© Yeni Arayış

Ne yapmalı?

Siyasi ve toplumsal muhalefetin “demokratik toplum, demokratik devlet” hedefinde ortaklaşması zorunluluktur. Bu süreçte en büyük tuzak, muhalefet içinde kendilerinden farklı olanlardan çok, yakın olanlarla daha şiddetli çatışma içine girdiğini açıklamak için ortaya attığı “Küçük farkların narsisizmi!”dir.

Zor bir soruyu içeriyor sanki başlık; Ne yapmalı?

Aynı başlıkla Nikolay Çernişevski bir romanı ve Vladimir Lenin‘in de kitabı var. 

Ne yapacağımızı bizim tercihlerimiz mi yoksa içinde olduğumuz sistem mi karar verecek yaşayarak göreceğiz. 

Bizim tercihlerimizin ne olabileceğini konuşmadan önce hangi sistem içinde bunları yapacağımızı bilmemizde yarar var. Ve bu sistem konusunda bazı gerçekleri kabul etmemizde yarar var. Çünkü tercihlerimizi ancak içinde olduğumuz sistemi, sistemin ne olduğunu doğru analiz ederek doğru yapma şansımıza sahip olabiliriz. 

Bu noktada kabul etmememiz gereken ilk şey, artık farklı bir devletle karşı karşıya olduğumuzdur. Bu yüzden son yıllarda olmaz dediğimiz her şey oluyor. 

Bu yeni sistemin temeli 2015 Nisan-mayıs ayında atıldı ve ilk siyasi tepkisini 7 Haziran 2015 seçimleri gecesi, seçim sonuçlarını tanımayarak verdi. 

Aynı gece MHP lideri Bahçeli ve AKP lideri ve Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın verdikleri tepki, seçim sonuçlarını tanımayarak yeni bir seçimin yolunu açmak oldu. 

İşte seçimlerden önce nisan-mayıs aylarında arka kapıda kurulan ve sonraki yıllarda karşımıza Cumhur İttifakı olarak çıkan Erdoğan-Bahçeli ortaklığı; Kürt siyasi hareketinin yükselişinden rahatsız duyan bir aklın devreye girerek, devlet için biz zamanlara yasaklı çocuk olan muhafazakâr siyaset ve onun temsilcisi olan  Erdoğan ile devletin bir anlamda eklemlenmesi oldu. 

O tarihten itibaren Erdoğan, kopmaya başlamış olduğu partisine mesafesini arttırdı.

1 Kasım 2015 seçimleri, AKP’nin yeniden tek başına iktidar oluşu, 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi, ilan edilen OHAL ile tüm muhaliflerin bir anlamda kamusal alanda ve devletten tasfiyesi. 

İşte bu dönüşüne yapının siyasi konsolidasyonu için daha önce Erdoğan’ın rafa kaldırdığı sistem değişikliği Bahçeli tarafından rahtan indirildi ve evrensel hukuk normalarına uymaktan Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hayata geçirildi. 

Yasama ve yargının bir anlamda yürütmeye bağlandığı bu yeni sistemde iktidar bloku tüm muhalefeti istisnasız kendine biat etmek ve kurulan yeni sistem içinde hareket etmeye zorladı. 

Yerli ve Milli muhalefet tanımı esas olarak budur. 

Geçen yıl Erdoğan’ın ifade ettiği “iç cephe”yi güçlü tutma hedefi de, siyasi ve sivil muhalefeti de kendi çizdiği daireye hapsetmekti. 

Son olarak Dem Parti ile başlatılan süreç de esas olarak silahların susması karşılığında DEM Parti’nin muhalefetten koparak iktidara blokuna dahil edilmesi ya da en azından; iktidar blokunun diğer muhalefete olan baskısına sessiz kalması beklentisinde idi. 

Ki hala beklentisi o. 

Evet karşımızda yeni bir sistem ve bu sistemi sahiplenmiş devlet anlayışı var. 

Uzun yıllardır yazıyorum; ülkesi fark etmeksizin devletlerin özünde bazı temel ortaklıkları vardır. Ve bu ortaklıklar, doğu toplumlarında çok daha fazladır. 

* İdeolojik özünü koruyarak, toplumu kontrol altında tutmak ister, 

* Yaptığı her şeyi toplumun yararına olduğunun propagandasını yapar, 

* Homojen bir toplum tasavvuruna dayanır ve 

* Siyasetin sınırını belirlemek ister.  

