Ne oldu, ne olacak, ne olmalı?
EKONOMİNe oldu, ne olacak, ne olmalı?
KAMU HARCAMALARINDA KISINTIYA GİDİLMEMESİNİN BEDELİ
Yüksek bütçe açığını kontrol edebilmek için dolaylı vergileri artırdılar ve Kur Korumalı Mevduatın yükünü bütçeden hazineye kaydırdılar. Bütün bunlara rağmen 2023 yılı sonunda bütçe açığının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı yüzde 5,4 oldu. Kamu harcamalarında kısıntıya gidilmemesi bütün makyajlama çabalarına rağmen son 20 yılın en yüksek oranına ulaşılmasına neden oldu. Enflasyonu kontrol edebilmek için politika faizi artırılmaya başlandı. Bugün için politika faizi yüzde 50. Para Politikası Kurulu 25 Nisan’da toplanacak. Oradan bir artış kararı beklemiyorum. Nisan ayı enflasyon rakamına göre belki Mayıs ayında bir artış kararı gelebilir. Politika faizinde artış doğal olarak kredi faizlerini artırdı ancak hala Türk Lirası cinsinden mevduat faizleri yeterince cazip değil. Bunda “yerleşiklerin” enflasyon hedefine inanmaması ve izlenen ekonomik politikaya yeterince güvenmemesi de etken. Şu anda enflasyon yüzde 68,5. Talep enflasyonunu kontrol edilmek için parasal sıkılaştırma şu an için yeterli sonucu vermiş görünmüyor. Bunun nedeni talep enflasyonuna yol açan talep fazlalığını kimin yarattığına doğru teşhis konulmamış olması. Ülkemizde 33 milyon çalışanın önemli bir bölümü asgari ücret alıyor. Asgari ücretin ortalama ücret olması hem gelir dağılımının bozukluğunu gösteriyor hem de açlık sınırına yakın bir ücret alanlar hayatta kalma mücadelesi verirken nasıl talep enflasyonuna yol açıyor sorusunu sorduruyor. Bir de 16 milyon emeklimiz var. Önemli bir bölümü açlık sınırının altında aylık alıyor. Devletten 20 milyon kişi doğrudan sosyal yardım alıyor. 8 milyon çocuk maddi yoksunluk içinde. 15-17 yaş grubunda her 3 erkek çocuğundan biri çalışıyor. Nüfusun en zengin yüzde 20’sini oluşturan grubun geliri ise her geçen gün artıyor. Bunlar pastanın yarısını yiyor.3 ERKEK ÇOCUĞUNDAN BİRİ ÇALIŞIYOR
Devletten 20 milyon kişi doğrudan sosyal yardım alıyor. 8 milyon çocuk maddi yoksunluk içinde. 15-17 yaş grubunda her 3 erkek çocuğundan biri çalışıyor. Nüfusun en zengin yüzde 20’sini oluşturan grubun geliri ise her geçen gün artıyor. Bunlar pastanın yarısını yiyor. Pastanın geriye kalan yarısını da yaklaşık 70 milyon kişi paylaşıyor. Özellikle son 3 yılda düşük faizli krediye servet transfer edilen ve olağanüstü zenginleşenlerden bir vergi alınması da düşünülmüyor. Sadece dolaylı vergilere abanmak ilk başta enflasyonist etki yarattığı gibi yoksulların satın alma gücüne darbe vuruyor. Cari açık cephesine gelince, 2023 Haziran’ında döviz kuru üzerindeki baskı ithalatın maliyetini arttırmak ve ihracata destek olmak için kaldırıldı. Böylece açığın düşürülmesi hedeflendi. Burada bir miktar başarı sağlansa da döviz kurunun enflasyona geçişkenliği çok fazla olduğu için maliyet cephesinde yara alındı. Şimdilerde maliyet enflasyonu cephesinde iki şey yapılıyor. Döviz kurunun gerçekleşen enflasyondan az artması kontrollü bir artışa izin verilmesi. Bu uygulama uzun vadede Türk Lirasının değerlenmesi anlamına gelir. Sakıncası ithalatı tekrar cazip hale getirir ve ihracat için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bizim ihracatçımızın verimlik ve teknolojiden çok fiyat rekabeti le ayakta kaldığı maalesef bir gerçek. Sürünen kur(crawling peg) dediğimiz bu uygulamanın başarı şansı da dış kaynak girişine oldukça bağlı olması. Kredi daralması, çalışanlara ve emeklilere yeterli ücret artışı sağlanmaması büyümede düşüşe ve işsizliğe yol açar. Sosyal sınıfların gözetilmemesi bozuk olan gelir dağılımını daha da bozar.İŞSİZLİK ARTAR, GELİR DAĞILIMI DAHA DA BOZULUR
Peki bundan sonra ne olur? IMF ve Dünya Bankası’nın Bahar Toplantılarına katılan Sayın Şimşek en çok eleştiri aldığı kamu harcamalarında kısıntıya gidilmesi konusunda çok kararlı olduklarının altını çizdi. IMF yetkilileri de bir IMF programının söz konusu olmadığını ama olsaydı da bugün Türkiye’nin izlediği politikaların aynısını tavsiye edeceklerini söylediler. Bu niçin önemli? Çünkü dezenflasyon (enflasyon artış hızının zaman içinde azalması) sürecinin başarısı önemli ölçüde dış kaynak girişine bağlı. Yeterli dış kaynak girişi ve yaz aylarında yaşanacak baz etkisi enflasyon oranında istenilen ölçüde olmasa da bir miktar düşüşe ve psikolojik avantaja dönüşür. Bunun yanında kredi daralması, çalışanlara ve emeklilere yeterli ücret artışı sağlanmaması büyümede düşüşe ve işsizliğe yol açar. Sosyal sınıfların gözetilmemesi bozuk olan gelir dağılımını daha da bozar. İktidarın tek güvencesi seçimsiz bir döneme giriliyor olması. İki yıllık acı ve sıkıntılı bir dönemin ardından topluma refaha yayabileceklerini düşünüyorlar. Korkarım ki birçok istikrar programında olduğu gibi toplumsal bir enkaz geride kalabilir ve yoksulluk her geçen gün derinleşerek yayılır. Bu tip programları yürütenlere seçmen her zaman bir fatura çıkarır. Gelecekte dönemde iktidara talip olanların bütün bunları gözeterek bir onarım programı kurgulaması gerekir. Sosyal güvenlik ağının yaygınlaştırılması, emeğin korunması, üretimin yapısının değişmesi, verimlilik artışı ve bölüşümün gözetilmesine dayalı ekonomiyi dönüştüren kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınma programların hazırlığına bugünden başlanması en doğru iş olur.İlginizi Çekebilir