© Yeni Arayış

Neofaşist AfD'nin seçim zaferi: Alman demokrasisi kendisini koruyamadı

Bu seçim Almanya için asıl riskin giderek artan toplumsal kutuplaşma olduğunu göstermesi açısından da değerli. Örneğin toplum, Sol Parti’nin sosyal reform talepleri ile AfD’nin neofaşist/ırkçı söylemleri arasında derin bir kutuplaşma yaşıyor.

Almanya'da artık yeni bir dönem başladı ve bu yeni dönemin ana ekseni Almanya için Alternatif (AfD) adlı neofaşist parti olacak. İşte bahsettiğimiz "kırılma" tam da buradan başlıyor. Seçim ile ilgili yazılacak çok şey var doğal olarak ama ilk etapta oy dağılımlarına bakmak gerekiyor.

Almanya, dün bir erken seçimi tamamladı ancak öncelikle söylenmesi gereken şu ki, insanlar bu sabah bambaşka bir Almanya'ya uyandılar. Bu seçim, belki de ülke demokrasi tarihinde güçlü bir kırılma yaratması nedeniyle uzun yıllar unutulmayacaktır. Bu bağlamda, dünkü seçimi bir dönüm noktası ya da kilometre taşı olarak kabul etmek gerekiyor. Almanya'da artık yeni bir dönem başladı ve bu yeni dönemin ana ekseni Almanya için Alternatif (AfD) adlı neofaşist parti olacak. İşte bahsettiğimiz "kırılma" tam da buradan başlıyor. Seçim ile ilgili yazılacak çok şey var doğal olarak ama ilk etapta oy dağılımlarına bakmak gerekiyor.

Resmi olmayan sonuçlara göre, seçimi muhafazakâr Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) yüzde 28.5 ile kazanırken, neofaşist AfD yüzde 20.8 ile ikinci parti oldu. En büyük hüsranı sosyal demokratlar (SPD) yaşadı. SPD bir önceki seçime göre 9 puan kaybederek yüzde 16.5 civarında bir oy oranıyla seçimi tamamladı. Yeşiller yüzde 11.6 Sol Parti (Die Linke) ise yüzde 9 civarında oy almış görünüyor. Seçimin yüz güldüren tek gelişmesi Sol Parti'nin oylarını artırması oldu elbette. Daha birkaç ay önce yüzde 3 civarında oy alacağı öngörülen Sol Parti, son zamanlarda doğru iletişim yöntemleri ve etkili propaganda tatkikleri ile bir önceki seçime göre oylarını yüzde 4 civarında artırmayı başardı.  

Bununla birlikte Almanya'nın, seçim sonuçlarına göre, genel olarak sağa kaydığı tespitinde bulunabiliriz. Seçim haritasının partilerin renklerine göre dizayn edilmiş versiyonuna baktım. Ülke, zihinsel olarak iki Almanya'nın birleşmesinden önceki sınırlarına dönmüş görünüyor. Şöyle yani, eski haliyle doğu Almanya neredeyse tamamen neofaşist/ırkçı parti AfD'ye oy vermiş. Doğu Almanya, AfD'nin rengi olan maviye boyanmış, batı ise tamamen simsiyah olmuş yani Hristiyan Birlik'a ait görünüyor. Toplum genel olarak ya da kültürel yüklenimler dolayısıyla sağ ideolojilere yatkın olunca bu tip tabloların ortaya çıkması sürpriz olmuyor elbette. Sonuçlarda fazla bir değişiklik olmazsa sağcı muhafazakârlar ve aşırı sağcı AfD, Bundestag'taki 630 sandalyenin 360'ına sahip olacaklar. Bu mutlak çoğunluk, güçlü bir koalisyon seçeneği gibi görünse de CDU Lideri Friedrich Merz, daha önce defalarca AfD ile koalisyon yapmayacağını söylemişti ama burada hep bir "ama" devreye giriyor. Çünkü Merz tipik bir sağcı. Yani güvenilmez ve üzerine bir de aşırı sağcı eğilimleri olan hiç çekinmeden ırkçı nutuklar atabilen bir politikacı.

Siyaset bilimci Dr. Anna Müller, seçim sonuçlarına ilişkin olarak, ''Sol Parti’nin geri dönüşü umut verici, ancak AfD’nin yükselişi demokrasi için risk. Toplum, sosyal adalet talebiyle popülizm arasında sıkışmış durumda'' değerlendirmesinde bulundu. Müller, ''Koalisyon hükümetinin göçmen entegrasyonu ve enflasyonla mücadelede başarısız olmasının, aşırı sağın ekmeğine yağ sürdüğünü de'' ifade etti. Diğer yandan, ülkenin ekonomi, sağlık, çalışma hayatı vb. alanlardaki yakıcı sorunlarına ilişkin tek bir gerçekçi önerisi olmayan, yaşanan tüm sorunların kaynağı olarak göçmenleri gösterip oy toplayan neonazi partisi AfD ülkede artık ikinci büyük siyasi güç. Müller'e katılmadığım nokta, koalisyon hükümetinin enflasyon ile mücadelede başarısız olması vurgusu. Bu doğru değil. Ocak 2025'te yıllık bazda enflasyon oranı yüzde 2,3 olan bir ülkeden bahsediyoruz. Yüzde 80-90 falan değil yani. Ne yani AfD'nin yüksek enflasyonu düşürmek için bir önerisi mi vardı insanlar oy yağdırdı? Hayır tabii ki. "Göçmenleri Almanya'dan kovacağız ve enflasyon düşecek" demiş olabilirler en fazla. Başka?     