Bunları çoğaltmak mümkün.

Tabi bütün bunları hayata geçirmek ancak siyasi ve sivil olmak üzere toplumu denetim altına almakla mümkün. 

Bunu da ya rıza üreterek ya da siyasi baskı ile yapmak durumunda. Bu siyasi baskının içinde yargı baskısı da dahildir. 

Bu sistem otoriter yönü ağır basan bir devlet-toplum ilişkisine dayanır. Bu sistem, siyasetin alanını da kendi çizmek hatta o alanda siyasete yapacakları da belirlemek ister. 

Ve o yüzden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tasfiye edilmek isteniyor. Çünkü o bu sistemi söylem düzeyinde değiştirmek istiyor. 

Bu açıdan onu siyaseten tasfiye etmek isteyen sadece Erdoğan değil eş zamanlı olarak muhtemelen de bu yeni sistem. Sonuçta geçtiğimiz günlerde Sabah’tan Okan Müderrisoğlu “devletin İmamoğlu’na güvenmediğini” açıkça yazdı. 

Siyasi ve toplumsal alanda inşa edilecek geniş demokrasi koalisyonun siyasi, kültürel, etnik ortak keseni, sistemin mağdurları olmalarıdır. Bu yüzden mağdurların sadece bir araya gelmeleri değil, bu birlikteliği sürdürmeleri de önemlidir. 

***

Gelelim yazının başlığına. İşte ne yapacağımıza bu yeni sistemi düşünerek karar vermek durumundayız. 

Bu açıdan siyasi ve toplumsal muhalefetin bu sistemi veri alarak siyaset ve siyasi yol haritası belirlemesinde yarar var. 

Bu açıdan siyasi partilerin demokrasi, özgürlük, adalet gibi asgari müştereklerde buluşmasında yarar var. Ve bu geniş uzlaşı en geniş katılımla sağlanmalıdır. 

Siyasi alandaki bu uzlaşma aynı şekilde örgütlü toplumsal muhalefetle de kurulmalıdır. 

Siyasi ve toplumsal alanda inşa edilecek geniş demokrasi koalisyonun siyasi, kültürel, etnik ortak keseni, sistemin mağdurları olmalarıdır. 

Bu yüzden mağdurların sadece bir araya gelmeleri değil, bu birlikteliği sürdürmeleri de önemlidir. 

Şunu unutmayalım, muhalefetin siyasi ortaklığının hedefi de sonuç olarak devletin demokratikleştirilmesi, devlet-toplum ilişkisinin toplum lehine alanının genişlemesidir. 

Çoğunlukçu değil, çoğulcu bir toplumdur. Devletin toplumu değil, toplumun devleti denetlediği, bütçesinin hesabını sorabildiği, yasama ve yargının yürütmeden ayrı birer güç olduğu bir devlet ve toplum hedefidir. 

Dünyada otoriter yönetim ve devletlerin toplumlarına maliyetlerini biliyoruz. Son yıllarda başta ekonomik olmak üzere farklı alanlarda bu maliyetleri yaşıyoruz. 

Şu anda uluslararası ilişkilerde konjonktür iktidarın lehine görünüyor olabilir ama bunun bu aşamada, topluma bir yararı olmadığı gibi içerde siyasi tercihlerin ekonomik maliyetini tüm ülke daha da fakirleşerek ödemektedir.

Bu yüzden siyasi ve toplumsal muhalefetin “demokratik toplum, demokratik devlet” hedefinde ortaklaşması bir anlamda zorunluluktur. Bu süreçte en büyük tuzak, geçtiğimiz haftalarda Selçuk Şirin’in Oksijen’de Freud’da referans vererek hatırlattığı; temeli bireylerin veya grupların neden kendilerinden farklı olanlardan çok, yakın olanlarla daha şiddetli çatışma içine girdiğini açıklamak için ortaya attığı “Küçük farkların narsisizmi!”dir.

Bunu kapılmadan muhalefet gücünü büyüterek erken seçimi zorlamak en rasyonel olandır. Bu muhalefetin en büyük sınavıdır. 

Son olarak unutmayalım ki, bu ülkeyi demokratik bir sisteme dönüştürecek olan tek tek bizleriz. Bizlerin siyasete ve geleceğimize sahip çıkmasıyla…

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER