Merkez Bankası ezberim, kan ağlıyor gözlerim!
EKONOMİ
Merkez Bankası ezberim, kan ağlıyor gözlerim!
TCMB’nin görevi para piyasaları üzerinde fiyat istikrarı sağlamaktır. Bunun için özerk olmalıdır. Ülkenin tek yetkilisi, bir sabah kalkıp “faiz haramdır” deyip altı ay sonra faizlerin % 430 artmasına ses çıkarmıyorsa TCMB başkanının koltuğu temsil koltuğudur. Hele tek yetkili aynı zıt kararları daha önce en az üç defa aldıysa TCMB başkanı bile yoktur sadece koltuk vardır.
TCMB yeni başkanı Fatih Karahan ilk demecini verdi. Söylediklerinin Gaye Erkan’dan ne farkı vardı?! Ana hatlarıyla aynıydı. Gaye Erkan bir hata yapıp Amerikan’ın Türkiye’den daha ucuz olduğunu söyledi. Amerika ve Avrupa’nın süründüğünü zannedenler için soğuk duş etkisi yaptı. O gün Gaye hanım kendi ipini çekmiş oldu. MB başkanı ile kat görevlisi arasında geçmiş olan televizyon sabah programları tadındaki haberlere ben inanmıyorum. Gaye hanımın görevine son verecekler diye Türkiye’nin en saygın kuruluşlarından birini daha çadır tiyatrosuna çevirdiler.
TCMB’nin görevi para piyasaları üzerinde fiyat istikrarı sağlamaktır. Bunun için özerk olmalıdır. Ülkenin tek yetkilisi, bir sabah kalkıp “Faiz haramdır” deyip altı ay sonra faizlerin % 430 artmasına ses çıkarmıyorsa TCMB başkanının koltuğu temsil koltuğudur. Hele tek yetkili aynı zıt kararları daha önce en az üç defa aldıysa TCMB başkanı bile yoktur sadece koltuk vardır.
Çok takdir ettiğim, saygı duyduğum bir ekonomi profesörü Naci Ağbal, Merkez Bankası Başkanı olduğunda öyle pembe tablolar çizmişti ki, bilgisinden şüphe etmiştim. Fatih Karahan’ın başkanlığına popüler çoğu ekonomi profesörü bugün aynı pembe tabloyu çiziyor. Ama ders almış olacak ki Naci Ağbal güzellemesi yapan profesör son derece temkinli yazılar yazıyor.
Merkez bankasının yapabilecekleri sınırlıdır ama çok önemlidir. Özerk olmaları şartıyla. Eğer modern bir ekonomik ülke yönetimine sahip değilsen bunları konuşmanın önemi yok ama bunu iddia ediyorsan adalet, demokrasi, kuvvetler ayrılığı, özgürlük, eğitim, liyakat gibi konularda Avrupa standartlarında olmasan bile yakın olmalısın. Hedeflerin gerçekleştirilebilir olmalı. ABD enflasyonu yıllık % 3,4, Fed hedefi % 2. Türkiye enflasyonu % 65, hedef % 5. Kadir İnanır bile inanmaz.
Bu ülke 2003 yılından 2013 yılına kadar tarımda, sanayide üretimi bırakıp ithalatçı oldu. İthalatı ikame edici üretim yerine, ihracatı ikame eden komisyoncu oldu. Yüksek teknolojiyi destekleyeceğine “yerli araba” şovmenliğine soyundu. Ülke güneşten yanıp rüzgârdan kavrulurken rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımlarına ağırlık vereceğine “Doğalgaz, petrol bulduk. Dünyada söz sahibi olacağız” rüyasına kapıldı. Türkiye’ye yağan dövizi asfalta, betona gömdü. O zamanlar “yapmayın” diyenlerle, “bu yollar yapılmasa ürettiğimizi nasıl satacağız” diye dalga geçtiler. Bugün o yolları, ithalat malları çok rahat kullanıyor. Kamuda tasarruf edin, vergiyi tabana yayın diyenlere inat; saraylar yaptılar, uçaklar, arabalar aldılar. Yandaş patronların vergi borçlarını silip garibanın vergi yükünden tüy kaldırmadılar.
Bunların olmadığı bir ülkede genç bir arkadaşı MB başkanı yaptılar, ülkeyi düze çıkaracak diye bekliyorlar. Allah aşkına yapmayın yahu! Düz vatandaşı anlarım, koca akademisyenler de aynı şeyi söylüyor. Gerçi sonuna ekliyorlar; “Yeni başkan iyi seçim ama, maliye politikaları ile desteklenmek şartıyla”. Yapmayın, siz böyle bir olasılığa inanıyor musunuz gerçekten?
Bu ülke 2003 yılından 2013 yılına kadar tarımda, sanayide üretimi bırakıp ithalatçı oldu. İthalatı ikame edici üretim yerine, ihracatı ikame eden komisyoncu oldu. Yüksek teknolojiyi destekleyeceğine “yerli araba” şovmenliğine soyundu. Ülke güneşten yanıp rüzgârdan kavrulurken rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımlarına ağırlık vereceğine “Doğalgaz, petrol bulduk. Dünyada söz sahibi olacağız” rüyasına kapıldı.