Tüm bunların yanı sıra, bu seçim Almanya için asıl riskin giderek artan toplumsal kutuplaşma olduğunu göstermesi açısından da değerli. Örneğin toplum, Sol Parti’nin sosyal reform talepleri ile AfD’nin neofaşist/ırkçı söylemleri arasında derin bir kutuplaşma yaşıyor.

SİYASAL İSLAMCI MÜLTECİLERİN KATKISI

Bu arada, mültecilerin de AfD'nin başarısındaki katkısını unutmamak gerekiyor kanımca. Mültecilerin -özellikle seçim arifesinde- işledikleri suçlara (son birkaç ayda Afgan, Suriyeli ve Suudilerin düzenlediği, birçok insanın yaşamını yitirdiği, birçoğunun ağır yaralandığı bıçaklı ve araba ile kalabalığa dalmak suretiyle işlenen suçlar) ilişkin toplumda artan güvenlik talepleri ve bunun paralelinde aşırı sağın yükselmesi, Avrupa genelinde, özellikle de Almanya’da giderek daha sorunlu ve önemli bir gündem haline geldi. Bu şekilde, son seçimde yüzde 10 civarında oy alan neofaşist parti AfD'nin oyunu ikiye katlamış oldu. Elbette birkaç mültecinin işlediği suç, aşırı sağın güçlenmesinin yegâne nedeni değil ama bu suçların işleniş sebepleri ve şekillerinden bağımsız olarak hangi dinamiği tetiklediği konusu çok daha önemli. Güvenlik taleplerine ilişkin bu dinamik, toplumda ciddi kutuplaşmalara yol açarken, siyasi dengeleri de etkiliyor. Bu kapsamda, saldırıları düzenleyen İslamcı teröristlerin, neofaşist parti AfD'nin başarısında en az Alman faşistler kadar emeği olduğunu vurgulamak gerekiyor. İslamcılar sayesinde, ülkenin sorunlarına yönelik hiçbir gerçekçi önerisi olmayan neofaşistler, göçmenleri şeytanlaştırarak ve "göçmenlerden kurtulacağız" diyerek yüzde 20 oy potansiyeline ulaştı. O nedenle Almanya'nın yeniden faşistleşmesi hikâyesinin gerçek kahramanları arasında bulunuyor bu siyasal İslamcılar. Bu bağlamda, AfD tarafından kendilerine verilecek, "İyi ki varsınız. Varlığımızı varlığınıza borçluyuz" konulu üstün başarı ödülünü sonuna kadar hak ediyorlar elbette.

Tüm bunların yanı sıra, bu seçim Almanya için asıl riskin giderek artan toplumsal kutuplaşma olduğunu göstermesi açısından da değerli. Örneğin toplum, Sol Parti’nin sosyal reform talepleri ile AfD’nin neofaşist/ırkçı söylemleri arasında derin bir kutuplaşma yaşıyor. 

EMEKÇİLER DE SAĞA KAYDI

Önemli olduğunu düşündüğüm bir konuya daha değinmek istiyorum. Peki emekçiler hangi partiye ya da partilere oy vermiş? Bu sorunun yanıtı benim için çok sıkıntılı. Der Spiegel'in istatistiklerine göre, emekçiler arasında oy dağılımı şöyle: AfD yüzde 38, CDU/CSU yüzde 22, SPD yüzde 12, Sol Parti yüzde 8, Yeşiller yüzde 5... Bu tablo bize, acımasız bir kapitalizm aparatı olan, Alman sermayesinin göz bebeği neofaşist parti AfD'nin emekçiler arasında da revaçta olduğunu gösteriyor. Çok acı bir sonuç bu. Bunun üzerine yine sert bir kapitalist parti olan muhafazakâr CDU'yu da koyarsak, emekçilerin yüzde 60 oranında sağa oy verdiği görülüyor. Sanıyorum sol partilerin en büyük dramı bu olsa gerek. Alman sol partilerin, doğal tabanları olan emekçileri faşistlere kaptırdığı anlaşılıyor. Peki emekçiler neden, "tek derdimiz zenginlerin daha da zenginleşmesi" diyen faşist bir partiye oy yağdırdı. Faşist AfD, seçim propagandası süresince, maaşların düşük olmasından, iş bulunamamasından ve kötü çalışma koşullarından yine göçmenleri sorumlu tuttu ve kapalı bir şekilde "Fabrikalar Almanlardır" politikasını yedirdi emekçilere. Olan bu. Yine göçmenler yani.

Yazıyı burada bitirelim şimdilik. Nasıl olsa daha çok yazacağız bu seçimle ilgili. Ne diyelim? Belki de bazılarının gizli gizli hayâllerinde yaşattıkları faşist Almanya'ya bir adım daha yaklaşılmış oldu. Seçim sonuçları hayırlı olsun tüm Almanya'ya. Nasıl olacaksa artık?

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER