© Yeni Arayış

MHP’nin 154 kişiyi neden hedefe koydu? İki sebebi var

MHP’nin 154 kişiyi neden hedefe koydu? İki sebebi var

MHP’nin hedef aldığı 154 kişi adına elbette konuşamam. Ama bu listede adı geçen biri olarak, MHP’nin radarına girmemizin sebebinin, tam da yukarıda sıraladığım milliyetçilik adına işlenen günahlara imza atmamak olduğunu düşünüyorum. Ne bu ülkenin pasaportunun satılmasına alkış tuttuk, ne de topraklarının talan edilmesine imza attık. Bize hain diyenler, gerçek ihanetin ne anlama geldiğini biliyordur umarım. Malumunuz MHP, Türk milliyetçiliği üzerinden politika üretme iddiasında olan bir ideoloji partisidir. Normal koşullar altında bu tür partilerin en büyük tutkalı ideolojileridir. Kişiler, kurumlar, kurmaylar; kutsiyet atfedilen ideolojik yaklaşımın katbekat gerisindedir. Bir de ideolojik körlük kavramı vardır. Kabaca ideolojik körlük “Bireylerin, olayları değerlendirirken nesnel gerçeklikten uzaklaşarak saptırılmış verilerle önyargılarının, duygularının, bireysel çıkarlarının ve ideolojik gruplarının etkisi ile hareket etmelerine” denir. Sinan Ateş davası, bir ideolojik körlük örneği olarak oldukça etkileyici ve bariz bir örnek. Her şey bir buçuk yıl önce Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in Ankara’da sokak ortasında vurulmasıyla başladı. Ateş’in katlinden sonra bir başsağlığı mesajı yayınlamayan MHP, kurmaylarına da cenazeye katılmama talimatı vermişti. İşte sonrasında ne olduysa, her şey bu iki stratejik hatayla başladı. Bu tepkisizliğin biçimi de sessizliğin etkisi de o kadar dikkat çekiciydi ki, henüz hiçbir kanıt ortada yokken bile kamuoyunun aklında soru işaretleri belirdi. İnsan hiç görmediği komşusunun cenazesinde bile bir başsağlığı dileğinde bulunurken, nasıl olmuştu da göstermelik bile olsa bir mesaj bile yayınlanmamıştı? Soru netti, neden? Neden bir parti, yıllarını parti hizmetine harcamış biri alçakça katledildikten sonra bir başsağlığı mesajı yayınlamaz? Bu tepkisizliğin nedeninin sorgulanmayacağını nasıl hesaplamaz? Eğer Ateş, tüm MHP’yi ve Ülkü Ocakları’nın büyük tepkisine neden olacak bir eylemde/tavırda bulunmuşsa; bunca hadiseden sonra neden bu eylem/tavır açıklanmaz? İttifak ortağına bile imalı videolar, fotoğraflarla mesaj vermekten geri durmayan Bahçeli, neden bu konuda tek bir cümle kurmaz? Birkaç gün önce, Barış Terkoğlu köşesinde MHP tarafından Sinan Ateş davasına dahil edilmek istenen, içinde benim adımın da geçtiği 154 kişilik bir listeyi ortaya çıkardı. Bu listenin sadece kendisi değil, aynı zamanda bizzat MHP Lideri Bahçeli’nin basın mensupları karşısında elindeki dosyayla sunuşu da oldukça düşündürücüydü. Mesela Bahçeli konuşmasında bu 154 kişiyle günü geldiğinde hesaplaşacaklarını, eyleme geçeceklerini ifade etti. Ve sonra ekledi; “hukuki yollarla.”

BAHÇELİ’NİN DOSYAYI SUNUŞU DA DÜŞÜNDÜRÜCÜYDÜ

Toplumdaki genel kanının aksine; seçimler değil krizler siyasal iletişimin en ihtiyaç duyulan dönemleridir. Zira normalde hiç dikkat çekmeyecek bir ifade, bir terim; hatta konuşma sırasında yanlış yerde vereceğiniz bir nefes arası (e) bu tür kriz ortamlarında olayların gidişatını etkiler. Birkaç gün önce, Barış Terkoğlu köşesinde MHP tarafından Sinan Ateş davasına dahil edilmek istenen, içinde benim adımın da geçtiği 154 kişilik bir listeyi ortaya çıkardı. Bu listenin sadece kendisi değil, aynı zamanda bizzat MHP Lideri Bahçeli’nin basın mensupları karşısında elindeki dosyayla sunuşu da oldukça düşündürücüydü. Mesela Bahçeli konuşmasında bu 154 kişiyle günü geldiğinde hesaplaşacaklarını, eyleme geçeceklerini ifade etti. Ve sonra ekledi; “hukuki yollarla.” Bahçeli bu metni her zaman yaptığı gibi kağıttan okudu. Yani bu metin önceden hazırlanmıştı. Yani bu metin hazırlanırken önce hesaplaşacağız yazılmıştı ve sonradan ‘hukuki yollar’ tabiri eklenmişti. Bu bir seçimdi. Özellikle önce hesaplaşacağız mesajı verilmişti. Bu özellikle tercih edildiği belli olan bir söylem seçimiydi. Benim de aralarında bulunduğum diğer isimlerse, zaten hali hazırda televizyon ekranlarından, gazetelerde fikirlerini alenen ve kamuya açık şekilde paylaşan isimler. Bahçeli de takdir edecektir ki, bu isimlerin herhangi bir çekincesi olsa reyting listelerinde ilk sırayı paylaşan kanallarda fikirlerini beyan etmezler.

