Mi Minör
KÜLTÜR SANATGezi Parkı şarkıları söylendi, kitaplar yazıldı ve fotoğraflar çekildi. Tiyatroda bu yansımayı bize gösteren yazarlardan biri Meltem Arıkan. Arıkan, Mi Minör oyununda Gezi Parkı ekseninde ele aldığı Türkiye sorunları inceledi. Bu oyunda nüfusu 3.142.857 kişi olan yüzölçümü 315.285 kilometrekareyi bulan, sınıfları sürekli olarak değişip duran, anadili Pinişçe olan bir ülke yarattı. Deniz seviyesinden 3.14 metre yükseklikte bulunan Pinima, başkanın kurallarıyla yönetiliyor.
Felaketi düşünüyorum, en kötüsünü. Dipte miyim diyorum kendime. Ama dibi görmek oradan çıkışı da vadeder, nerede olduğunuzu söyler. Yerim orası değil. Yönüm yok… Kaybolmuş gibiyim. Evet, benim için en kötü senaryo kaybolmak. Belki de bu yüzden herkesin bir pusulası var. Benimki gezi… Ne zaman kaybolsam direnişi hatırlarım. Bu haftaki yazımda o günlere uzanmamın bir sebebi var.
2013 yazında tüm Türkiye’yi sarsan Gezi Parkı Olayları için süreç içinde çok farklı değerlendirmelerde bulunuldu. Kimi destekçinin yorumu sağlıklı bir nesnelliği yakalarken kimisi de yüceltmenin uç noktalarına ulaşarak ütopik yorumlar yaptı. Ne var ki toplumun gelişim yasalarından bi’ haber birçok siyasetçi muhalefetini belirsiz ve yüzeysel bir komplo yumağının ardına sığınarak yaptı ve ayaklarının bu yumağın iplerine dolanmasından kaçamadı.
Bu olayın sanat alanındaki yansımaları ise oldukça fazla. Tarkovski’nin de dediği gibi, “dünya mükemmel olmadığı için sanat vardı.” Gezi Parkı şarkıları söylendi, kitaplar yazıldı ve fotoğraflar çekildi. Tiyatroda bu yansımayı bize gösteren yazarlardan biri Meltem Arıkan. Arıkan, Mi Minör oyununda Gezi Parkı ekseninde ele aldığı Türkiye sorunları inceledi. Bu oyunda nüfusu 3.142.857 kişi olan yüzölçümü 315.285 kilometrekareyi bulan, sınıfları sürekli olarak değişip duran, anadili Pinişçe olan bir ülke yarattı. Deniz seviyesinden 3.14 metre yükseklikte bulunan Pinima, başkanın kurallarıyla yönetiliyor. Hem yakışıklı hem de akıllı başkan, gece-gündüz uykusuz kalarak halkı için neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar veriyor. Başkanın verdiği; kürtajın yasaklanması, kadınların akşam bir saatten sonra dışarıya çıkamaması, sanatçıların iktidara ses çıkaramamaları şeklinde giden kararlar daha ütopik bir düzlemde ele alınıyor. Bu düzlemde halkın aklını karıştıran kişilerin uzaylılar olduğu iktidar tarafından söyleniyor ve kadınların da uzaylı olabileceği üzerinde duruluyor. Halkı için neyin doğru neyin yanlış olacağına kendisi karar veren Başkan, seçim olacağını ancak halkın kafası karışmasın diye pusulada sadece iki parti bulunacağını söylüyor. Bununla da yetinmeyip yine halkın kafası karışmasın diye iki partinin de adayının kendisi olacağını dile getiriyor. Pinima’da düşünmenize gerek yok, ancak arzu ederseniz düşünme özgürlüğü satın alabiliyorsunuz.
Yazar oyunda sosyal medyayı da kullanmış ve bu yolla seyircinin oyuna katılmasını sağlamış. Piyanist kadının başına gelenler akıllara hemen o dönem hedef alınan Fazıl Say’ı getiriyor. Başkana dönecek olursak; kendisi aile hayatı, kadınların kamusal alanda nasıl davranmaları gerektiği anlatırken bir yandan da daha fazla çocuğu olan kadınlara “kutsanmış annelik” statüsü vereceğini sürekli söylüyor. Oyundaki sosyal medya kullanımı ve kadının yeri tarihe tanıklık ediyor. 6 Şubat 2014 tarihinde yeni internet sansür yasaları uygulanmaya başlamıştı ve Aralık 2014’te o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan doğum kontrolünün vatan ihanetine denk geldiğini açıklamıştı[1]. Oyunda da Başkan’ın ağzından kürtaj yasaklamasını duyuyoruz.