Bakın bu ülkede çok küçük bir belediye başkanı seçilirken bile partinin dışarıdan atadığı adaylara “Nereden çıktı bu aday, buraları bilmez o” diye kıyamet kopuyor. Merkez Bankasına başkan atanıyor, 24 yaşından beri yurtdışında. On yıl New York Merkez Bankası’nda ekonomist ve danışman olarak çalışmış. Ağustos 2023 ayında Türkiye sınırları içine yeniden MB başkan yardımcısı olarak dönüyor. Altı ay sonra da koskoca TCMB’ye başkan oluyor.
Diyeceksiniz ki MB tecrübesi var. New York ekonomisi ve MB ile Türkiye arasında herhâlde kilometrelerle fark vardır. Bakın Türkiye’de Ziraat bankası ile HSBC bank arasında müdür geçişi olmaz. Hatta on yıl önceye kadar Akbank tan bile başka bankalara geçiş olmazdı. 2007 yılında HSBC’de çalışıyorum, Akbank’ın en gözde müdürlerinden birini transfer ettik. Adam bir ilçede müdür ama rakamları hem kendi ilinin hem çevre illerin üstünde. Çok ciddi bir maaş farkına HSBC’ye geçti. Yine de geçmezdi de emekli olmuştu, dünyalığını yapmıştı ve ciddi başarıları yüzünden özgüveni tavandı. HSBC’ye geçti, bir yılı dolmadan ayrılmak zorunda kaldı veya bırakıldı, tam hatırlamıyorum. Onun yerine HSBC kendi içinden bir müdür yardımcısı gönderdi, şube uçuşa geçti. Kurum kültürü önemlidir. İstisnalar var mıdır, tabii ki vardır. Umalım da Fatih Bey bu istisnalardan olsun.
Fatih bey, ilk söyleşisine yardımcıları ile çıkmış, onlara söz hakkı vermiş. Tipik Amerikan, İngiliz yönetim şekli. HSBC sanırım 2012 yılında değişime gitti. Yerli yöneticilerini gönderip global yöneticiler atadı. Genel müdür İngiliz oldu. Genel müdürlük İngiliz, Hintli, İspanyol ve yurtdışı geçmişi olan Türk yöneticilerle doldu. Bireysel iş kolunun başına Fatih Bey gibi çalışma hayatının önemli kısmını yurtdışında geçiren genç bir arkadaş geçirdiler. Yurtdışından gelen bu gence hepimiz bilginin, tecrübenin nirvanası gözüyle bakıyoruz. Her seviyeden personelle konuşuyorlar, fikirlerini alıyorlar, dertleşiyorlar. Tüm personel bir motive “bizi dinliyorlar” diye. Dinlediler dinlediler, en sonunda değişim fitilini ateşlediler. Şubelerin yarısı kapandı, personelin yarısı atıldı.
Bakın bu ülkede çok küçük bir belediye başkanı seçilirken bile partinin dışarıdan atadığı adaylara “Nereden çıktı bu aday, buraları bilmez o” diye kıyamet kopuyor. Merkez Bankasına başkan atanıyor, 24 yaşından beri yurtdışında. On yıl New York Merkez Bankası’nda ekonomist ve danışman olarak çalışmış.
Değişim sonrası tüm müdürleri Haliç kongre merkezinde topladılar. Tam bir pazarlama şovu. Karşılanmalar, değer vermeler, onore etmeler, yemeler, içmeler, tekne gezintileri. Sonra toplantıya geçtik. Genç bireysel genel müdür yardımcısı sunuma başladı. Adam bir anlatıyor, sanki ben başka bir bankada çalışıyorum. Söyledikleri ile bizim yaşadıklarımızın alakası yok. En son yılsonu hedefini açıkladı. Rakamı tam hatırlayamadığım için atıyorum; bir yıl önce bankanın tamamı 500 lira zarar etmiş, ilgili sene sadece bireysel iş kolunun kar hedefi 1000 lira. İçimden dedim “bu adam ya sayı saymasını bilmiyor ya hiç dayak yememiş”. Salon buz kesti tabi.
Genel müdürlük müdürleri “yaparız, yaparız” diye başlarıyla genç yöneticiyi destekliyor, ama şube müdürleri gözüne fener tutulmuş tavşan modunda. Bireysel başkan tuhaflığı sezer sezmez kulakları sağır eden bir müzik eşliğinde mikrofondan seslendi; “ Yaparız değil mi, söz mü?” İlk söz, sadece genel müdürlük müdürlerinden geldi. İkinci defa sorduğunda salonun yarısı eşlik etti, üçüncü sorduğunda tüm salon “söz” diye bağırdı.
Yine de bir kararsızlık, bir durgunluk vardı. Tam o sırada İngiliz Genel müdür telefonla salona bağlandı. Sabah aramızdaydı ama sonradan nedense tatile çıktı. Tatilde de nedense Çanakkale’ye gitti. O gün Çanakkale şehitlerini anma gününe denk gelmişti. Çanakkale savaşını bir anlattı İngiliz, tüm salon gözyaşlarına boğuldu. Nasıl ağlıyoruz. Genel müdür telefonu kapattı. Bireysel başkan mikrofonu yeniden eline aldı. “Söz mü”. Tüm salon ayakta, alkış tufanı, müdürler gözyaşları içinde birbirine sarılıp gruplar halinde “sözzz” diye bağırıyordu. O zamanlar HSBC Türkiye, HSBC Avrupa grubuna bağlı. Grubun açık ara lideri Fransa HSBC. Müdürler bir gaza geldi; “O Fransa’yı bile geçeceğiz, kork bizden Fransa!”