BU İSİMLER, ÇEKİNCELERİ OLSA FİKİRLERİNİ BEYAN ETMEZLER

Konuşmada dikkat çeken ve toplumsal açıdan son derece sorunlu olan başka bir seçim daha yapılmıştı. O da; MHP’nin Türk milletiyle özdeşleştirilmesiydi. Bahçeli için öznel olarak bile olsa MHP aleyhine edilmiş her söz, her tespit Türk milletine ediliyordu. Bahçeli; nesnel, somut gerçeklikler yerine kavramsallaşmamış bir ideolojik yaklaşım üzerinden bu 154 kişiyi hedef gösteriyordu. Üstelik bunu, fikrini yazmaktan veya televizyon ekranlarında söylemekten çekinmeyen kişiler üzerinden yapıyordu. Bu listenin 63’ü gazeteci. Yani zaten muhtemelen kendilerini bildi bileli tehdit ediliyorlar, arı yuvasına çomak sokuyorlar ve bunu biliyoruz ki hiçbir çıkar gözetmeden yapıyorlar. Benim de aralarında bulunduğum diğer isimlerse, zaten hali hazırda televizyon ekranlarından, gazetelerde fikirlerini alenen ve kamuya açık şekilde paylaşan isimler. Bahçeli de takdir edecektir ki, bu isimlerin herhangi bir çekincesi olsa reyting listelerinde ilk sırayı paylaşan kanallarda fikirlerini beyan etmezler. Dolayısıyla bu hedef gösterme konusunda iki şeyin amaçlandığı kanısındayım: 1. Yıllardır Türkiye’nin sorunlarına içten içe tepki gösterse de bu tepkileri sesli olarak dile getirmeyen önemli bir kesim vardı. Ancak ekonomik krizin toplumsal cinnet boyutuna geldiği bu günlerde artık toplum çok daha korkusuz davranıyor. Pazar yerindeki ev emekçilerinden, kahvehanedeki emeklilere kadar büyük bir kesimde korku zinciri kırıldı. İşte bu ve benzeri fişlemelerle asıl onları susturmak ve korku iklimini tetiklemek amaçlanıyor. 2. Kendi kitlelerine gücün hâlâ kendilerinde olduğunu işaret ediliyor ve milli duyguları istismar edilen bir taban; bu isimlerin günlük hayattaki tedirginliklerini arttırmaya yönlendiriliyor. Zira, mutlak bağımlılık ve sorgulamama tepkisi aidiyet duygusunun yoğun olduğu her alanda ne yazık ki kendini gösteriyor. Ve mutlaka bir grup durumdan kendine vazife çıkarıyor. Önümüzdeki yıllarda çıkacak yakın tarih kitapları, Cumhur ittifakının son dönemini yazarken, ekonomik kriz dışında iki önemli başlık atacak. Bunlardan ilki; eşi benzeri görülmemiş şekilde hiçbir koşul konulmadan (dil şartı, kültür ve tarih sınavı ve en önemlisi belirli bir yılı o ülkede geçirme şartı) 250.000 dolara (2 yıl sonra 400.000dolar oldu) Türk pasaportunun hiçbir adli sicil istenmeden hediye edilmesi. İkincisi de, orman vasfından çıkarılan askeri alanlar, kamu arazileri ve ormanlar. Bir memleketin beka sorunu olabilecek bu iki kararda ve daha nicelerinde, Türk milletini temsil ettiğini söyleyen, milliyetçilik ideolojisine sahip bir partinin imzası var. İşte bu yüzden, bu 154 kişi milliyetçiliğe kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan bu partiyle aynı pencereden bakmıyor. MHP’nin hedef aldığı 154 kişi adına elbette konuşamam. Ama bu listede adı geçen biri olarak, MHP’nin radarına girmemizin sebebinin, tam da yukarıda sıraladığım milliyetçilik adına işlenen günahlara imza atmamak olduğunu düşünüyorum. Ne bu ülkenin pasaportunun satılmasına alkış tuttuk, ne de topraklarının talan edilmesine imza attık. Bize hain diyenler, gerçek ihanetin ne anlama geldiğini biliyordur umarım.  

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER