Nazım Hikmet’e saygıyla
YORUM
Aramızdan ayrılışının 61. yılında ‘giden, kalan, gülen ve ölen’, sevdaları ve güzel günlere açılacak mücadeleleri sürekli yeniden başlatan yeryüzü şairi Nazım Hikmet’e saygıyla…
Ne savaşlar gördü ne sevdalar bu topraklar,
‘Oldu bitti’ derken, şairin dilinde hepsi yeniden başlar...
Nereden bilecektik bir elmanın yarısının Tahir, diğerinin Zühre olduğunu; güneşin yeryüzünde dostlar arasında sofra kurduğunu… Kurtuluş Savaşına elli sefer eden, konuşmayı şehvetle seven uzun eğri burunlu Arhavili İsmail kaptanın pupa yelken giderken cigarasını yaktığını, düşmana rast gelirse takayı batırmayı kafasına taktığını nereden bilecektik şair yıllar sonra da olsa onunla birlikte takada yol almasaydı?..
Şair…
Osmanlıyı hariciyede temsil etmiş bir babanın oğlu, asil bir ressam kadının gözünün nuru; isteseydi beyzadeler gibi yaşardı paşalık mertebesine ulaşmış bir dedeni torunu:
Dünya bağrına bastıktan sonra sahiplendi memleket;
Tekrar vatandaşlığa alındığında çoktan gitmişti Nazım Hikmet!..
Evet,
Belki kayda değer bir 3 Haziran anısı yaşamadı, bir 3 Haziran’da gözlerini kapattıktan sonra milyonlar onu bırakmadı. Girdi cezaevine çıktı cehennem hayatı yaşattılar, girdi cezaevine çıktı yakasına yapıştılar. Türkiye’de ömrü esaret altında geçti, o hiç yılmadı sürekli yazmayı seçti. Elliden fazla dile çevrilen eserlerinin üzerinde güneş batmadı, dünya barışı için çırpınan Nazım’ın yüreği boşuna atmadı. Kim var “Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler” diyerek kapı kapı dolaşıp imza toplayan, Şile bezi son mintanı paralanana kadar memleket hasretiyle sırtında taşıyan? Bedrettin’in eti yağmur altında bir ağaca asılıyken kimin yanağı ıslanmadı, onlarca yıl geçti kadının öküzden sonra gelen soframızdaki yeri hala dolmadı. Nasıl da düşmüştü Kurtuluş Savaşına katılmak için Anadolu yoluna ve nasıl sığdırmıştı koca Mustafa Kemal’i Kuvayi Milliye Destanına…
Bir avuç yürekte yer bulan Nazım koca Türkiye’ye sığmadı. Anadolu’yu Orta Asya’dan söküp getirerek Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzatan Nazım’ın da bu topraklarda yaşama hakkı vardı, kavgaların, sevdaların şairi için memleketi artık dardı.
KAVGALARIN, SEVDALARIN ŞAİRİ İÇİN MEMLEKETİ ARTIK DARDI
“Vatan ki bu insanların evidir; sevgilim, onlar vatana düşman” dediği işbirlikçiler elini kolunu sallayarak özgürce dolaşıyordu, Nazım Gülhane Parkında polise farkedilmemek için ihtiyar bir ceviz ağacı olmak zorunda kalıyordu. Hapis yatacak olanlara “Kararmasın yeter ki sol memenin altındaki cevahir” derken işareti somuttu, “Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz” dizeleriyle umudu her daim diri tuttu.
Olmadı;
Bir avuç yürekte yer bulan Nazım koca Türkiye’ye sığmadı.
Anadolu’yu Orta Asya’dan söküp getirerek Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzatan Nazım’ın da bu topraklarda yaşama hakkı vardı, kavgaların, sevdaların şairi için memleketi artık dardı.
Yıl 1951 aylardan Haziran sıcağı, açıldı bir motorla Karadeniz’e belliydi böyle olacağı. Ona kucak açan birçok ülke yeni yurdu olacaktı, ardında kalanlara gayrı uzaktan el sallayacaktı. 49 yaşındaydı Nazım adını kütükten sildiler, ama o satır aralarındaydı üzerini çizemediler. Yıl oldu 2009 aylardan Ocak ayazı, Nazım vatandaşlığa alınmış Resmi Gazetede yayımlandı bu yazı.
Nazım’a açıkça “Gelebilirsin” diyerek davetiye çıkartmışlar, görülüyor ki Vera’ya yazdığı şu dizeleri okumamışlar:
‘Gelsene’ dedi bana
‘Kalsana’ dedi bana
‘Gülsene’ dedi bana
‘Ölsene’ dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm…
Aramızdan ayrılışının 61. yılında ‘giden, kalan, gülen ve ölen’, sevdaları ve güzel günlere açılacak mücadeleleri sürekli yeniden başlatan yeryüzü şairi Nazım Hikmet’e saygıyla…
TÜM HABERLER