Oyun, bir kadın piyanistin kamusal alanda piyano çalmasıyla ateşleniyor. Diğer müzisyenlerin katılması ile alev yükseliyor. Feminist eleştirinin/feminist kuramların tiyatro ile etkileştiği noktada ona sağladığı açılımlar olur. Feminizmin tiyatroya en büyük etkisi, feminist kuramın katkısıyla yeni bir bakış kazanan alanın tiyatroya can verecek yeni yollar bulması ve bu yollarda ilerlemeye başlaması. Ne var ki bu noktada feminizm, sadece kadınlara özgürlük alanı yaratıyormuş gibi görünse de erkeklerin üzerindeki toplumsal baskıyı da sonlandırmayı amaçlamıştır. Bell Hooks’un da dediği gibi “Feminizm herkes içindir[2]”. Öncelikle feminizm - tiyatro ilişkisi üzerinden metne bakacak olursak metinde kadının adının olması gerektiği yer, simgesel olarak imgelenmiş. Yazar, mesajları didaktik bir üslupla vermeyip oyunun tamamına yaymayı başarıyla gerçekleştir. Arıkan’ın oyununda, sadece Türkiye panoraması değil aynı zamanda feminist eleştirinin tiyatro ile etkileşimi de gözler önüne serilmiş. Yazar, oyunda yaslandığı kuramın yeni yollar göstermesine izin vermiş ve metnini bu doğrultuda ilerletmiş.
Ayşegül Yaraman’ın Resmi Tarihten Kadın Tarihine eserinde, kadınlık bilincine varıldıkça, yüzyılların ataerkil koşullandırmaları kırılabildikçe, rekabetin yerini dayanışmaya bırakacağı anlatılır. Yaraman, bu dayanışmanın doğuracağı sosyal hareketin gerçek eşitliğin kapısını açacağını söyler[3]. Meltem Arıkan da tam olarak Yaraman’ın bahsettiği durumu anlatır oyununda. Öyle ki, kadınların yasaklamalar karşısında tepki göstermelerini ve kolektif bir dayanışma içinde olmaları gerektiğini oyununda gösterir. Aynı zamanda bu dayanışmanın kadın’ı ikinci cinsiyet olmaktan kurtaracağını da imler.
Gezi Direnişi, ekolojik bir temelde başlamış fakat Türkiye halkının uzun süredir yaşadığı baskının bir geri dönüşü olmuştur. Oyunla paralellik gösteren özellikleri; sosyal medya kullanımı, kullanılan dijital dilin ironisi, apolitik olarak nitelendirilen 90 kuşağının başka bir politik zemin yaratması, kırmızılı kadın, LGBT+ hareketinin alandaki yeri ve oluşan dile katkısı sadece birkaçı.
GEZİ, TÜRKİYE HALKININ YAŞADIĞI BASKININ GERİ DÖNÜŞÜ
Feminist eleştiri /kuramlar, kültürel çalışmalar ekolünün temel tezleri üzerinde biçimlenmiş. Kültürel çalışmalar ekolü açısından baktığımızda ise kültürel kuram, bireysel düzeydeki toplumsallaşmadan makro düzeydeki kurumlara ve toplumsal sistemlere uzanan ve söz konusu etkiyi aktaran çeşitli mekanizmalar önerir. Kuram, dünyada gerçeken nelerin olup bittiğinin açıklanmasında kullanılabilen soyut ve sistematik olarak düzenlenmiş kavrayışlardan ve modellerden oluşur. Bu konudan yola çıkılarak kültür kavramı ve gelişimi, kültür ve toplumsallaşma süreci üzerinden Gezi Parkı direnişininin ele alınması doğru olacaktır[4]. Kültür çalışmalarının konusu en başta kültürdür. Bu ekol, kültürün geniş bir antropolojik tanımını esas alarak özellikle popüler kültür ya da kitle kültürü olarak adlandırılan geniş alan üzerinde yoğunlaşır. Temel kaygısı kültür ve iktidar ilişkileri, özellikle de ırk, sınıf, toplumsal cinsiyet, sömürgecilik gibi alanlarda ortaya çıkan iktidar kaynaklı eşitsizlikler oluşturur. Dil ve görsel imgeler gibi sembollerin anlam üretmede oynadığı rolü esas alarak temsil süreçlerini yapısalcı ve postyapısalcı dilbilim kuramları aracılığıyla sorunlaştırır[5]. Bu bilgi çerçevesinde düşündüğümüzde direniş zamanı yaşanan ve direnişe özgü simgeler bu ekolün göstergeleridir diyebiliriz.
Gezi Direnişi, ekolojik bir temelde başlamış fakat Türkiye halkının uzun süredir yaşadığı baskının bir geri dönüşü olmuştur. Oyunla paralellik gösteren özellikleri; sosyal medya kullanımı, kullanılan dijital dilin ironisi, apolitik olarak nitelendirilen 90 kuşağının başka bir politik zemin yaratması, kırmızılı kadın, LGBT+ hareketinin alandaki yeri ve oluşan dile katkısı sadece birkaçı.
Bugünden o günlere, yakın geçmişe bakmak, o geçmişi okumak bile iyi hissettiriyor. Çünkü içine düştüğümüz karanlığın umuda, pusulaya ihtiyacı var.
[1] www.bbc.com/turkce/haberler/2014/12/1412222_erdogan-dogum-kontrolu Son Erişim Tarihi : 13.12.2024
[2] Bell Hooks, Feminizm Herkes İçindir, Çev:Ece Aydın, Çitlenbik Yayınları, İstanbul, 2002,.s.122.
[3]Bknz: Ayşegül Yaraman, Resmi Tarihten Kadın Tarihine, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 20011,s.43
[4]Bknz: Cemile Erden, Gezi Parkı Olayları Süresince Polis Kimliği ( Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Arel Üniversitesi, Danışman : Güliz Terek Ünal, İstanbul, 2014, s.7.
[5] Bknz: Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, Çev. Adnan Cemgil, Belge Yayınları, 2014
İlginizi Çekebilir