MUBİ’den bir hediye: 20 yıl sonra Fatih Akın’la köprüyü tekrar geçmek
GENELMUBİ platformu Fatih Akın’ın 2004 yılına tarihli İstanbul Hatırası/Köprüyü Geçmek filmini onurlandırarak çekilişinden 20 yıl sonra 4K kalitesinde yayına sunmakla kalmadı üzerine eski Babylon şimdi Blind’de bir parti vererek Köprüyü bir kez daha geçirdi, hatıraları yeniledi. Fatih Akın da 10 yıl sonra tekrar İstanbul’da olmanın coşkusuyla sahneye fırlayıp daha dünmüş gibi filmin çekiliş hikayesine dair duygularını ve İstanbul’la/Türkiye’yle arasına giren uzun yılların hesabını paylaştı.
“Yeni gittiğiniz bir yerdeki kültürü, derinlikleri, sığlıkları anlamak için o ülkenin müziğini dinleyin.”
Konfüçyus’tan bu alıntıyla başlar Fatih Akın’ın 2004 yılına tarihli İstanbul Hatırası/Köprüyü Geçmek filmi/belgeseli.
Büyük Londra Oteli’ne kapağı atan Alexander’ın karşısından bir bir geçer müziğin mümessilleri.
Keyfi bir seçimdir tabii Alexander’ın ve Fatih Akın’ın tercihleri. Neredeyse sonsuz seçenek listesinden filmin kesişim kümesine düşenlerse azımsanacak karakterler değildir.
MUBİ platformu filmi onurlandırarak çekilişinden 20 yıl sonra 4K kalitesinde yayına sunmakla kalmadı üzerine eski Babylon şimdi Blind’de bir parti vererek Köprüyü bir kez daha geçirdi, hatıraları yeniledi.
Kadıköyle olan bağlarım ve MUBİ’nin Kadıköy’le olan yakın teması ile davetli listesinde olduğum partinin merkezinde Baba Zula grubu vardı. Sahnede Baba Zula psikodelik ezgilerin Manço’dan Karaca’dan Koray’a uzanan çizgisinde coşarken, ekranda filmden kareleri dönüyordu. Fatih Akın da 10 yıl sonra tekrar İstanbul’da olmanın coşkusuyla sahneye fırlayıp daha dünmüş gibi filmin çekiliş hikayesine dair duygularını ve İstanbul’la/Türkiye’yle arasına giren uzun yılların hesabını paylaştı.
Erkin Koray, Sezen Aksu, Müzeyyen Senar, Orhan Gencebay’ın başa güreştiği hikayede Selim Sesler’den Duman’a; Ceza’dan Aynur’a, Siya Siyabend’den Baba Zula’ya uzanan bir müzikal alt kadro bize 2005’in Türkiye’sinde kültüre, sığlığa ve derinliğe dair çok şeyler söylüyordu. Filmin sadece 20 yıllık bir geçmişi olmasına karşılık 2004’ten sonra pek çok anlamda dönüşen Türkiye ve İstanbul’un maddi ve manevi geçmişine dair de anımsattığı pek çok detay var.
FİLMİN ANIMSATTIĞI PEK ÇOK DETAY VAR
Partinin ertesi gününde yayına giren filmi bir solukta izledim.
Erkin Koray, Sezen Aksu, Müzeyyen Senar, Orhan Gencebay’ın başa güreştiği hikayede Selim Sesler’den Duman’a; Ceza’dan Aynur’a, Siya Siyabend’den Baba Zula’ya uzanan bir müzikal alt kadro bize 2005’in Türkiye’sinde kültüre, sığlığa ve derinliğe dair çok şeyler söylüyordu.
Filmin sadece 20 yıllık bir geçmişi olmasına karşılık 2004’ten sonra pek çok anlamda dönüşen Türkiye ve İstanbul’un maddi ve manevi geçmişine dair de anımsattığı pek çok detay var.Orhan Gencebay’ın 2024 Belediye Seçimlerinde AKP adayı Kurum’a seçim şarkısı yapacağına dair temelleri Cumhuriyet’in seçkinciliğini yargılayan sözlerinde buluyoruz.
Fatih Akın’ın sanatçı dehası ile seçtiği cümlesinde Orhan Baba Erdoğan’ın 30 yıl boyunca üşenmeden sattığı CEHAPE zihniyeti plağının bir kopyasını teybe koymaktan çekinmiyor.
Sezen Aksu ise hüzünlü şarkısıyla gelecek dalganın onu önce göklere sonra yerin 7 kat altına sokacağını anlar gibi. Yetmez ama Evet demenin kefaretini 2005’te ödemiş bile.
Baş Pehlivanların diğer ikisi yani Koray ve Senar ise 2024’e kalmayı başaramayanlar.
Senar’ın rakı kadehini dans ettirerek söylediği Haydar Haydar yaşam tarzını dayatan yeni iktidar blokunu öngören bir eski zaman estetiğini temsil ediyor. Buralardan uzakta ölen Erkin Koray ise her türlü iktidara karşı duruşuyla kendini hatırlatıyor.
Şehrin arka fona dolan görseli ise henüz neo liberalizmin dört nalına kapılmamış sevimli ve hüzünlü arkaikliği resmediyor. Hamoğlu’nun Kız Kulesi bile ait olduğu az gökdelenli fonla çok daha sıcak geliyor, şimdinin daha iyi restore edilmiş versiyonundanKeşan’a uzanarak şehrin dışına çıkan görsellerde de henüz inşaat çılgınlığı ile bozulmamış taşrayı seçebiliyorsunuz.
2004’te paradan atılan sıfırlar ve ılımlı bir İslamcı koalisyonun Avrupa’yla kendini entegre edebilmiş izlenimi veren sahteliği ile başlayan 20 yıllık hikayenin sonunda geriye dönüp baktığımızda ne görüyoruz?
Filmin ana karakteri Alexander aynı teknelere binip şehrin iki yakası arasında yol alsa karşısındaki gökdelen denizinde ne görürdü?
Şehrin bırakın peyzajını, Yenikapı dolgusu gibi şehir suçlarıyla topografyasını bile hunharca taciz eden bu vahşi 20 yılın sonunda en azından otokrasiye ve tek adam rejimine seçimle dur diyebilmiş olmanın mahcup gururu içindeyiz.
100 yılda biriken 6 sıfırdan neredeyse 2 tanesi tekrar hayatımıza dahil oldu. Meşhur fıkradaki gibi sadece işlem hacminden kazandık. Betona doyamayanların Kanal hayaliyle İstanbul Boğazına kuma çıkarma girişimlerinin boşa çıkması bu 20 yılın aktifindeki belki en kıymetli varlık. Şükür ki hala mavi akan bir İstanbul Boğazımız var.
ŞÜKÜR Kİ HALA MAVİ AKAN BİR İSTANBUL BOĞAZIMIZ VAR
Fatih Akın’ın cümlelerinde yer almasa da en azından onu izleyenlerin zihninde oluşan algı ve 10 yıl sonra onu tekrar şehre döndüren motivasyon bu gururun umudu olmalı.
Türkiye 20 yılda dünya ekonomisinden payını artıramadı. İstanbul 5000 yıllık kent olma tarihinde hiçbir medeniyetin hayal edemediği bir inşai yükün altına girdi. 100 yılda biriken 6 sıfırdan neredeyse 2 tanesi tekrar hayatımıza dahil oldu. Meşhur fıkradaki gibi sadece işlem hacminden kazandık.
Betona doyamayanların Kanal hayaliyle İstanbul Boğazına kuma çıkarma girişimlerinin boşa çıkması bu 20 yılın aktifindeki belki en kıymetli varlık. Şükür ki hala mavi akan bir İstanbul Boğazımız var.
Duman, Baba Zula, Siya Siyabend hala şarkı söylüyor, Aynur izin verildiği kadar söylüyor ama kimseden izin istemiyor. Sezen Aksu’yu kayıtlardan dinlemek iyi geliyor. Kara Tren’e binenleri özlemle anıyoruz.
2044’te nasıl bir Türkiye görürüz? Geçmiş 20 yılın fasit dairesinden çıkalım da Türkiye yolunu bir şekilde bulur demekten ve iyi düşünelim iyi olsun demekten öte elimizden ne geliyor…
İlginizi Çekebilir