü çıkmıyor. Yakından tanıdığım birisi fi tarihinde bir arkadaşının aracılığıyla partiye kayıt yaptırmıştı. Parti faaliyeti ile uzaktan veya yakından bir alakası olmadığı gibi, şimdiye kadar üyelik aidatı da ödemediğini biliyorum. Arada sırada birileri telefon edip şu veya bu toplantıya davet ederler. Hepsi o kadar. Şimdi böyle bir kime örgüte üye midir? Konuyla ilgilenenler belki hatırlayacaklardır. Deniz Baykal seçimde partinin parlamento dışında kalması nedeniyle parti başkanlığını bıraktığı zaman görevi devralan Sayın Altan Öymen ve genel sekreter rahmetli Tarhan Erdem, partinin üye kayıtlarını yenilemek, üyeliği ciddiye aldıklarını aidat ödemekle de kanıtlayan kişilerden oluşan, herhangi bir kliğin denetimini marifetiyle üyeliği reddedilmemiş bir örgüt oluşturmak istemişlerdi. Bu projeyi oluşturdular fakat o dönemdeki örgüte uygulatamadılar. Bir kere, bu kurallara göre üye kaydı yapılacak olursa, parti üye sayısının fazlasıyla azalacağı belli oldu. Daha da önemli olarak, örgüte hakim olan ve bir önceki genel başkana bağlı kadrolar, bu girişimi egemenliklerini kırmak, tasfiye edilmelerini sağlamak için geliştirilmiş bir araç olarak gördüler. Görüşümü özetleyeyim: Örgütlenme işini sağlam esaslara bağlamadan örgüte aday belirlemekte ağır sorumluluk vermenin çok mu doğru olacağı büyük bir soru olarak karşımızda duruyor.

Örneğin, milletvekili önseçimine bir ildeki tüm üyeler mi katılacak, yoksa ilçe ve il kongrelerinde belirli kurallara göre seçilmiş delegeler mi katılacak? Tüm üyelerin katılması daha doğru olur diye düşünmek mümkün ama o zaman da tüm üyelik sisteminin nasıl işlediği, neyi temsil ettiği veya etmediği gibi, yukarda temas ettiğimiz hususların sağlam kurallara bağlanması ve bundan öteye kuralların da uygulamaya sokulması lazım.

NASIL BİR ÖN SEÇİM?

Bu çerçevede, nasıl bir önseçim sorusunu da sormak gerekiyor. Örneğin, milletvekili önseçimine bir ildeki tüm üyeler mi katılacak, yoksa ilçe ve il kongrelerinde belirli kurallara göre seçilmiş delegeler mi katılacak? Tüm üyelerin katılması daha doğru olur diye düşünmek mümkün ama o zaman da tüm üyelik sisteminin nasıl işlediği, neyi temsil ettiği veya etmediği gibi, yukarda temas ettiğimiz hususların sağlam kurallara bağlanması ve bundan öteye kuralların da uygulamaya sokulması lazım. Eğer, seçilmiş delegeler oy kullansın denilirse, geçmişte bu sistemin çok sorunlu olduğu muhtelif vesilelerle görüldü. En eğlenceli olanlardan biri, aday adaylarının kimin delege olduğunu bilememeleri ve daha önceki dönemde delegelik yapmış kişileri “tavlamak” için onlara izzet ve ikramda bulunmalarıydı. Tabii, olayın eğlenceli olmayan yönü, delegelik sisteminin temsil bakımından sanılanın aksine, pek de demokratik bir yöntem olmamasıdır.

Bir de bambaşka bir konu var. Örgütün benimsediği adaylar ile, parlamentoda görev yapacak kişilerin sahip olması beklenebilecek nitelikler arasında genellikle uyumsuzluklar olabiliyor. Şu kadarı zaten biliniyor, bir partinin parlamentoda görev yapmasını arzuladığı, birikimleri, uzmanlıkları, deneyimleri nedeniyle kendisinden çok yönlü yarar sağlanacak bazı kişiler aktif siyasete katılmadıkları için, ön seçimde aday olarak kazanmaları pek muhtemel değildir. Örgütün yapacağı önseçimlerde seçim tabii olarak o bölgenin partilileri arasında cereyan edecektir. Sistemin bu zaafını aşmak için geçmişte, ön seçimin öngörüldüğü durumlarda dahi, genel merkezin takdirine göre kullanılacak bir merkez kontenjanı ihdas edilmişti. Yeni inşa edilecek herhangi bir sistemin bünyesinde de bu esnekliği barındıran bir yapı oluşturulması lazımdır. Gösterilecek adaylar arasında sadece yerel bağları veya desteği güçlü olanlar değil, gerektiğinde ulusal çapta görevlere gelebilecek, bunları ifa edebilecek kişilerin de bulunması her partinin ihtiyaç duyacağı bir güç unsurudur. 

Mevcut durumla ilgili bir merakımı da ifade etmek isterim. CHP’nin oldukça kalabalık bir parti meclisi, bunun içinden gelen daha küçük bir MKYK’sı var. Bu heyete seçilenlerin de yerel örgütlerle iletişim içinde olduğunu tahmin ederim. Dolayısıyla, parti genel merkezinin örgütün görüşlerinden tamamen bihaber, kendi başına karar veren ve uygulayan bir birim olduğunu sanmıyorum. Zaten, kendi örgütünün desteğini alamayan bir partinin seçimlerde başarılı olması mümkün değildir. Örgüt, şu veya bu şekilde her zaman merkez üzerinde ağırlığını hissettirir.

CHP Kurultayının örgütün sadece seçim sürecinde değil, partinin genel yönetiminde daha aktif sorumluluklar üstlenmesi için çalışmalar yapılması memnuniyet vericidir. Ülkeyi demokrasiyle yönetmeye talip örgütlerin kendilerinin de demokrasiden nasiplerini alarak çalışmaları doğru olanıdır. Ancak, olayı daha dar bir kapsama sokarak sadece önseçimle yetinmek partinin demokratikleşmesine ne ölçüde katkı sağlar, belli değildir. Daha kapsamlı ve yaratıcı düşünmek lazımdır. Hatta, kendileri de genel merkezden aday gösterilen bazı kişilerin birdenbire önseçime düşkünlük göstermeleri, mevcut lider kadrosuna karşı direnmek istedikleri kuşkusunu doğurmaktadır. Herhalde amaçlanan bu değildir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER